Sözsüz Dilekçem
KUR’AN’DAN MÜLHEM YAZILAR - XIV
“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse,
onun mükâfatını görecektir.
Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse,
onun cezasını görecektir.”
(Zilzâl 7-8)
Bir düşün arka penceresinde titreyen bir kuş görüyorum. İncecik entarisi, ıslak bedenine hissiz bir yürek gibi sarılmış. Kimsesiz bir dünyanın aç susuz yetimi ellerini rahmet dileyerek göğe açmış. İsterken titreyen bedeni yüzündeki soğuk gerçeğin derin dünyasında varla yok arası…
Üşümenin bedende değil yürekte yer ettiği insafsız bir insanlığın âdemoğlu olmak yolundaki adımında, ona bakacak bir çift gözün onu görecek hisli bir yüreğin, ona gülümseyecek bir dudağın hasretini iki damla yaş bürümüş yetim gözlerinde seyrettim…
Titreyiş ne açlıktan ne de soğuğun şiddetinden… Titreyiş varlığının içinde fakir yaşayan binlerin gelip geçişinden…
Titreyiş, gözleri bakan ancak yürekleri kör olmuş insancıkların kaybedecekleri İrem’den…
Titreyiş taa içten; yerle göğün çatlarcasına yırtıldığı o yerden…
Titreyiş, ellerin boş çevrilmesinden öte, ellerin acısının fark edilmemesinden…
Ebû Cehil’in kapılardan kovuşu değil, müminin görmezden gelişi… Ebû Cehil’in yok sayışı değil inananların yok sanışı…
Varlığın gösteriş kuyularına düşüp de karanlıklarda insanlığımızı kaybettiğimiz dindarlığımızın sınanışı… İnanmış görünüp de ikiyüzlülüğümüzün yüzümüze vurulmayışı…
Dini yalanlayandan daha yalan olan imanımız…
Secdeye varırken namaz kılmış görünmeye gayret edenlerin vay haline…
Veyl Kuyusu’nun yanılgılar sedirinde başköşeye kurulmaya hazırken, o minik yüreğin seni uyaran gözlerinde uyanmamak ne garip!.. “Namazdan yanılmış” bir topluluğun bedeni, yetimin varlığına göz dikmiş, onun gözyaşlarında semirmiş bir “hiç”liğin kör kuyusunda…
Namazdan aldanışın sarmaşıklar gibi hissiz bıraktığı bir dünyanın çırpınışlarını gördüm o yetim gözlerde…
Aç olanın kim olduğu, “kaybeden”in kime dendiği bir mahşerde uyanmanın ıstırabının kokusunu aldım darmadağınık saçlarında…
Namazın hayrından bîhaber, malı mülkü derdest edip bir çırpıda yükünü tutmuş olanlar… Bizler…
Sessiz yıkılışların ortasında koca kıyametlerin üzerimize sağanak gibi gelişinden habersiz…
Mürailik ve gösteriş yolunda attığımız çirkin adımların bizi götürdüğü dönülmez yolların bir yerinde zekâtın Veyl Kuyusu’ndan bizi çekip çıkaracağı bir yetime bir öksüze bir zavallıya yalvaran gözlerle bakacağımız günde…
Gerçek merhametin sözsüz dilekçesi…
Bugün arz eden olmazsak yarın rica makamının önünde bir dal gibi iki büklüm olmuşuz ne fayda…
Bugün veren elken umarsızsak, yarın kurtuluş çığlıkları atmak niye…
Bugün neyi, niye yaptığını bilmeyen bir zalimken yarın mazlumu oynamak niye…
Başı okşanacak, ruhu doyurulacak bir sabinin hisli bakışlarını beğenmezken yarın merhamet dilenişimiz kime…
Onun olanı ondan esirgerken farkında değilsek fark etmenin ateşinde yanışımızdan kime ne…
Yüzünden akan yaşlar insanlığı temizlemeye yetmez minik kız, insan insan değilse…
Üzerindeki iğreti bakışlar merhamet bulutları akıtmaz geleceğine, ümmet ümmet değilse…
Bedenine birikmiş kirleri temizlemez, abdest abdest değilse namaz da namaz…
Bugün sen ağlarken vicdanı ağlamayanlar, yarın haykırışlarını duyuracak bir Hak bulamaz, iman iman değilse…
Senin sessiz yanışında yok olmayanlar Cennet’in bağrında gül olamazlar, yanış bu yanış değilse…
…
Al sevgili çocuk bu hayat senin!
Bak işte secdede sana koşan el… Zannetme yok bir hisli yürek…
Bak işte Arakan’da, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, memleketimde, Türkiye’mde…
Sana bir lokma hayat, bir sıcak bakış…
Ellerin üşümesin, sil kederi göz pınarlarından… Gülücükler yayılsın, çığlıkların mutluluk dokusun geleceğine…
Müjde ey muhtaç gönüllere acziyetini hatırlatan büyük yürek…
Seni senden ziyade düşünen binlerce imanlı yürek var. Seni zalimin pençesine emanet etmeyecek, açlığın imtihanında tek başına koymayacak; secdede senin için gece gündüz gözyaşı dökecek, iki lokmasından birini seninle paylaşacak, namazından aldanmayacak büyük yürekler var…
Dualarından seni eksik etmeyen, okudukları her ayetle yanında olmaya and içen, temiz yürekleriyle sana hayat dokuyan, seninle ağlayan seninle gülen bir gençlik var…
Zor olsa da sil gözyaşlarını, bitir yürek fırtınanı… Yetti artık yalnız değilsin… Artık yanında insanlığını hatırlamış koca bir “dünyan” var…
Seninleyiz her zaman…
Yüce Rabbim! Bizi, gaflet ile hakkını teslim etmediğimiz yetiminle, muhtacınla sınama. “Sûre-i Mâun”un üzerimize yüklediği zekât ve hayır yükünden kurtar. Nefsimiz vermeye yanaşmasa da sen vesile kıl. Emaneti sahibine vermenin huzuruyla mahşerde haşret!
Merhameti yüreklerimizle daim yoldaş kıl!
İlgili Yazılar: