Ukbe b. Ebî Muayt bir gün Hz. Muhammed’i yemeğe davet etmişti. Rasûlullah (s.a.s) davete icabet etmiş ancak şehadet kelimelerini söylemedikçe yemeklere el sürmeyeceğini belirtmişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisini karşılamak için her tarafı dolduran coşkulu kalabalığı selâmladı. Çocuklara varıncaya kadar mümkün mertebe hepsiyle ilgilendi. Sonra da Hz. Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evine doğru yürümeye başladı.
Huyey bin Ahtâb’ın o seçkin ve çok özel kızı olan o küçük Safiyye, yıllar sonra Peygamberimiz Aleyhisselâm ile evlenmiş, Ashâb-ı Kirâm’ın da sevgisini kazanmıştı. İslâm ile nasıl şereflendiğini soran hanım Sahâbîlere hayat hikâyesi anlatmıştı.
Akabe bir anddı! Bir taahhüttü Akabe. Allah’a dönüş, Peygamber’e bağlanıştı. Günahlardan kaçış, hayırlara koşuştu. Büyük bir dayanışma içinde İslâm’ı yükseltmek için yürekten verilmiş mü’min sözüydü.
Hz. Peygamber (a.s.) devri, özellikle Medine dönemi, İslâm dinine ve medeniyetine kaynaklık eden pek çok ve çeşitli verilerle doludur. Bu verilerden, tarihleri bilinenler esas alınarak bir tanıtımın yapılması, o tanıtımın eksik kalmasını sonuç verir.
Yüce Allah evrendeki her şeyi sebep ve hikmetlere mebni olarak yaratmıştır. Canlı-cansız, akıllı-akılsız bütün mahlûkat yaradılış gayesine uygun hareket ettiği takdirde yeryüzünde Yaratıcı’nınrızasına uygun ilahi bir düzen tanzim edilmiş olacaktır.
“Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. Bu tek cüzden nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır.”