Yakınlaşmaktır kurban.
Kulun Allah’a yakınlaşmasının ya da O’ndan uzak kalmadığının göstergesidir. Allah’a layıkıyla kul olmaya çalışan ve “Mukarrabun” zümresinden olmak isteyen mü’minin, O’na ulaşmak için aradığı vesilelerden biridir.
Allah (c.c) kuluna şah damarından daha yakın olduğu halde kuldan Allah’a sunulan her salih amelin, yakınlaştırıcı bir etkisi vardır. Kutsî bir hadiste “Kulum, Bana kendisine farz kıldıklarımdan daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşamaz...” (Buhari, Rikāk 38) buyrulmuş daha sonra da nafilelerin Allah’a yaklaştırdığına dikkat çekilmiştir. Farzlar içerisinde de namazın mesafeler aştıran, zirvelere ulaştıran urûc etkisi aşikârdır; diğer ameller, namazdaki kıvamı hem korumak hem de artırmak içindir.
Hayatın ibadetlerle, ibadetlerin de birbiriyle ilişkisi vardır ve tümünün de odağında namaz vardır. Mü’min secdeyle manen Allah’a yakınlığın zirvelerine kanat geriyor ve kendi içinde derinleşebiliyorsa, Allah için kestiği kurbanla da kullukta samimiyet, hassasiyet ve takvasının artması mümkün olabilir. Başka bir açıdan namazda cemaat olup saf tutanlar nasıl kaynaşıp birlik olmanın bereketini yaşıyorlarsa kurban vesilesiyle kurulan kardeşlik ve merhamet köprüleri sayesinde Rabbimizin: “… onlardan hem kendiniz yiyin hem de, kanaat edip istemeyen fakire ya da hâlini arz edip isteyen fakire de yedirin.” (Hacc 22/36) emrine uyan kullar infakın, yardımlaşmanın ve muhabbetin bereketini yaşar ve yaşatırlar.
Allah’a yakınlaşmak aynı zamanda Allah’ın emirlerine aykırı davranışlardan uzak olmayı gerektirir; her tercihin bir de terki vardır. Kabulümüzdeki teslimiyetin reddimizde de gösterilmesi gerekir ki amellerle varmak istediğimiz hedeflere ulaşabilelim. O’nun yasakladıklarından kaçınmadıkça yakınlaşma arzusuyla yapılan ibadetlerde bir nâkısa olacak kurban da bundan payına düşeni alacaktır. Tutarsızlık ve niyet bulanıklığı sebebiyle namaz ve oruç için Peygamberimizin yaptığı uyarının benzeri, kurban için de söz konusu olabilir. Nice kurban kesenler vardır ki kestikleri kurbandan kendilerine kalan, sadece et ve deriden ibarettir.
Yakınlığı sağlayacak olan da hayvanın eti, derisi, kanı değil, onu kurban niyetiyle kesen mü’minin takvasıdır. Ayet-i kerimede kurbanın kan ve etinin değil kesenin samimiyet ve takvasının Allah'a ulaşacağının belirtilmesi (Hacc 22/37) buna işaret eder. Kasabın sürekli yaptığı kesim işleminden kurbanı farklı kılan da tayin edilmiş zaman içerisinde ibadet niyetiyle kesilmiş olmasıdır.
Yakınlık, bir anlamda fıtrattan uzaklaşmamak demektir. Tüm ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetiyle de kul kendine yabancılaşmaktan korunur. Asıl yolculuk içe doğrudur çünkü, dünya ve içindekilere alâka kesilirse işte o zaman kalbin miracına bizi çıkartacak buraklar çoğalacaktır.
Kulu peygambere yakın hale getiren ve mü’minlerle arasındaki mesafeleri kaldıracak olan yine kurbandır. Peygamberimizin (s.a.s) “İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn Mâce, Edâhî, 2) uyarısı ile kurban, Rasûlullah’a yakınlaşmanın ve ümmetin bir ferdi sayılmanın da kriteri kabul edilmiştir. Aslında her sünnet, peygamberimize bağlılığı ve irtibatı güçlendirmek için vesiledir.
Niyet amelden önceliklidir.
Kesilecek hayvanın kurbiyete vesile olması için niyet duruluğu elzemdir; yani sadece Allah için kesilmesi gerekir. “ Şüphesiz, benim namazım, kurbanım/ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur ve ben Müslümanların ilki olmakla emrolundum.” (En’âm 6/162-163) emr-i ilahisi gereğince hayat ve ölüm arasındaki her şeyin Allah için olması gerekliliği kurban için de özel olarak vurgulanmıştır: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)
İbadettir kurban, yalnızca O’nun adına ve O’nun adını yüceltmek için kesilir, “Bismillahi Allahu ekber.” deyişimiz bundandır ve kasten söylenmeden kesilen et murdardır. “Şayet O’nun âyetlerine iman etmişseniz (başkası adına değil) Allah adına kesilen hayvanlardan yiyin!” (En’âm 6/118) âyetinde de kurbanın tevhitle olan bağına işaret vardır ve hayvanın etine, kanına şirk bulaştırıp sonra da onu yemenin maddi ve manevi zararları vardır, bundan kaçınmak imandandır.
Kesim esnasında dillerin zikri, iman ve tevhit çağrısı olarak duyulur ve ahitler tazelenir: “Ben, samimi bir muvahhit olarak, varlığımı gökleri ve yeri Yaratan’a yönelttim. Ve ben müşriklerden de değilim!” (En’âm 6/79)
Bir hatırayı yâd etmektir kurban.
Duası kabul edilen Hz. İbrahim’in yaşadığı her olay, lisan-ı sıdk ve yâd-ı cemil ile kıyamete kadar hatırlanacaktır. Aslında her anma eylemi aynı zamanda aramaktır. Onu ananlar, kendilerini ona yakınlaştıracak davranışları arayacaktır.
Kesilen her kurbanla, Sâffât 102-107. ayetlerde anlatılan Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail'in Allah’ın emrine mutlak itaat ve teslimiyet konusunda verdikleri imtihanın hatırası yaşatılmakta ve kurban kesen her mü’min, gerektiğinde kendisinin de aynı teslimiyet ve fedakârlığa hazır olduğunu ifade etmektedir. Mü’mine yakışan da budur. Zira Allah’tan ve Rasûlü’nden gelen her emir, inanmış yüreklerce tasdik olunur. “Allah ve Resulü bir işe karar verdiği zaman mü’min erkek ve mü’mine kadınların seçme ve tercih hakları yoktur.” (Ahzab 33/36)
Kesilen her kurban, Hz. İsmail’in yaşaması için gökten gelen bir armağan gibi sanki biz yaşayalım diye Allah’a sunulan bir armağandır. Üstad Sezai Karakoç “Ey, dağların nefis ve saf havasında yüze yüze gelişen mübarek yaratıklar, hoş geldiniz!... Din uğruna canı feda etmenin canlı sembolleri, şehrin çeliğine kanınızla su vermeye geldiniz!” diye seslendiği kurbanlıklarla ilgili şu tespitte bulunur. “… sanki o anda kendisi ölecekken, o hayvancağız, kendisinin yerine ölmekle ödevlendirilmiştir. Hz. İsmail’in yerine koç’un kurban edilmesi gibi. Bu alanda kurban, bir nevi, hayvanın şehidi gibidir.”(Dirilişin Çevresinde s. 11-13)
Adamak ve adanmaktır kurban; bir ölüp bin dirilmek, diriltmek için ölmek ve ölümsüzlüğe ermektir.
Hz. İbrahim halim ve merhametli bir yapıda olmasına rağmen Allah’ın emri karşısında hiçbir tereddüt göstermeden biricik yavrusunu feda edebilmeyi göze alan bir baba olarak evladını adamış; Hz. İsmail de emr-i ilahi karşısında teslimiyet, rıza ve sabır göstererek adanmıştır. Adayan canandan, adanan da canından vazgeçebilmenin imtihanını vermiştir. Allah onların kalplerini takva ile imtihan etmiş, iki fedakârlık örneğinden insanlığa kalan kurban hatırası, takva ve teslimiyetin ölümsüzleşmesinin ve gelenek halinde yaşatılmasının şiarı, sembolü olmuştur. “Allah’ın şiarlarına saygı göstermek, kalplerin takvasındandır.” (Hacc 22/32)
Fedakârlıktır kurban, canların canı uğruna can vermeyi ve canandan geçmeyi başarmaktır.
Allah yolunda infakın ve fedakârlığın zirve hali, en sevdiğini bu yola adamaktır; birr’e ulaşmanın da yolu Âdem’in oğlu Habil gibi olmak, en güzel olanı Allah’a takdim etmektir. Nifaktan iz taşımayan katıksız yüreklerin her şeyin en güzelini takdim etme hassasiyetleri takvadandır ve “Allah ancak takva sahiplerinin kurbanlarını kabul eder.” (Maide 5/27)
Arınmaktır kurban, kan toprağa düşünce kurbanın tüyleri adedince bir bağış kuşağından geçilir.
Kurban, nefislerin tezkiye edilmesi, arındırılması için de bir vesiledir. Peygamberimiz (s.a.s) “Kestiğiniz kurbanlarla nefsinizi arındırın.” (Tirmizî, Edâhî 1) buyurmakla belki mala olan düşkünlüğün ya da nefislerde olan bazı zaafların kurban ibadetiyle terbiye edileceğini beyan etmiştir.
Şükürdür kurban.
Allah’ın kuluna verdiği nimetlerden dolayı kulun duyduğu minnettarlığın bir teşekkürüdür. “Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik, o halde sen de rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/1-2) ayeti kerimelerinde kula verilen her türlü nimetin teşekkürünün namazla ve kurbanla yapılabileceği ifade edilmiştir. Akika kurbanı çocuk nimetine, adak kurbanı da isteğin ve duanın kabulüne minnet ve şükran ifadesidir.
Kesilen her kurbanla ahit tazelenmekte ve bu ahde sadık kalınacağı ilan edilmektedir.
Kul, bazen ahde vefasını emr-i ilahi gereğince amel edip malından vermekle gösterir, bazen de bizzat kendi canını Allah yolunda kurban etmek suretiyle gösterir. “Mü’minlerden, Allah’a verdiği ahdi yerine getiren öyle yiğitler vardır ki... Onlardan kimi bu uğurda canını vermekle adağını yerine getirmiş kimi de beklemektedir. Ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir.” (Ahzab 33/23) âyeti de bu adanışı ve hazır oluşu övmektedir.
…
Bütün bu anlam çağrışımları ile beraber kurban, ne et ne de kandır; iman ve tevhit, ibadet ve şükür, takva ve teslimiyet, adamak ve adanmak, anmak ve arınmak, ihlâs, infak, cömertlik ve fedakârlıktır.
Medeniyettir kurban; merhamet ve ihsan onunla taşınır yeryüzüne, burak olur kurban, uzaklar yakın olur. Kimsesizlerin kimsesi bazen bir kurban olur.
Kurban ne et ne de kandır, gönülleri birbirine yakınlaştıran ilahî bir ikramdır.
Hamdolsun kurbanı bizim için burak kılıp uzağı yakın edene ve yakından daha yakın olana. Rezzâk olana, Kerîm olana hamdolsun. Selam olsun emre itaat eden ve sözünün eri olan atamız İbrahim’e ve sözünde duran, emre amade kurban, oğul İsmail’e selam olsun…
“Allahümme salli ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema salleyte ve bârakte alâ İbrahim ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamîdun mecîd.”
Siyer-i Nebi Dergisi 29. Sayı / Eylül-Ekim 2014
Yeni yorum ekle