Mısır’da Yusuf Dönemi
Hz. Yusuf’un kralın rüyasını yorumlaması, rüyadan yola çıkarak kendi krallığı için 15 yıllık bir plan yapması, ardından da Yusuf (a.s)’un suçsuz yere zindana atıldığının anlaşılması Mısır kralını çok etkiledi ve onu büyük yetkilerle göreve getirmek istedi. Yusuf (a.s) şöyle karşılık verdi: “ Beni ülkenin hazinelerini yönetmekle görevlendir. Çünkü ben koruyup yönetmeyi iyi bilirim.” (Yusuf 12/55)
Yusuf Mısır’da geniş yetkilerle donatılmış büyük bir mevki ve güç sahibi olmuştu. Dilediği gibi ülkeyi yönetiyordu. Bunların hepsi, Yusuf’a Allah’ın birer lütfundan başka bir şey değildi. Allah bir kulu için hayır murat etti mi onu izzet ve kuvvet sahibi kılardı.
Yedi yıl süren bereket yıllarını çok iyi değerlendiren Yusuf, ekilecek bütün alanları ektirmiş, silolar, depolar yaptırmış, ekinleri başaklarından ayırmadan depolamıştı. O bu tedbiri ile buğdayın çürümesini önlemiş oldu. Bolluk içindeki yedi yıldan sonra sıkıntı ve darlık yılları gelip çatmıştı. Mısırda yağmurlar yağmaz olmuş, sular kurumuş, kasıp kavuran kıtlık yılları başlamıştı. Bu öylesine bir kıtlıktı ki Sevgili Peygamberimizin kendilerine zulmeden Mekkeli müşrikler için bedduasına konu olmuştu: “Allah’ım! Yusuf’un yedi kıtlık yılı gibi yedi yıllık bir kıtlık ile onları başımdan sav!” diye beddua etti. Böylece Kureyş, öyle bir kıtlık yaşadı ki kemikleri bile kemirip yediler. (Buhari, Tefsir 12/4)
Yusuf’un Kardeşleri Mısır’da
Yusuf’un aldığı tedbirlerle Mısır halkı gayet mutlu bir şekilde sıkıntı çekmeden yaşıyordu. Ama Mısır dışındakiler için durum hiç de öyle değildi. Kıtlık çok ciddi bir şekilde Ken’an ilinde de Yakub’u ve çocuklarını vurmuştu. Daralmış, sıkılmış ve kıtlıktan dolayı iyice bunalmışlardı. Mısır vezirinin ücret karşılığında, bir kişi için bir deve yükü erzak dağıttığını öğrenen Yusuf’un kardeşleri de erzak almak için Mısır’a geldiler. Yusuf’un karşısına çıktılar; Yusuf onları tanımış fakat onlar Yusuf’u tanımamışlardı. (Yusuf 12/58)
Onlar Yusuf’un karşısında: “Ey Aziz! Bizler çok zorda kaldık. Az bir ücret ile geldik. Sen bize tam ölçek ver. Gelmeyen bir kardeşimiz için de bize lütufta bulun.” dediler. Kendilerine yardımda bulunmasını istedikleri kişinin, elleri ile kuyuya attıkları Yusuf olduğunu düşünebilecek bir durumda değillerdi. Yusuf ise Mısır’ın geleceği için planlar yapıyor, ülkeyi en güzel şekilde idare ediyordu. Kral onun yönetimine hayran olmuş, bütün yetkilerini ona bırakmıştı. Halk, Yusuf’un cömertliğinden ve iyiliklerinden çok memnun oluyordu. O böylesi kıtlık yıllarında asla fırsatçılık yapmadığı gibi fırsatçılık yapılmasına da engel oluyordu. Kıtlık yıllarında Yusuf’un ülke yönetiminde nasıl bir tavır takındığı şöyle anlatılır: Vakti ile Mısır’da yıllarca süren bir kıtlık olmuştu. O sırada devletin hazinesi Yusuf’un elinde idi. Halk açtı. Hz. Yusuf her türlü imkâna sahip olduğu halde, karnını doyurmuyordu. Neden böyle davrandığı sorulduğunda içinde yaşadığı toplumun acılarını yüreğinde duyan bir sorumluluk anlayışı ile şu cevabı veriyordu: “Eğer ben tok olursam, açların halini anlayamam, yoksulları gerektiği gibi düşünemem.” (Aliyyü’l- Kari, Mirkatü’l Mefatih, II,492)
Yusuf, kardeşlerine karşı her türlü izzet ve ikramda bulunduktan sonra onlara dönerek: “Sizin on bir ölçek aldığınızı görüyorum. Ama siz on kişisiniz. Diğer kardeşinizi de getirmeden gelirseniz size bir daha bir ölçek buğday bile vermeyeceğim, sakın yanıma da yaklaşmayın.” (Yusuf 12/60)
Yusuf kendi adamlarına kardeşlerinin erzaklarının içine ücretlerini gizlice koymalarını emretti. Babalarına geldiklerinde sevinçle tam ölçek aldıklarını ve kendilerine izzeti ikramda bulunulduğunu söylediler. Ama kardeşleri Bünyamin’i götürmezlerse artık kendilerine erzak verilmeyeceğini ifade ettiler. Babaları Yakub (a.s)’a, kardeşlerini getireceklerine dair Aziz’e söz verdiklerini söyleyerek kardeşlerini götürmek için izin istediler. Yakub (a.s) bu durum karşısında yine çaresiz kaldı. Ama Yusuf’u anmayı unutmadı. Onlara: “Daha önce kardeşinizi size güvenip nasıl emanet ettiysem, şimdi onu da aynı şekilde yine size emanet edeyim öyle mi?” (Yusuf 12/64) Daha sonra Yakub Rabbine yönelerek: “Allah en iyi koruyandır. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” dedi (Yusuf 12/66)
Bünyamin Mısır’da
Kardeşler yüklerinin içinde ücretlerinin de kendilerine iade edildiğini görünce daha bir aşkla kardeşleri Bünyamin’i babalarından isteyip, Onu razı ettiler. “Allah söylediklerimize vekildir.” dediler. (Yusuf 12/66) Yakub (a.s) evlatlarının şehre aynı kapıdan girmemelerini, ayrı ayrı kapılardan girmelerini istedi. Bunu bir tedbir için düşündü. Ama Allah’ın takdirini hiçbir şeyin engelleyemeyeceğini de söyledi. “Çünkü hüküm ve takdir ancak Allah’ındır.” (Yusuf 12/67; En’am 6/57)
Yakub (a.s) aldığı bu tedbirin takdiri değiştirmeyeceğini yine kendisi ifade etmiş, “Allah’tan gelecek şeyi sizden engelleyemem.” diyerek ilahi takdiri kimsenin değiştiremeyeceği gerçeğine işaret etmiştir. Çünkü aldıkları tedbirlere güvenenler, Allah’ın takdirini değiştireceklerini zannederler; daha ileri gidenler ise kaderi kabul etmezler. Tedbir almanın Allah’a tevekkül etmeye engel olduğunu düşünenler ise tedbirin Allah’tan yardım istemek anlamına geldiğini ve tedbir aldıklarında gönüllerinin ferahlayacağını bilmezler.
Kardeşler Mısır’a babalarının istediği tedbirle girdiler. Zira Mısır’da Yusuf’un güzelliğine göz dikenler onu zindana nasıl göndermişlerse, bu kardeşlerin güzelliklerini nazarlarıyla veya kötü niyetleriyle mezara gönderebilirlerdi. Sonunda kardeşler Yusuf’un huzuruna çıktılar. Yusuf yıllar sonra kardeşi Bünyamin’i görünce heyecanlandı. Neredeyse kendini belli edecekti. Kendini tuttu ve hepsine ikramda bulundu. Bu arada baş başa kaldıklarında Bünyamin’i kucakladı ve ona, “Ben senin öz kardeşinim; artık onların yaptıklarına üzülme!” dedi. (Yusuf 12/69)
Bünyamin’i yanında alıkoymak için Yusuf onun yükünün içine kendi su kabını gizlice koydurmuş, bu esnada kervan da yola çıkmıştı. Arkalarından bir topluluk onlara seslendi. “Ey kervandakiler, siz hırsızsınız!” dediler. Onlar da geriye dönerek, “Ne kaybettiniz?” diye sordular. “Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var.” diye cevap verdiler. Yusuf’un kardeşleri, “Allah’a yemin olsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkartmaya gelmedik ve hırsız da değiliz” dediler. Askerler: “Eğer yalan söylüyorsanız, siz de hırsızlığın cezası nedir?” diye sorduklarında, kardeşler, “Onun cezası, bizde kimin yükünden çıkarsa o kimsenin mal sahibine bir yıl hizmette bulunmasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.” dediler. (Yusuf 12/75)
Aramaya büyük kardeşlerin yükünden başlandı. En son Bünyamin’in yükünden su kabı çıkınca buna abiler çok kızdılar. Kardeşler, “Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz.” dedilerse de Yusuf, malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız. Şüphesiz biz o takdirde zulmetmiş oluruz.” diyerek bu teklifi reddetti. (Yusuf 12/78-79) Büyük ağabey, Ken’an’a dönmeyi reddederek Allah’ın kendisi hakkında hüküm verinceye kadar Mısır’da kalacağını söyledi. Yakub’un hüznü iyice şiddetlenmişti. Yusuf’undan sonra iki oğlunu daha kaybetmişti. Gözlerine ak düştü. Hüznü ve kederi arttı. “Vaaah Yusuf’a vaah!” diye gözyaşı dökmeye başladı. Daha sonra Yakub (a.s): “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşlerini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” dedi. (Yusuf 12/87)
Yusuf’un Rüyası Gerçekleşiyor
Kardeşler tekrar Mısır’a gelmiş ve Yusuf’un huzuruna çıkmışlardı: “Ey güçlü vezir! Bize ve ailemize darlık ve sıkıntı dokundu. Değersiz bir sermaye ile geldik. Erzakımızı tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz sadaka verenleri Allah mükâfatlandırır.” dediler. Yusuf (a.s), “Siz cahil kimseler iken Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” dedi. “Yoksa sen, sen Yusuf musun?” “Ben Yusuf’um. Bu da kardeşim” Allah bize iyilikte bulundu. Çünkü kim kötülükten sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez. (Yusuf 12/88)
Kardeşler suçlarını itiraf ettiler. Yanlış yaptıklarını ifade edince Yusuf onlara, “Bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün babamın yüzüne sürün ki gözleri açılsın. Bütün ailenizi bana getirin.” dedi. (Yusuf 12/92-93) Kafile Mısır’dan henüz ayrılmamıştı ki, Yakub (a.s) “Eğer bana bunadı, demezseniz; ben gerçekten Yusuf’un kokusunu alıyorum.” dedi. (Yusuf 12/94)
Müjdeci Yusuf’un gömleğini getirince, Yakub yüzüne sürdü ve gözleri yeniden görmeye başladı. Yakub onlara: “Ben size, Allah’tan gelen vahiy ile sizin bilmediğinizi biliyorum, dememiş miydim?” dedi. (Yusuf 12/96)
Yakub ailesi Mısır’a gelip, Yusuf’un huzuruna girdikleri zaman, Yusuf annesi ile babasını bağrına bastı ve “Allah’ın izni ile Mısır’a güven ve huzur içinde girin.” dedi. (Yusuf 12/99)
Yıllar önce gördüğü rüyayı hatırladı, annesi ile babasını tahtına oturttu. Hepsi birden onun önünde saygıyla eğildiler. Yusuf: “Babacığım!” dedi. “Daha önce gördüğüm rüyanın tabiri budur. Rabbim o rüyayı gerçekleştirdi. Ayrıca şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, Rabbim beni hapisten çıkarmak ve sizi çölden buraya getirmekle bana çok büyük bir lütufta bulundu. Şüphesiz Rabbim dilediğine çok lütufkârdır.” (Yusuf 12/100)
Yusuf Rabbine yönelerek şöyle yakardı:
“Rabbim! Gerçekten de Sen bana mülk ve saltanattan büyük bir nasip verdin, rüya tabirini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’ım Dünyada da ahirette de beni koruyup destekleyen sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlih kullarının arasına kat!” (Yusuf 12/101)
Yusuf Mısır’da evlendi. Orada yaşadı ve Müslüman olarak Rabbine kavuştu. İsrailoğulları onun zamanında Mısır’a yerleşmiş oldular. Yusuf’un, Aziz’in karısı Züleyha ile evlendiği şeklindeki rivayetler ise sağlıklı görünmemektedir.
Yeni yorum ekle