Gece… Karanlığın kol gezdiği sokaklarda yalnızlığın sessiz adımları hissedilir… Siyah kadifeden bir örtü gizler her şeyi, sarıp sarmalar her tarafı… Bir yanda bu karanlığın içinde kaybolmuş, gaflet girdabında boğulmuş nefisler vardır. Bir yanda da billurdan kandiller gibi parıldayan yüzlerle gülümseyenler vardır. Gönül Hakk’a teslim oldu mu; nurlanır. Bu ilahi ışık etraftaki her şeyi şeffaflaştırır. Perdeler kalkar aradan ve geriye sadece Hakk kalır. Hakk’a teslim olanlar böler uykuyu en tatlı yerinden. Meydan okuyarak nefsine; gecenin, hakkında yapacağı şehadeti hayra çevirir. Böylece his ve fikir derinlik kazanır. Bu derinlikle mayalanan gönüllerde hakikat belirir. Varsın uyuyanlar uyusun; mutluluk, hakikate uyanan nefislere aittir…
“Ey örtüsüne bürünen! Az bir kısmı hariç olmak üzere geceleyin kalk!…” (Müzzemmil 73/1-2) emri ile karanlıklar aydınlığa bürünüyordu. Zira, üzerlerine bu ayet ile farz olan gece namazını eda etmek üzere Efendimiz (sas) ve güzide ashabı kıyama duruyordu… Mübarek ayakları şişinceye kadar namaz kılıyorlardı. Bir yıl boyunca “kıyam-ı leyl”in kazancı ile gönülleri pür nur oldu. Son ayeti oniki ay katında tutan Cenâb-ı Hakk, tahfifi bu surenin sonunda indirdi. Böylece gece ibadeti ümmet için farzdan nafileye döndü. (Tefsir-i İbn Kesir IV/435) Ancak Peygamber Efendimiz (sas) için farziyyet devam ediyordu. “Gecenin bir kısmında (kalk) sana mahsus olmak üzere fazladan (nafile olarak) teheccüd namazı kıl. Ola ki, bu sayede rabbin seni makam-ı mahmûd’a (övgüye değer bir makama) ulaştırır”. (el-İsrâ’, 17/79)
Gece namazı, taşıdığı manalar ve kazançlar sebebiyle büyük öneme haizdir. Nafile bir ibadet olmasına rağmen bizzat Kur’an-ı Kerim ile emredilmiştir: “Rabbinin adını sabah akşam an (zikret). Geceleyin O’na secde et. O’nu geceleri uzun uzun tesbih et.” (İnsan 76/26) “Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatleri ve gündüzleri de tesbih et ki, Rabbinin rızasına eresin.” (Ta-Ha 130) Resulullah Efendimiz de (sas) güzel ifadelerinde şöyle buyuruyorlar: “Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan Salihlerin adetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir, günahlardan koruyucudur, kötülüklere kefarettir, bedenden hastalığı kovucudur.” ( Tirmizi,Da’avât 112, (3543,3544))
Anlaşılıyor ki teheccüd namazı, Allah’ın lütfu ve rahmeti ile kulunu kendisine yaklaştırmasına, bir kalkan vazifesi görerek insanın günahlardan uzaklaşmasına, günahlara keffaret olup onların yok olmasına, bedensel hastalıkları vücuddan uzaklaştırarak sıhhate vesile olur.
Tüm bu kazançları insana sunan gece ibadetinin belki çok az kişi tarafından yerine getirildiği de bir gerçektir. Uykuyu bölebilmek ve sıcacık yataklarımızdan kalkmak, nefsimize ağır ve zor gelen bir ameliyedir. Yine de unutmamak gerekir ki; Rabb’imizin en kıymet verdiği ibadetler, onları yapma konusunda en zayıf ve güçsüz olduğumuz anlarda eda ettiklerimizdir. Gecenin kısa bir zamanını değerlendirerek az bir miktar ibadet etsek de, elde edeceğimiz kazanç, gaflet içerisinde geçirdiğimiz vakti kat kat aşacaktır. Rabbimiz gecenin küçük bir bölümünde bile olsa ibadet için kalkan bir kulunu “( Geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktıklarından dolayı ) vücutları yatak yüzü görmez “(Secde 32/16) diyerek vasıflandırmıştır.
Şükreden Bir Kul Olmayayım mı?
Resulullah Efendimiz (sas) ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?) denildiğinde “Şükredici bir kul olmayayım mı?”cevabını verdi. (Buhâri, Teheccüd 16)
İnsan ibadetin külfetine karşı sabır göstermelidir. Bedenine eziyet verse dahi iştiyakla vazifesine devam etmelidir. Habib-i Kibriya Efendimiz (sas) ki, tüm varlıkların hayat sebebidir, Cennet’te en âli makamlardadır. Hal böyle iken ayakları şişinceye kadar namaz kılıyordu. O’nun (sas) tek bir rekatta Bakara, Nisa, Al-i İmran surelerini okuduğu, rüku ve secdelerinde bu sureleri okuduğu zamana denk miktarda bulunduğu rivayet edilir. ( Ebu Dâvud, Salat 146-147 (871) Günahlarının çokluğu altında ezilen bizlere gelince, ne yapmamız gerektiği açık değil midir?
İbadetlerimizi cehennemden kurtulup cennete gitme arzusu ile yapıyoruz. Sadece bu niyet ile sınırlı kalmadan sahip olduğumuz nimetleri tek tek okumayı, onları bize karşılıksız verene şükranlarımızı sunmayı, huzurunda eğilip acziyetimizi ifade etmeyi de ihmal etmemeliyiz. Gerçekten de çok az şükrediyoruz. Oysa Efendimiz (sas) bizlere ibadetin yapılış gayelerinden birisinin de ulaşılan bir nimete şükretmek olduğunu vurguluyor. Aslında şükreden bir kul olmak, şükredebilmek de başlı başına bir nimettir. Bunun için de şükür gereklidir. Dolayısıyla şükretmenin sebepleri hiç tükenmez. Her hal üzere devam eder. Efendimizin (sas) dilinden düşürmediği duasına bizlerde aynen iştirak etmeliyiz: “Allah’ım! Seni anmam sana şükredebilmem ve sana ibadetlerin en güzeliyle yönelebilmem için bana yardım et!” (Nesai, Sehv, 60)
…
Efendimiz (sas) eşlerin birbirlerini ve aile yakınlarını gece namazına kaldırmalarının faziletlerini de ifade etmiştir. Allah’ın rahmetini bolca bu kullarına nasip etmesi için dua
etmiştir. (Ebu Dâvud, Salat 307 (1308)) Merhamet yağmurunda sırılsıklam olmak isteyenlere duyurulur…
Düğüm Üstüne Düğüm
Gece namazına kalkma kararlılığı ve arzusu içerisinde uykuya dalan bir müminin gözü uyur kalbi uyumaz. Uyandığında zikir, abdest ve namazla gecesini aydınlatan kul, aynı zaman
da şeytanın tüm hilelerine de karşılık vererek kendisini korumaya almış olur.
“Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm yerine eliyle vurarak “üzerine uzun bir gece olsun, yat” dileğinde bulunur. Adam uyanır ve Allah’ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir halet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu (içi kararmış) ve uyuşuk bir halde sabaha erer.” (Buhâri, teheccüd 12)
Teheccüd namazı ile aydınlanmış bir gecenin sabahında, rıza-ı ilahiyi kazanma yolunda büyük bir adım atmış olmanın mutluluğunu ve huzurunu hissetmek ve güne manevi yönden büyük bir güçle başlamak bize sunulmuş bir ödül niteliğindedir. Bu manevi doyumun tadını almış gönüller gece namazının aşkı ile yanacak ve bu ibadette daim olmaya devam edeceklerdir. Genel olarak gece kalkışını gerçekleştiren kullar zaman zaman uyuyakalıp kalkmasalar dahi Allah onlara tıpkı kalkmış gibi sevaplarını vermektedir. ( Ebu Dâvud, Salat 310, (1314)
Gece Namazı Nafiledir Diyerek Boş Vermek
Dünya ve ahiretini Allah’ın rızası doğrultusunda imar etmiş büyüklerin hayatlarında geceleri kalkmak ve Allah’ı zikretmek son derece önemli bir yer tutar. Demek ki manevi dinamiklerin teşekkülünde gece ibadetlerinin çok dikkat çekici ve özel bir yeri vardır. Her şeyin sükun bulduğu bir ortamda yalnızca gönlünden sessiz sedasız konuşan bir müminin sesi ile Cenab-ı Hakk’ın rahmet tecellilerinin izleri vardır. İnsanı manen besleyip büyüten de bu gizli ve eşsiz dakikalarda yaşanan baş başa kalıştır.
Rabb’imizin rızası, nefsimizin arzularından ve rahatlığından vazgeçerek kendisini zikredebilmemizde saklıdır. İnsan kendisine dönüp bakmalı, Allah’ın af ve mağfiretine ne denli ihtiyaç içinde olduğunu hesap ederek kârını ve zararını düşünmelidir.
Bu konuda ashab-ı kiram efendilerimizin bizlere tavsiyeleri şu şekildedir: “Cemaat yatsı namazından dağılınca insanlar üç kısma ayrılır: Bazısı hep zarardadır. Hiç kârı yoktur. Bazısı hep kârdadır, hiç zararı yoktur. Bazısı da ne kârda ne de zarardadır. Gecenin karanlığında, kimsenin ne yaptığından habersiz olduğunu fırsat bilerek sabaha kadar ibadet eden kimse hep kârdadır, hiç zararı yoktur. Gecenin karanlığında, kimsenin ne yaptığından habersiz olduğunu fırsat bilerek sabaha kadar günah işleyen kimse de hep zarardadır, hiç kârı yoktur. Yatsı namazını kılınca yatıp uyuyan kimse ise, ne zararda ne de kârdadır. Sakın Allah’a ibadet edeceğim diye aşırı gidip kendini usandırma, devamlı orta yolda ol ve ibadete devam et.” (Terğib, I/401)
Gecenin çerisinde öyle bir anın varlığı ifade edilir ki, o ana denk gelen kul, ne isterse kabul edilir. (Müslim, Salatü’l-Misafirin 166(757) Af edileceğine dair hiçbir garantisi olmayan, üstelik de pek az şükreden bizim gibi kulların, bu değerli vakitlerin peşine düşmesi ve zamanlarını doğru bir şekilde değerlendirip rıza-ı ilahi adına bir kapı aralamaya çalışması gerekmez mi? Dünya ve ahiret esenliğini gece ibadetleriyle kazanmaya çalışmak kâr üstüne kâr değil mi? Ancak pek azımız bu uğurda nefsini zorlamaktadır. Allah bizleri, gecelerini, hayatı aydınlatan kandiller haline getirenlerden eylesin! Amin…
Yeni yorum ekle