Bugünden tezi yok, Kudüs’le ilgili bilgi anlamında ne eksiğimiz varsa oturup tamamlayacağız. Gündemimiz, derdimiz, mevzumuz Kudüs olacak.
İsrail’in Mescid-i Aksa üzerindeki baskılarını yoğunlaştırdığı böyle bir zamanda, “Kudüs için neler yapabiliriz`” sorusu daha anlamlı hale geliyor şüphesiz. Orada yaşayan Filistinliler kadar sorunun sıcaklığını hissediyor değiliz, ama en azından davranıp bir şeyler yapmaya vaktimiz ve imkânımız var.
Kudüs için yapılabilecek ve yapılması gereken şeylerin başında, doğru bir şekilde bilgilenme geliyor. Kudüsümüzün tarihini, bugüne kadar geçirdiği aşamaları, tarih boyunca ev sahipliği yaptığı olayları, türlü yönetimler tarafından kente nasıl bir hüviyet kazandırıldığını, nihayet İsrail’in işgal sürecini, bugünlere nasıl gelindiğini adım adım, saat saat, hatta dakika dakika bilmek durumundayız. Duygularımız, öfkelerimiz, umutlarımız ya da hayallerimiz, Kudüs hakkında net bilgi sahibi olmamamızın mazereti sayılamaz. Bilgi altyapısı olmayan her heyecan boştur ve manipülasyona sonuna kadar açıktır.
Bugünden tezi yok, Kudüs’le ilgili bilgi anlamında ne eksiğimiz varsa oturup tamamlayacağız. Gündemimiz, derdimiz, mevzumuz Kudüs olacak. Tarihinden kültürüne, günümüzdeki sosyolojik yapısından barındırdığı tarihi eserlere kadar, Kudüs’ü avcumuzun içi gibi bileceğiz. Önümüze “Kudüs’ü biliyorum” dememize yetecek bir zaman hedefi koyacağız ve bu hedeften hiç şaşmayacağız. Ve bu hedefi gerçekleştirmek için, gerekirse oturup dil öğreneceğiz, seyahatlere çıkacağız, aylarca kitaplara gömüleceğiz. Ama yapacağız.
Bununla bağlantılı olarak, Kudüs’e karşı ikinci borcumuz, orada neler olup bittiğini sıkı sıkıya takip ederek, dış dünyayı doğru bir şekilde bilgilendirmek. Basın-yayın organlarını kullanarak, internet siteleri ya da bloglar açarak, sosyal medya imkânlarını seferber ederek, Kudüs’te yaşananları her an duyurmak gerekiyor. Kendi evimizi, ailemizi, memleketimizi nasıl takip ediyorsak, Kudüs de öyle radarımızda olmalı her an. Orası bizden sorulmalı. Herhangi bir olay olduğunda, “Durum şu” deyip panoramayı anında çizebilmeli, insanlara yol göstermeliyiz. Ki meydan, yalan ve yanlış bilgilerle -iyi niyetle bile olsa- manipülasyon yapmak isteyenlere kalmasın.
Kudüs’e karşı üçüncü sorumluluğumuz, en yakınlarımızdan başlayarak sıkı bir ‘Kudüs bilinci’ oluşturmak. Her olayda meydanlara dökülen, kuru-sıkı sloganlar atarak sonra yine evine dönen bir ‘bilinç’ değil bu. Daha derin, daha sürekli, daha donanımlı, daha gözyaşı ve dua dolu bir bilinçten söz ediyorum. Kudüs deyince evimizde farklı bir havanın eseceği, eşlerimizin ve çocuklarımızın durup dikkat kesileceği bir hal bu. Yıllar evvel, Şam’da ders aldığımız güzel bir adam, biz öğrencilerine bunu şöyle özetlemişti: “Rabtu’l-ecyâl”. Yani nesillerimizi oraya, mevzunun bam teline bağlamak. Evet, tam da böyle.
Dördüncü olarak, özellikle maddi anlamda, Kudüs ehline el uzatmak. Hz. Peygamber’in o ünlü hadisindeki, “Orada (Mescid-i Aksa’da) namaz kılamıyorsanız, kandillerine yağ gönderin” ifadesi bize asırların ötesinden ışık tutuyor. Bir Kudüs bütçemiz olmalı. Oraya gidenlerle, Kudüs ahalisine maddi yardım ulaştırmalıyız. Bu maddi yardım Mescid-i Aksa’daki pratik ihtiyaçların karşılanmasından Kudüs çarşılarındaki esnaftan alışverişe, Kudüslü tutuklu ailelerine yardımdan özellikle Eski Kudüs’teki evlerin restorasyonuna kadar çok değişik çaplarda gerçekleştirilebilir. İşgal yönetimi, Kudüs halkını canından bezdirerek şehri onlar için yaşanmaz hale getirmeye çalışıyor. Dışarıda rahatça yaşayan bizlerin, Kudüs halkına ekonomik anlamda destek olmak gibi temel bir borcumuz var.
Bütün bu şartları haiz bir Müslümanlar topluluğu, bir siyasi hareket düşünün. Bu şartları haiz insanların çoğunluğu oluşturduğu etkili lobiler düşünün. Bu şartları haiz insanların ülke yönetiminde söz sahibi olduğunu düşünün. Bütün bunların ardından, diri bir bilincin ve aktif eylemin yönlendirdiği ekonomik ve askeri yapılanmalar düşünün. İşte o zaman, Kudüs bugünkü mahzun ve melûl durumundan kurtulmaya başlayacaktır.
Ama fertler olarak şu anda ve öncelikle bize düşen, kendimizi ve en yakınlarımızı yetiştirmek olduğuna göre, haydi sloganları bir yana bırakıp kendimizi Kudüs’e vakfetmeye. Vakitlerimiz ve eylemlerimiz Kudüs’le bereketlensin.
*Bu yazı hocamızın izniyle Genç Dergisi'nden alınmıştır.
Yeni yorum ekle