Selam Uzaylı!
Hoş geldin Dünya’mıza. Çekinme, içeri buyur. Dostuz biz. İnsanseveriz, hayvanseveriz, ağaçseveriz. Daha önce hiç görmemiştik ama şimdi gördük, artık Uzaylı da severiz.
Buyur çayını.
Siz var mıymışsınız yahu gerçekten? Dünya’da yıllarca varlığınıza delil aradılar.
Şeker de ister misin?
Ay’a çıktılar, uzaya uçtular, Mars’a gittiler. Haberiniz vardır tabii, doğru ya! Sizin mıntıkanıza girdiler öyle sormadan etmeden. Rahatsız olmadınız inşallah. Olduysanız da kusurlarına bakmayın. Onlar biraz öyledir. Yani sormadan girer, talan edip çıkarlar. Dünya’da da aynısını yaparlar.
Bir şeyler de ye bir yandan, tabağına hiç dokunmamışsın.
Ne diyorduk? Hah, Dünya’da da aynısını yaparlar. Yok, onlar da dosttur aslında. İnsan, hayvan, ağaç muhtemelen uzaylı da severler. Bak mesela köpeğiyle evlenenler vardır aralarında. Ağaç dedin mi akan sular durur. İnsanlara, hele çocuklara, öyle hassastırlar ki. Geçenlerde 15 yaşındaki İsveçli Greta bir ders verdi onlara. Hepsi çok utandı, alkışladı, boy boy resimlerini astı her yana. Birilerinin soykırım iddiası varsa, dillerinden düşürmezler. Biri cinsiyetinden memnun değil mi, önlerine gökkuşağından yol sererler. Bir terörist ülkesinde bozgun mu çıkarmak istiyor, her türlü desteği sağlar kahraman ilan ederler. İnsanların tercihlerine sonsuz saygıları vardır çünkü. Ama tüm bunlar kendilerine ait gördükleri için geçerlidir yalnızca.
Su böreği o yediğin. Getir koyayım bir tane daha.
Efendim? İsmi su böreği ama normal hamurdan yapılıyor. Kaynar suya yufkayı atıyorsun, sonra da… Yok sen başka bir şey soruyorsun galiba. Kimleri mi kendilerine ait görürler? Ooo Uzaylı, sen kararlısın derin mevzulara girmeye. Peki madem. Kendime de bir çay koyayım.
Şimdi, onlar Dünya’nın şu tarafından, Olimpos Dağı’nın çocukları. İşte oradan olmayanlara dudak bükerler. Mesela, 12 yaşındaki Filistinli Muhammed’i, babasının kucağında öldürdüler. Teröristler nice ormanları ateşe verir, “yazıklar olsun” bile demezler. Başını örten, sakal bırakanlara tercih etme haklarını kabullenemedikleri için hep çıkış kapısını işaret ederler. Bosna’da insan avına çıkan canîlere gözlerini yumarlar. Birçok yabanî hayvanı çok su tüketiyorlar diye katlederler. Sonra da bayramlarda kurban kesiyoruz diye hepimizi topa tutarlar.
Yok deve mi? Hah hah ha! İlahi Uzaylı. Ne çabuk öğrenmişsin şaşırmayı. Dediğin doğru bak. Develeri de helikopterlerden ateş edip vurdular.
Dudak bükerler deyince bunları duymayı beklemiyordun tabi sen de haklısın. Anlattığım o vahşi örnekler, o sormadan girip talan ederek çıkmalar ve daha fazlası... Özetle kendilerinden olmayana karşı tavırları budur. Hayvanları bile ayrıştırırlar. Gündemi kasten vurulan develer için meşgul etmez, yanan kangurular için ağıt yakarlar. Neden? Deveyi ilkel buldukları, kendilerinden görmedikleri hatta sıkı dur belki de Müslüman sandıkları için mi? Gül vallahi, ben de gülüyorum anlam veremediğimden.
Kendilerinden olup olmayanları coğrafî değil itikadî bir memleketçilikle belirlerler. Yani Olimpos Dağı’nın çocukları orada doğan, yetişen değil; o medeniyete ait, o itikada ve zihniyete sahip olanları anlatır. Irktan ziyade inanış esastır diyebiliriz. Aksi takdirde Müslümanların hürriyeti için buldozer altında can veren Amerikalı Rachel’e de dudak bükmelerine başka bir açıklama getiremiyorum.
Daha fazlasını anlatmayacağım tamam. Bizden de biraz bahsedeceğim.
Biz bu taraftanız, Hira Dağı’nın evlatları. Bizimki de coğrafî değil, itikadî bir sınırdır. Bizde de ırktan ziyade, din esastır. Aradaki fark: Biz aynı dinden olmadıklarımıza karşı bir tavır geliştirmeyiz. Tüm mazlum direnişlerini destekleriz. Kızılderilileri, zencileri Müslüman değildir diye ezilmeye layık görmeyiz. Yememiz haramdır, işimize yaramaz, havayı suyu israf etmesinler diye domuz katliamı yapmayız. Yanan ormanlara ağıt yakıp ardından da çam ağacını keserek noel süsü yapmayız. Kıyamet kopmak üzere de olsa çevremizi yeşertmekle vazifeliyiz.
Bizi bir türlü kabullenemediler. Hep önde olmak istediler. Arayı açmak için çelme taktılar, tuzak kurdular. Koştular, hatta uçtular. Sizin oralara kadar vardılar. Varsın öyle olsun, bize ne gam!
Nasıl olsa arşa giden asıl astronot da bizde, uzayı teslim alma sırrı da. Füze, roket, uyduya gerek mi var? Işığa gem vurup binen yine bizimkiler. Öyleyse neden mi yerden göğe çıkmıyoruz? Çünkü gökten yere inenlerin izinden gidiyoruz…
İşte Uzaylı, Dünya’da durumlar böyle. Gevezeliğimi mâzur gör, bunları da sizinkilere böylece anlat. Bir gün yine inecek olursanız Dünya’ya, sakın Olimposluların tarafına gitmeyin. Rotayı şaşırıp gittiniz diyelim. Hira Dağı’nı ve evlatlarını bildiğinizi söylemeyin. Yoksa sizi de bizden sayar, defterinizi dürerler.
Haydi sağlıcakla... Hızır yoldaşın ola…
Yeni yorum ekle