Hz. Hatice vefat edip rabbine kavuştuğunda, Allah’ın sevgili elçisi büyük bir acı yaşamış, eşinin ayrılığı yüreğinde derin bir yara bırakmıştı. Nübüvvetin onuncu yılı Hz. Hatice’nin vefatı sebebiyle Hüzün yılı adını almıştı. Hz. Hatice validemizin vefatından bir süre sonra Osman b. Maz’ûn radıyallahuanh’ın hanımı Hz. Havle binti Hakim, Allah’ın Rasûlünü ziyarete gitti ve “Ya Rasûlallah evlenmeyi düşünmüyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz kiminle evlenebileceğini sorduğunda Hz. Havle iki isim söyledi. Birisi dul bir kadın olan Hz. Sevde binti Zem’a, diğeri ise Hz. Âişe idi.
Hz. Sevde iman yolunda nice çileler çekmiş, ailesiyle birlikte Habeşistan’a hicret etmiş, bir süre sonra da Mekke’ye geri dönmüştü. Bu sırada kocası Sekrân vefat etmiş, Sevde beş çocuğuyla yapayalnız kalmıştı. Üstelik bunca sıkıntı çeken bu mazlum sahabi baskı ve zulüm görmeye devam ediyordu. Efendimizle evlenince Hz. Sevde ve çocuklarının sıcak bir yuvası, Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Fatıma’nın ise sevgi dolu bir annesi oldu.
Hz. Havle, Efendimizle konuştuğu o gün Hz. Ebû Bekir’in evine de gitmiş, Hz. Âişe’yi sevgili Peygamberimize istemişti. Hz. Ebû Bekir, kızını daha önceden Kureyş’in ileri gelenlerinden Mut’im b. Adiy’in oğlu Cübeyr’e söz vermişti. Ancak bu sözün üzerinden yıllar geçmiş, Hz. Ebû Bekir Müslüman olmuş, tüm Kureyş’i ve bu arada Mut’im b. Adiy’i karşısına almıştı. Mut’im artık bu evliliği istemiyor, oğlunun bu evlilik sebebiyle dininden dönüp Müslüman olmasından korkuyordu. Tarafların bu evlilikten vazgeçmesi sonrasında Efendimiz aleyhisselâm ile Hz. Âişe’nin nikahları kıyıldı.
Şevvâl Ayında Bir Düğün
Hicretin birinci yılı Şevval ayında Medine’de mübarek bir düğün yaşandı. Hz. Âişe Peygamber evinin hanımefendisi oldu. O zamanlar Şevval ayında (iki bayram arasında) yapılacak evliliğin uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Hz. Peygamber ve Hz. Âişe’nin nikahları nübüvvetin onuncu yılı Şevval ayında kıyılmış, düğünleri ise hicretin birinci yılında yine Şevval ayında gerçekleşmişti. Böylece Sevgili Efendimiz bu batıl düşünceyi bizzat kendi evliliğiyle ortadan kaldırmış oldu. Düğün için bir deve ya da koyun kesilmemiş, Sa’d b. Ubâde’nin gönderdiği bir tepsi yemek yenilmişti.
Peygamberin Mümtaz Talebesi
Muhammed aleyhisselâmın en yakın dostu, mirac gecesinin sıddıkı, hicret gecesinin yâr-ı ğârı, büyük İslam davetçisi Hz. Ebû Bekir’in ve bizzat Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle cennet hanımefendilerinden Ümmü Rûmân’ın kızı olan[1] Hz. Âişe evlendikten sonra hanelerin en yücesinde son Peygamberin mümtaz bir talebesi oldu. Zekası, anlayışı, kuvvetli hafızası, hitabetinin güzelliği, Kur’ân ve Sünneti en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları sayesinde Hz. Peygamberin yanında müstesna bir mevki kazanan Hz. Âişe âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerdeki anlayamadığı hususları Efendimiz aleyhisselâma sorar, hanım sahabilerin de sorularını Allah Rasûlüne arz ederek Efendimizle ümmetin hanımları arasında bir köprü vazifesi görürdü.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) vefat ettiği sırada çok genç yaşlarda olan Hz. Âişe, Kur'ân-ı Kerim’i ve Hz. Peygamberin sünnetini en iyi bilen sahâbîlerden biriydi. Öyle ki ashâb-ı kirâmdan pek çoğu anlayamadıkları veya unuttukları mevzuları ondan sorup öğreniyorlardı. Sahabe arasında en çok fetva veren yedi kişiden biri olan Hz. Âişe, Efendimizin yetiştirdiği fakih ve müctehidlerin başında geliyordu. Sevgili Peygamberimizden 2210 hadis nakleden Hz. Âişe (r.anhâ), rivayet ettiği hadislerle özellikle İslam Aile Hukukunun oluşmasına ve kadınlarla ilgili hükümlerin öğrenilmesine çok büyük katkılar sağlamıştı.
Ümmetin Mübarek Muallimesi
Hz. Âişe validemiz, Efendimiz aleyhisselâmın vefatından sonra uzun yıllar yaşamış, evi kadın ve erkek pek çok talebenin yetiştiği bir ilim ve irfan merkezi olmuştu. Kur’ân ve sünneti öğretmek için yoğun bir gayret sarf eden annemiz hicretin yirmi üçüncü yılından vefatına kadar her sene hacca gitmiş, hac mevsimlerinde İslam coğrafyasının pek çok bölgesinden gelen Müslümanlar onu ziyaret ederek merak ettikleri konuları kendisine sorup öğrenmişlerdi. Ayrıca uzak bölgelerden mektuplarla gelen soruları da cevaplandıran Hz. Âişe, ilmin yayılması ve Müslümanların ihtiyaçlarının karşılanması için elinden geleni yapmıştı. Özellikle kadınların eğitimiyle yakından ilgilenmiş pek çok kadın alimin yetişmesine vesile olmuştu. O, yeni nesillere Efendimiz aleyhisselâmı anlatan, Efendimizin kendisine bıraktığı ilmi mirası Müslümanlarla paylaşan, genç nesillerle Peygamberi buluşturan mübarek bir muallimeydi.
Allah’ın Sevgilisinin Sevgilisi
Nebi aleyhisselâm çok sevdiği Hz. Âişe’ye; Ayşe, Uveyş, Âiş ve Hümeyra diye hitap eder ve şöyle buyururdu: "Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir." [2]
Zatu’s-Selâsil Seriyyesine kumandan olarak tayin edilen Amr b. Âs radıyallahu anh savaştan zaferle döndüğünde Efendimiz aleyhisselâmın huzuruna gelmiş ve şu soruyu sormuştu: “Ya Rasûlallah! İnsanlar içinde en çok kimi seviyorsun?” Amr kazandığı zaferin verdiği cesaretle müjdeli bir cevap bekliyordu ki Efendimizin cevabı geldi: “Âişe’yi” Amr yeniden sordu: kadınlardan değil, erkeklerden soruyorum ey Allah’ın Rasûlü. Efendimizin cevabında yine Hz. Âişe vardı: "Âişe'nin babasını."[3]
Sevgili Peygamberimiz Hz. Âişeyle sohbet etmekten, onunla vakit geçirmekten ve onunla çeşitli ziyaretler yapmaktan son derece memnun olurdu.[4] Onunla koşu yarışmaları yapar, mescidde mızraklarıyla gösteri yapan Habeşlileri onunla birlikte seyrederdi. Hanımları içinde yalnızca Hz. Âişe ile birlikte bulunduğunda kendisine vahiy geldiğini söylerdi. Sahabiler de Efendimize sunacakları hediyeleri Hz. Âişenin yanındayken takdim ederlerdi.
Bir defasında Hz. Âişe validemiz sevgili Peygamberimize kendisini nasıl sevdiğini sordu. Efendimiz, "düğüm gibi" diyerek cevap verdi. Sonraki zamanlarda Hz. Âişe bu sevginin ne durumda olduğunu merak ettiğinde "düğüm ne durumda" diye sorar, Efendimizin cevabı hep aynı olurdu: "İlk günkü gibi."[5]
İlk günkü gibi hanımını seven sevgili Peygamberimiz ömrünün son günlerini onun odasında geçirmiş, onun kucağında vefat etmiş ve onun odasına defnedilmiştir.
Hz. Âişe, Allah Rasûlünün Hz. Hatice'den sonra en çok sevdiği eşi ve müminlerin annesidir. Hz. Ali’nin dilinde o Rasûlulllahın sevgilisi, talebelerinden Mesrûk’un ifadesiyle Allah’ın sevgilisinin sevgilisi, semadan inen ayetle temize çıkan validemizdir. Salât ve selam Muhammed aleyhisselâm’ın, mübarek ve mutahhar ailesinin üzerine olsun.
Not: Maalesef son zamanlarda Müslümanlar Efendimizin dokuz sene içerisinde yetiştirdiği bu mübarek muallimi tanımayı, O’nun İslam'ı ve Efendimiz aleyhisselamı nasıl anlattığını, ilmin yayılması hususundaki gayretlerini öğrenmeyi değil Efendimizle evlendiğinde kaç yaşında olduğunu merak eder oldular? Batılıların hezeyanlarına cevap verme hevesiyle sayısız makale ve yazılar yazdılar. Dokuz mu, on sekiz mi ya da başka bir yaşta mı diye gerek dergi ve kitaplarda gerekse başka ortamlarda uzun tartışmalara giriştiler. Oysaki bu evliliğin karşılıklı sevgi ve rızayla gerçekleştiğini, çevrenin hiç bir olumsuz tepki göstermediğini, Efendimizin sayısız düşmanının olduğu bir dönemde kimsenin aleyhte bir değerlendirmede bulunmadığını düşünmediler. Şayet bu evlilikte kabul edilmeyecek bir durum olsaydı Abdullah b. Übeyy, Huyey b. Ahtâb ya da Ebu Cehil b. Hişâm’ın günümüz İslam düşmanlarından asırlar önce bu konuyu kullanacağını akıllarına getirmediler.
Biz batılıların önümüze koyduğu bu konuyu tartışmanın zaman ve enerji kaybından başka hiç bir anlamı olmadığı kanaatini taşıyoruz.
Yorumlar
amin
Konuk tarafından Çar, 06/16/2021 - 15:03 tarihinde gönderildiYeni yorum ekle