Enes b. Mâlik radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sîmâ olarak insanların en güzeli idi. Huy olarak da en güzeldi. Yaratılış itibariyle insan tiplerinin en mütenasibi idi; O sallallahu aleyhi ve sellem, ne çok uzundu, ne de kısa boylu idi.
O sallallahu aleyhi ve sellem, ne süt gibi sâfi beyazdı, ne de karayağızdı. O, ne kısa, kıvırcık saçlı idi, ne de düz uzun saçlı...O, mutedil sarkık saçlı idi...Başında ve sakalında yirmi tek ak saç bulunmadığı halde Cenâb-ı Hakk'a davet olundu (vefat etti).[i]
Ben hayatımda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in elinden daha yumuşak hiçbir ipeğe, hiçbir kadifeye değmedim. Yine ben ömrümde Resûlullah'ın kokusundan daha hoş bir koku da kesinlikle koklamadım.”[ii]
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki;
"Ben, hayatımda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den daha cesur, daha cömert, daha yiğit, daha aydınlık yüzlü ve daha güzel birini görmedim."[iii]
Abdullah b. Amr b. Âs radıyallahu anhumâ konuşuyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünde, fiil ve hareketlerinde taşkınlık yapacak seciyede değildi, taşkınlık da yapmış değildir!"[iv]
Abdullah b. Abbâs radıyallahu anhumâ şöyle tanıklık ediyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saçını alnının üstüne bırakırdı. Müşrikler ise, ayırıp alınlarının iki tarafına bırakırlardı. Ehl-i kitap olanlar da alınlarına salıverirlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hakkında henüz vahiy gelmemiş olan konularda ehl-i kitab'a uygun davranmaktan hoşlanırdı. Sonraları Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de saçını iki tarafa salıvermekte sakınca görmedi."[v]
Burada, müşriklere karşı ehl-i kitabı tercih ederek onları böylece İslâm'a fiilen çağıran Hz. Peygamber'in, müşriklerin Müslüman olmasından sonra, ehl-i kitab'ın eski dinlerinde direnmeleri sonucu, bu defa ehl-i kitaba muhalefet ettiğini, saçlarını eski müşrik yeni Müslümanlar gibi bıraktığını görmekteyiz. Bu, hizmet taktiği açısından önemli bir davranış olarak dikkat çekmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şemâili konusunda Hind b. Ebi Hâle radıyallahu anh’ın gözlemlerini şöyle özetlemek mümkündür:
"Hiç bir kişiden güler yüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi. İyiliği över, kötülüğü yererdi. Her işi itidâl üzere ve ihtilafsızdı. Müslümanları ikaz etmekten geri durmaz. Hakka ne tecavüz eder ne de hakkı yerine getirmekten geri dururdu. İbadet için kendisinde tam ve tabii bir yetenek vardı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ı zikretmeksizin ne oturur ne de kalkardı. Bir meclise vardığında başköşeye geçmez, meclisin sonuna oturur ve Müslümanlara da böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Onun meclisi, ilim, hayâ, sabır ve güven meclisiydi. Meclisinde ne yüksek sesle konuşulur, ne bir kimse aleyhinde bulunulur ne de işlenmiş bir hata ve kusur ortaya konulurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, çevresindekilere karşı daima mütebessim (güleç) ve yumuşaktı, katı kalpli değildi. Hiç kimse ile çekişmezdi. Bağırıp çağırmaz, kötü söz söylemezdi. Cimri değildi. İnsanlarla çekişmekten, çok konuşmaktan ve yararsız, boş şeylerle meşgul olmaktan uzaktı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem daima düşünceli idi. Susması, konuşmasından uzun sürerdi. Söze başlarken ve bitirirken Allah'ı anardı. Kısa-özlü konuşurdu. Sözleri gerçekti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşurken, çevresindekiler başlarına kuş konmuş gibi sessiz ve hareketsiz dururlar, sözünü bitirince, söyleyecekleri bir şey varsa söylerlerdi. Fakat asla tartışmaya girmezlerdi.
Huzuruna gelen yabancıların ve dağlıların söz ve davranışlarındaki kabalık ve kırıcılığa katlanırdı. Hakka tecâvüz etmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi.
Gülmesi, gülümseme (tebessüm) şeklindeydi. Gülümserken, ağzındaki dişleri inci taneleri gibi (pırıl pırıl) görünürdü.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını genişçe atar, yüksek bir yerden iner gibi önüne doğru eğilir, vakar ve sekînetle rahat yürürdü, kasılmazdı. Bakmak istediği tarafa bütün vücuduyla dönerdi. Sâhâbîlerinin arkasında yürürdü. Biriyle karşılaşınca önce kendisi selam verirdi."[vi]
Ebû Hureyre radıyallahu anh, "Yürürken sanki yeryüzü ayağının altında dürülürdü. Biz, ardından yetişmek istediğimizde kendimizi son derece zorlardık. O sallallahu aleyhi ve sellem yürürken hiç kendisini sıkmazdı" demektedir.[vii]
Enes b. Mâlik radıyallahu anh ise, "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birisiyle karşılaşınca musafaha eder, tokalaştığı kişi elini çekmedikçe Peygamberimiz elini çekmez, o kimse yüzünü çevirmedikçe, ondan yüzünü çevirip ayrılmazdı"[viii] "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, yanında oturan arkadaşlarına karşı ayaklarını uzattığı asla görülmemiştir” diye konuya ait gözlemlerini ifade etmektedir.[ix]
Hz. Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in evdeki davranışları ile alakalı şunları söylemektedir:
O sallallahu aleyhi ve sellem, erkeklerin evlerinde yaptıklarını yapardı. Elbisesinin yırtıklarını yamar, ayakkabılarını gerektiğinde onarırdı. Ailesinin ev işlerine yardımcı olur, namaz vakti gelince de kalkar, namaz kılardı."[x]
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cihad hâli hariç, hiç bir köleye, hiç bir câriyeye, hiç bir kişiye el kaldırıp vurmuş değildir.
Evet, tek cümle ile söylemek gerekirse, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en naziği, en iyi huylusu ve en güleç yüzlüsü idi.
Belirtildiğine göre O sallallahu aleyhi ve sellem, aynaya bakarken, “Allahım, sûretimi güzelleştirdiğin gibi sîretimi de güzelleştir" diye dua ederdi.[xi] Biz de bu vesile ile, "Yâ Rab, sîretimizi Sevgili Resûlünün sîretine benzetmekte bize yardımcı ol!" diyerek Rabbimize dua ediyoruz.
Yeni yorum ekle