Makrîzî, Ortaçağ İslâm dünyasının yetiştirdiği en büyük tarihçilerden biri olup siyasî tarih yanında iktisat tarihi, kültürel ve sosyal tarihe dair çalışmalarıyla meşhur olmuştur.
Kur’an-ı Kerim ise kadına ve erkeğe göre ayrı ayrı değil, insanların hepsine birden hitap eden bir kitaptır. “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri kendi yörüngesi içinde yüzer .” buyurmaktadır Allah (c.c) Yasin Suresi 40.ayette. Yani kadın ve erkek birbirleriyle karşılaştırılabilecek iki nesne değil, güneş ve ay; gece ve gündüz gibi birbirini tamamlayan fakat birbirinden farklı olan iki varlıktır.
Sabahı zor eden çocuklar, dışarı çıktıklarında arkadaşlarına anlatacakları çok şeyleri vardı. Şereflerin en yücesine ermişler, en güzel hikâyenin sahibi olmuşlardı. Üstelik hayal edilerek yazılan veya hayalen yaşanan bir hikâye değildi bu; yaşadıkları, gerçeğin ta kendisiydi.
“Onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp HEMEN günahlarının bağışlanmasını dileyen kimselerdir. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar bile bile işledikleri günahta ısrar etmezler.”
Hz. Muhammed’in(s.a.s) ahlâkı Kur’an’dı. Darılırsa Kur’an darıldığı için darılır, beğenirse Kur’an beğendiği için beğenirdi. Kendi nefsi için intikam almazdı. Kızması ve beğenmesi Allah’ın rızası içindi.
Yakınlaşmaktır kurban. Kulun Allah’a yakınlaşmasının ya da O’ndan uzak kalmadığının göstergesidir. Allah’a layıkıyla kul olmaya çalışan ve “Mukarrabun” zümresinden olmak isteyen mü’minin, O’na ulaşmak için aradığı vesilelerden biridir.
Hz. Sevde Validemiz; uzun boylu, iri yapılı bir hanımefendi idi. Bunun yanında çok fedakâr, cömert, iyi niyetli, yumuşak huylu bir yapıya sahipti. Rasûlullah’ın (s.a.s) ikinci hanımı olma şerefine eren Sevde (r.anhâ) ayrıca İslâm’ı ilk kabul eden hanımlardandır.
Dergimizin bu sayısında Allah Rasûlü aleyhisselâm’ın en sıkıntılı günlerini, Tâif yolcuğunu inceliyoruz. Ana konumuza ilave olarak üç konuyu daha ele aldık. Kurban, Hicrî Yıl Başlangıcı ve Gazze. Gazze diğer Müslüman coğrafyalarla birlikte kanayan bir yara olarak her an gündemimizde.
Tâif’in ileri gelenleri Hz. Peygamber’den (a.s.) şehirlerini hemen terk etmesini istediler. Sokak çocuklarını ve köleleri kışkırtarak onu (a.s.) ve yol arkadaşı Zeyd b. Hârise’yi taşlattılar. Resûlullah (a.s.) her adım atışında ayaklarına taş atarak ezip kanlar içinde bıraktılar.