Devr-i Âlem
KUR’AN’DAN MÜLHEM YAZILAR- XIII: (TÂRIK SURESİ)
Karanlık devirleri, karanlık yürekleri aydınlığa çıkaran yırtıcı yıldız: Tarık…
Hayata hayat bahşederken geçmiş günlerin çürük ipliğini koparıp nuru nura bağlayan yıldız…
İçimizi aydınlatan parlak yıldız…
Ey gece gelen misafir!
Şerha şerha açılan gökyüzünün yüreğindeki, ruhundaki aydınlığı hayatımıza giydiren konuk…
Kâinatın ve ruhların semasına yemin olsun…
Sesiyle gelip karanlığı seslendiren Tarık’a yemin olsun!
Esrarlı hakikatin değersiz, atılan bir sudan ruh ve beden giydirilmiş bir varlığa dönüşümünün akıl almaz serüveni içinde kaybolmaya başlayan akıl…
Değil yer ve gök, kâinatın her zerresi bu mucizenin en küçük ama en karmaşık numunesine dair hayranlığının doruğunda…
Lâkin sır çözülmüş değil…
Nice bir değersizlikten bir kerametin zirvesine taşınmak…
Zavallı nefsin, Mutlak Varlık karşısında zerresine kadar yok olması…
Mutlak Varlıkça hıfz olunması…
Ve önce nurlar nuru yaratıldı… Bir devriâlemin ilk meyvesi…
Muhabbetten hâsıl olunca Muhammed (s.a.s), ardı ardına geldi deveranın devamı…
Ruhların bedene inkişaf edişi ve bir sonraki asl’a dönüşün ilk ayağı…
Mucizenin çiçeklendiği, tohumların hayat bulduğu ve yeri çatlatırcasına hayata tutunduğu bir ömür keşfinde büyük mucizenin parmak ısırtan esrarı…
Bugünkü var olmak…
Yarın yok olmadan, yeniden var olmanın yaşanacağı o güne dek saklanacak, korunacak bir hazine olmanın ruha giydirilen bedenin ya da bedenden sıyrılan ruhun akıl almaz, izah edilemez, ancak yaratanının iradesine sığan tasavvursuz kerameti, rahmeti…
Ne dersek diyelim, nasıl anlarsak anlayalım hakikatin ışığında bir “Var” var, bir de varlık sahnesine çıkmış aciz ama şerefli bir “varlık” var.
Karanlıkta yolumuzu aydınlatan bir ışık huzmesidir, bize geçmişi hayal meyal hatırlatıp geleceğe tülden perdeler çeken…
Nefsimizin ayarını tutturamadığımızda bizi koruyup kollayan, gözeten ve düzelten…
Ta ki süzülüp durulana dek, ta ki bizi bir sudan yaratan Rabbimizin ilâhî sırrını anlayana dek…
Ölü tabiatı yeniden dirilten, diriltip öldüren ve dirilten…
Hiç bitmeyen bir devr’in rahmet kitabesini okumak…
Her bir ölümün daha bereketli bir diriliş olduğuna iman etmek…
Çatlayan nefislerin, dirilişindeki hengâmeyi seyretmek…
Yerin ve göğün birbirine cilvesinden hâsıl olanın hangi Rahmet’in semeresi olduğuna şeksiz şüphesiz boyun eğmek…
Çatlayan gökten yağan yağmurun, yarılan toprağa bıraktığı esrarın, cevabı Allah olan, bulmacasını çözebilmek…
Verilen bir sözün gerçekleşmesine şahit olmak…
Gerçeğin, işte tam bu gerçeğin Yaratanına teslim olmak…
Ey yaratılış devrinin konulan ilk noktası!
Ey kâinatın yaratılışına vesile olan Habib!
Ey nurlar nuru!
Ey imanına tuzak kuranlara, Rabbi istedi diye, mühlet veren!
Allah onların tuzağını yerle bir edecektir.
Zira koyduğu hükmü koruyacak olan yalnız ve ancak O Allah’tır.
***
Ey bu kâinatın tek yaratıcısı!
Ruh yıldızımızı da imanımızı da “Sûre-i Târık”taki gibi rahmetinle sonsuza dek parlat.
(Siyer-i Nebî Dergisi, 23. Sayı, Eylül-Ekim 2013)
İlgili Yazılar: