“Ey doğru yoldan sapan ve hakkı yalanlayanlar! Siz, cehennemde mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üzerine de susuz devenin içmesi gibi kaynar su içeceksiniz.” (Vakıa 56/51-55)
Zakkum da ne ki?
Hurma ve kaymaktan yapılan bir yemektir ey Arapların efendisi, ey hikmetin babası!
Öyleyse söyleyin cariyelere, hazırlasınlar şu Muhammed’in yeni sözlerindeki zakkumu. Mademki bizi cehenneme gönderecekler, bi tadalım bakalım nasılmış.
Cariyeler yemeği hazırladılar. Cehaletin babası yandaşlarını topladı. Allah’ın Kitabı ve onu okuyan mübarek ağızla alay ederek, ‘Ashab-ı Cehîm’e seslendi: Haydi zakkumlanın!
Yediler. Eğlendiler. Ve kendilerine yazık ettiler.
Hâlbuki iman etselerdi görüp bildikleri hakikate, ne güzel nimetlere erişeceklerdi Bilalle. Hamza, Mus’ab ve diğerleri gibi Rableri katında rızıklandırılacaklardı.
“İkram olarak bu mu daha hayırlıdır yoksa zakkum ağacı mı? Şüphesiz biz onu, zalimler için bela kıldık. O, cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır.” (Saffât 37/62-64)
Hıh, cehennemin dibinden çıkan ağaçmış! Cehennem, hem taşları yakacak kadar kor hem de dibinden ağaç çıkaracak kadar serin ve sulu öyle mi? Aman ne güzel! Biz de o ağacın gölgesinde dinleniriz. Üstelik meyvelerinden de yeriz.
“Onun tomurcukları şeytanların başları gibidir. Cehennemlikler bunlardan yerler ve karınlarını bunlarla doyururlar.” (Saffât 37/65-66)
Yeyin, yeyin. İsterseniz kökünü de yeyin. Yanına içecek alır mıydınız?
“Sonra onlara, zakkum ağacının üzerine içecekleri, kaynar su karıştırılmış içkiler verilir.” (Saffât 37/67)
Hararetiniz geçti mi?
Ne o terlediniz mi?
Sıcak mı oldu?
İbrahim için odun tutuştururken, iman eden sihirbazların ellerini ayaklarını çapraz keserken, Ashâb-ı Uhdud’u ateşe atarken, kölelerinizin sırtını kamçılarken, Sümeyye’ye çölde işkence ederken, kızlarınızı diri diri gömerken daha mı serindi?!
Kâbe’de Rahman Suresi’ni okuyana öldüresiye darbe vururken, ‘Rabbim Allah’tır’ diyeni döverken, putların taş olduğunu söyleyeni evlatlıktan reddederken ne kadar merhametliydiniz?!
Reddettiğiniz o Rahman ki her gün üzerinize güneşin doğmasına izin verdi. O’nun rızkıyla yaşadınız, O’nun verdiği gözlerle seyrettiniz kâinatı. O’nun yarattığı kızıl develerin hayranlıkla izlediniz mağrur duruşunu, O’nun verdiği ellerle okşadınız erkek evladınızın başını.
O Rahman ki sizi halife seçti ve mahlukâtı size boyun eğdirdi. Yeri sizin için döşedi, göğü korunasınız diye üzerinize çekti. Yetmedi kandillerle süsledi. Yolunuzu bulasınız diye işaretler gönderdi. Hiç düşünmediniz mi?
“Ben Allah’ın Elçisiyim. Bu günlerin elbet bir sonu var. Saat yaklaştı. ” dendiğinde gönül teliniz hiç mi titremedi? Yetim gözyaşının ağırlığı altında, mazlum âh’ının yakıcılığında hiç mi ezilmediniz?
Dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu idrak ettiniz. Ve akıbet günü geldi.
Ne oldu, zakkum midenize mi oturdu?
“Şüphesiz zakkum ağacı günahkârların cehennemdeki yiyecekleridir. Zakkum ağacı erimiş maden gibidir. İnsanların karnında tıpkı sıcak suyun kaynaması gibi kaynar.” (Duhan 44/43-46)
Zakkum ağacı denilen şey nedir?
Rabbim ne dediyse odur. Niye dediyse de murad budur.
“Ve Kur’ân’daki melun ağacı biz ancak insanlara fitne yaptık…” (İsra17/60)
Add new comment