Ruhum sana âşık, sana hayrandır efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır efendim.
Doğ kalbime bir lahzacık ey Nur-i dilara
Nurun ki gönül derdime dermandır efendim.
Ali Ulvi Kurucu
Ezelden sevdalı yaratılmışız sana; ruhumuz seni arıyor, seni özlüyor, seni bekliyor. Kalbimizi ancak senin nurun aydınlatıyor. Senin devrinde olmamak yakıyor, kavuruyor gönlümüzü.
Arınamadım parmaklarında
Ciğerime serin sebillerin değil
Ateşin düştü
Bir damla bile olamıyorum
Tatsız tuzsuz bir akşamüstüyüm
Kolsuz kanatsız bir yalnızlığım bu şehrin
Gül yakılan bulvarlarında
Ferman Karaçam
Adını duyunca yanmaya başlıyor kalbimiz; Ebû Leheb yollarına diken serdiğinde uzatıyoruz ellerimizi dikenleri temizleyebilmek arzusuyla. Uhud’da dişinin kırıldığını öğrenince sana bir şey olacak korkusuyla yüreğimiz ağzımıza geliyor. “Seni yetim bulup barındırmadık mı?” ayetini duyduğumuzda gözlerimiz yaşarıyor. Çektiğin onca çileden sonra zafer nasip olup da Mekke’ye girerken seninle, tekbirlerle, şükürlerle giriyoruz anavatanımıza.
İradem olduğu gündür senin iradene râm,
Bir an olsun yollarda durmak bana oldu haram.
Bütün hayakil-i hilkat ile hasbihal ettim,
Leyâle derdimi döktüm, cibali söylettim.
Yanıp tutuşmadan yummadım gözümü,
Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Mehmet Akif Ersoy
Bir bakışın, bir sözün yetiyor engelleri, putları yıkmaya. Sana râm oluyor, sende varlığımızı eritiyor, sende tükeniyoruz. Bu tükeniş yok oluş değil elbette, sonsuzluk yolunda atılmış bir adım. Geceye derdimizi döküp dağlarla söyleşerek, yanıp tutuşarak arıyoruz seni. Sonsuzluk, ebedilik seni aramakta, sana ulaşmakta saklı.
Mesafeler gül alırken gönülden
Neden böyle uzaksın ki sen gülden
Boşalt sadağından dikenlerini
Düşün binlerce yıl dağarcığında
Bu derdi kahırla çekenlerini
Düş yollara iki gözün aksa da
Kavuş güle, gül seni bıraksa da
Nurullah Genç
Senden uzak olduğumuz her an, ruhumuzun arayışını daha da arttırıyor. Hangi parçanın eksik olduğunu, neden bir türlü kalbimizin mutmain olmadığını sana kavuştuğumuzda, seni arayıp bulduğumuzda anlıyoruz. Yola geç çıkmanın, sensiz yaşanan yılların acısıyla, hasret ateşi daha bir yakıyor gönlümüzü.
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir,
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini,
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir,
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından,
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından.
Nurullah Genç
Gönlümüze yağıp tüm kiri pası alıp götürüyorsun. Aslında kalbimizin derinliklerinde gizlenmiş olduğunu, aradığımız sevdayı daima kalbimizde taşıdığımızı, arınmış kalbimizin derinliklerinden bizi çağıran sesini duyduğumuzda anlıyoruz ancak. Artık gözlerimiz her şeyde seni görmeye seni aramaya başlıyor.
Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti,
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma.
Erdem Beyazıt
Önce güllerde arıyoruz seni, sonra yağmur olup temizliyorsun kararan kalplerimizi. Su olup yürüyorsun yüreklerimize. Doyasıya bakamıyoruz mahcubiyetten, seni hatırlatıyor ayın güzelliği bizlere. Anlıyoruz ki ruhumuz ezelden sevdalı sana; Bütün şiirlerde söylediğimiz sensin, Suna dedikse sensin, Leyla dedikse sen.
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışız sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışız.
Yeni yorum ekle