‘Allah buyurdu ki’ ifadesi bizi ne kadar etkiliyor sorusu, Kur’ân ile bağımızı gösteren önemli bir göstergedir. Şüphesiz her mü’min, ‘Allah buyuruyorsa itiraz yoktur’ parolası altında yaşar ya da öyle olduğunu zanneder. Gerçek ise öyle değildir; kul, buyurduğuna ne kadar itaat ediyorsa o kadar Allah’a teslim olmuş demektir. Zannetmek başka şey, hak etmek başka şeydir elbette. Allah buyuruyor olduktan sonra akan bütün sular durmalı, çaresizlikler çareye dönüşmelidir ki, iman iddiamız yerini bulsun. Evlerimizde kadınımızla erkeğimizle mü’min bir aile kurma mücadelemizin en temel prensibi bu olmalıdır. ‘Allah buyurdu ki’ ifadesine teslim olmuş erkek, dünyanın en iyi insanıdır. Aynı düzeyde bir iman sahibi kadın da, kadın değil dünyada yaşayan bir huridir. İmtihanı kazanmanın en birinci vaz geçilmez ilkesi bu teslimiyettir. İnsanın mü’min olma farkı bu noktada kendini gösterecektir. Bir yandan mü’min insan olmayı iddia ederken diğer yandan da Allah’ın buyruğuna rağmen nefsin dizginleri elinde tuttuğu tavırların sahibi olarak yaşamak başını kuma sokmuş olmaktır.
Mü’min insan, Allah’ın hükümlerini dinlerken, daha iyisi söylenemez bir sözü dinler gibi dinler. Şartsız teslim olmak zorunda olduğuna iman ettiği bir hükmü dinler ve teslim olur. Sırrını çözmüş olsun veya olmasın mü’min için sonuç bellidir. Kendi penceresinden baktığında dinlediği veya öğrendiği hükmün lehinde ya da aleyhinde olması da onun açısından farklılık oluşturmayacaktır. Mü’min bir kere iman etmiştir. Erkek veya kadın mü’minlerin Allah’ın hükmüne karşı tutumu budur.
Allah’ın buyurduğunu bildiğimiz emirlere ve yasaklara karşı geliştirdiğimiz ‘ama’ ile başlayan gizli isyanların henüz dünya hayatında iken bile bedelini ödüyoruz esasen. Ailelerimizin kaybettiği huzuru, izini bulamadığımız ‘eş’lerimiz, bir türlü eremediğimiz kalp sükûnu, sözünü ettiğimiz teslimiyet sorunumuzdan kaynaklanan dertlerimizdendir. Allah Teâlâ’nın bize huzur bulalım diye yarattığını bildirdiği erkek veya kadın eşlerimiz, huzursuzluk kaynağımız durumunda ise düşünmemiz gereken çok şey var demektir. Eşlerimiz, bizim huzur kaynağımız iken huzursuzluk nedenimiz durumunda olmaları, ilacın yan etkisinin yararından fazla olduğunu gösteriyor. İlaç bir zarar kaynağı olduktan sonra bizim çok şey düşünmemiz gerekecektir.
Aile hayatımızın erkek penceresinden ya da kadın penceresinden bakıldığında gözümüze çarpan sorunlarını, bize dünya ve ahiret saadeti vaat eden kitabımız Kur’an’ın üzerinden çözebiliriz. İmanımız açısından bir sorun olmadığına göre, imanımızı pratiğe dökerek yani Kur’an’ın hükümlerine razı olarak sorunsuz bir hayat tarzını seçebiliriz.
Evlilik hayatının en önemli konularından birini önümüze koyan Bakara suresinin iki yüz yirmi ikinci âyetini bu anlayışla okumamız gerekiyor:
‘Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”
Şimdi âyeti ele alalım; bir aile reisi erkek olarak ve ailenin ikinci yarısı kadın olarak bu âyetin bize ne dediğine bakalım.
Kadın ve aybaşı durumu
Âyet, gayet açık bir beyanla kadınların aybaşı durumlarının normal bir durum olmadığını, kadınlar açısından bunun bir sıkıntı olduğunu beyan etmektedir. Allah Teâlâ, kadının aybaşı durumunu ‘o bir ezadır’ şeklinde bize bildiriyorsa bizim bundan anlamamız gereken de şu olmalıdır: Kadın erkeğe göre farklı bir olay yaşamaktadır. Erkeğin yaşayarak anlamasının mümkün olmayacağı ama Allah’ın bildirmesine iman ettiği için öyle kabul edeceği bir durumdur bu. Kadın aybaşı hâlinde iken sıkıntıdadır. Sıkıntıda olması da, kadının sıkıntı verebilirliğini kabul etmeyi gerektirmektedir.
Aybaşı hâli, şöyle veya böyle kadının ömrünün üçte birine tekabül etmektedir. Başka bir ilave sorun çıkmamış olsa bile bu, üçte birdir. Kaldı ki, kadınların aybaşı hâlleri, ek sorunlarıyla beraber neredeyse ömürlerinin yarısına karşılık gelmektedir.
Kur’an’ı iman kitabı gören bir erkeğin bunu böyle kabul etmeme şansı yoktur. Hiçbir mü’min erkek, iman ettiği Kur’an’ın bu açık hükmünü bir kenara bırakarak, eşinin ömrünün üçte birini işgal eden ‘eza’ durumunu yok sayamaz. Mü’min kadın da bu ‘eza’ dönemini sulandırarak kadınlık sorumlulukları açısından kendini bir kenara çekemez. Erkek de kadın da, bir hikmete binaen böyle yaratan Allah’a teslim olup üzerlerine düşeni yapmalarını mü’min olmalarının gereği olarak göreceklerdir.
Aybaşı hâlinde iken kadın, erkek ondan uzak duracaktır. Buradaki uzak durma, kadınla cinsel ilişkiyi ertelemedir. Cinsel ilişkiyi erteleme dışında, kadının bulunduğu ortamı uzak tutma gibi bir anlam olmadığını herkes bilir.
Bir erkeğin, nikâhlı eşinden cinsel ilişki açısından uzak durması ve bunun periyodik olarak her ay karşısına çıkan bir durum olması, şeytan açısından iyi bir malzemeye dönüşebilir. Aybaşına ilave olarak ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını da ilave etmemiz hâlinde, erkeğin kışkırtılabileceği ortamın oldukça hareketli olduğu görülecektir. Ne olursa olsun, kulluk imtihanını kazanmak zorunda olan mü’min bir erkeğin her türlü şeytanî kışkırtmaya rağmen eşini rahat bırakması gerekmektedir. Yaratan Allah, böyle bir kanun koymuştur. Bu kanun, hiç şüphesiz imtihan amaçlıdır. Kadın da erkek de imtihan edilmektedir. Bu imtihanı, sadece Kur’ân’ın iman ettiğimiz kitabımız olduğunu söylemekle kazanamayız. İman ettiğimizi söylediğimiz kitabımızın bizi ne kadar şekillendirdiğini de ispat etmemiz gerekir.
Kadının aybaşı hâlinde iken, ona yaklaşılmasını men eden bu âyeti okuyan mü’min erkek ve kadın, kendine muhakkak ders çıkarmalıdır. Erkek, Rabbinin dur dediği yerde durmalıdır. Kadının da, erkeği durduran ve kendisine sıkıntı veren şeyi takdir etmesini isteyen Allah’ın bu hükmünü sulandırmadan, şeytanın erkeği kışkırtmasına zemin hazırlamadan imtihanı kazanması gerekir. Allah’ın koruması altında olmayı fırsata dönüştüren kadın, erkeğini şeytana doğru iterken aslında kendisini de zora sokacak bir işi yapmaktadır. Allah Teâlâ, “O bir ezadır!” buyururken kadının, imtihan dışı olduğunu bildirmemiştir. Kadın da o hâliyle imtihan içindedir. Erkek, kadına yanaşmamakla imtihan olacak kadın da kendisine yanaşamayan erkeği itmemeyi esas alarak üzerine düşeni yapacaktır. Böylece şeytan için iyi bir fırsat olması mümkün olan sıkıntılı bir dönem, kulluk açısından kazanılmış bir imtihan olacaktır. Mü’minin hayatın bütününe bakışı böyle bir şeydir. Kul olarak durduğumuz hangi noktaya bakarsak bakalım, benzer bir imtihanı her yer ve zamanda görürüz.
Aybaşı hâlindeki kadının, fiziki olarak kanama adıyla bilinen bir olay yaşadığı zaten görülmektedir. Kadın, sürekli kan kaybetmektedir. Kan kaybı onu takatsiz yapmaktadır. Bu nedenle de cinsel ilişkiye girmesi haramdır. Kanaması bittikten ve guslettikten sonra normal bir eş durumuna gelecektir.
Bu hükümler ayetten rahatlıkla anlaşılmaktadır. Her Müslüman da bunu böyle bilir.
Dikkatten kaçmaması gereken bir başka nokta daha vardır. Kadınların aybaşı hâlleri, onların baş ağrısı ve moralsiz olma gibi durumlarına da neden olmaktadır. O dönemlerinde kadın, stresli, gergin, olmadığı gibi görünen bir hâl alabilmektedir. Âyetin ‘eza’ dediği şeye bunun da dâhil edilmesi gerekmektedir. Kadının bizzat kendisinin de takdirinden kaçabilecek bu durum yani aybaşı hâli nedeniyle kadının moralsiz olması, eşine ve çocuklarına karşı gergin bulunması normal görülmelidir. Şeytan, kaynağı aybaşı hâli olan bu gerginliği başka sebeplerle birleştirip huzursuzluğa dönüştürmemelidir. Bu, erkeğin ve kadının böyle bir anlayışı kavramalarıyla mümkün olabilir. Yine belirtmekte yarar vardır ki, erkek bu hususta anlayışlı olmaya davet edilirken bilhassa genç bayanların sözünü ettiğimiz bu doğal gerginliğin gölgesine sığınıp kendilerini salmaları durumunda imtihanı kaybetmeye doğru kaymış olurlar. Eğer kadınların böyle bir moralsiz olma nedeni varsa, Allah Teâlâ erkeklerin de moralsiz olabilecekleri pek çok neden yaratmıştır. Onlar da dışarıda pek çok sıkıntı ile karşılaşmaktadırlar. Ne erkek ne de kadın, kendisine sunulan ruhsatları abartmamalıdır.
Aile içi hatta yatak odası düzeyinde bir konuyu anlatan âyetin bitiş tarzı, önünde iman titizliğine durulmasını gerektirmektedir. Âyet, aybaşı hâlindeki kadınların durumunu ‘eza’ olarak tanıttıktan sonra, erkeklerin bu eza durumunu anlayışla karşılamalarını, kadınlara cinsel ilişki açısından yaklaşmamalarını emretmiş, ardından da ancak temizlendikten sonra onlara yaklaşabileceklerini bildirmişti. Bunun ardından da âyet şu şekilde bitmektedir:
“Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”
Kur’ân’ımızın bu âyeti, hayatın en önemli hakikatlerinden birini önümüze koymaktadır. O hakikat da şudur: Aile ortamı sıkıntısız bir ortam olamaz. Sıkıntı muhakkak olacaktır. Tartışma olacaktır. Erkek de kadın da hata edecektir. Bu hata günah boyutunda da olabilir, ufak tefek arızalar şeklinde de olabilir. Ne olursa olsun sonunda Allah’ın kapısına yönelmeyi yani tevbe etmeyi bilmek gerekir. Tevbe ederek temizlenmek şarttır. Allah Teâlâ, kulluğumuzun tevbe ile temizlenmiş olmasını istemektedir. Maddi ve manevi kirlerden temizlenerek huzuruna gitmek zorundayız. Ne kadın ne erkek, hatasızlık iddiasında bulunamazlar. Erkek, yapmamasını yaparak hata etmiş olabilir. Kadını rahat bırakması gerekirken eziyetine eziyet katmışsa hata etmiştir. Hatasından ötürü Allah’a dönmelidir. Kadın da, kendisine mahsus özel durumunu abartmış olabilir. O da Rabbine dönmeli ve hatalardan temizlenmelidir.
Aile böyle bir ortamın adıdır. Aile de cami gibi kulluğumuzu nasıl yapacağımızı göstereceğimiz, hangimizin daha iyi iş yapacağının görüleceği bir yerdir. Evlerimizin içinde tuvalet veya banyo bulunması, evlerimizin ibadet düzeyinde muhafaza edilmesi gereken yerler olmasına mani değildir. Evlerimizde de cami mantığıyla yaşamak zorundayız. Erkeğin hanımına bakışı, kadının erkeğine bakışı cinsellik ilişkilerinden beraberce bir geziye çıkmaya varıncaya kadar bu ölçülerde olmalıdır. İman etmek budur. Kur’an ehli olmak da budur.
Bir mü’min olarak, ‘Allah buyurdu ki’ sözünü okuduğumuzda veya dinlediğimizde bizdeki etkisini evimizdeki oturma odasında test edebiliriz. Bu testin sonucu imanımızın ne durumda olduğunu gösterecektir. Dini camideki namazdan ve cenazeler için yapılan törenlerden ibaret zanneden anlayış, evlerimizde bizi de etkisi altında tutuyorsa biz de Kur’an’a imanda sorunluyuz demektir. Hayatı Kur’ânlaştırmaya yer olarak evlerimizden, kişiler olarak da kendimiz ve eşlerimizden başlasak akıbet açısından iyi olacaktır.
Yeni yorum ekle