İslam ülkelerinin tek tek başlarına gelenler gözümüzün önünde durmaktadır. Bu duruma yönelik geliştirilebilecek ilk tepki İslam coğrafyasında Müslümanların düşmanları karşısında birbirlerinin yardımlarına koşmalarıdır.
Ramazan gelip bizi savrulmuş, darmadağın olmuş dünyamızda yakalamasın diye hazırlık yapmalı. Kalplerimizi, kaygılarımızı, hedeflerimizi, evlerimizi, çocuklarımızı kısaca hayatımızı hazır hâle getirmeli. Receb ve Şaban ayları bu hazırlığa tahsis edilmeli. Ve sonra gözlerimizi gökyüzüne dikip Ramazan muştusunu getirecek hilali gözetlemeli, pencereden ayrılmadan.
Namazdaki her hareketin mutmain olarak yapılması, o esnada yapılan dua ve zikirlerin anlamını düşünerek huşû duymak bakımından çok elzemdir. Acele ile, daha rükû‘a tam varmadan doğrulmak, tam doğrulmadan secdeye gitmek ve hemen secdeden kalkmak, daha oturmadan tekrar secdeye gitmek...
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin önüne engel çıkaran zalim ve despotların nasıl bir akıbetle başbaşa kaldıklarını ve nasıl helak olduklarını bizlere uzun uzadıya anlatır.
Modern zamanların en samimiyetsiz cümleleri; “çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakabilmek için” ile başlayanlar.
A plus makineler, geri dönüşüm kampanyaları, organik beslenme çabaları, ağaçlandırma çalışmaları, nükleer karşıtı eylemler, “Çocuk sevgiyle büyür” sloganları ve dahası… Hepsi bu samimiyetsiz cümleyi kurmak için.
Hangi çağda yaşarsa yaşasın insanın istek ve arzuları, hırsları genel olarak aynıdır. Bir gerçeği kabul ve retler, ortaya atılan itirazlar farklı gibi gözükse de aynı duygu ve mantık içerisinde gerçekleşir. İnsanların dış kalıpları farklıdır ancak davranış kalıpları birbirine çok yakındır.
Ben, İslam Halifesi Ebû Bekir’in kızı…
Ben, Allah’ın sevgilisinin sevgilisi…
Ben, Amr bin As’ın Allah Rasûlü’ne “Halkın en sevimlisi kimdir?” diye sorduğunda, ismi söylenen...
Ben, dünya kadınlarının en bahtiyarı; Âişe…