Abdullah ibn Amr ibn Âs (r.a) rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a.s) buyurdu ki:
“Rahmân olan Allah, merhamet edenlere merhamet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündeki de size merhamet etsin.”[1]
Merhamet, yeri ve yönü doğru olduğunda güzeldir. Aile içinde daha da güzeldir. Sevgiyle yoğrulduğunda çok daha güzeldir. Hatta yuvaların temel taşıdır.
Şu ayet-i kerimeyi dikkatle okuyunuz ve bizlere ne emrettiği, bizleri neye irşad ettiği üzerinde tefekkür ediniz:
“Kaynaşıp huzur duymanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet geliştirmesi onun varlığı ve yüceliğinin delillerindendir. Doğrusu bunda düşünen, tefekkür eden bir topluluk için gerçekten ibret vardır.” (Rum 30/21)
Yuvaların kuruluşuna dikkat ediniz. Kısa bir zaman dilimi öncesinde birbirini hiç tanımayan nice kadın ve erkek, gün gelir bir vesileyle tanışır, giderek birbirleriyle kaynaşır ve yeni bir yuva kurarlar. Hayatın geri kalan basamaklarını birlikte tırmanmaya başlar böylece birbirlerine en yakın iki insan haline gelirler. Acıda tatlıda, varlık ve yoklukta beraber olmaya azmederler. Sırlarını birbirlerine açar, dertleşir, zorlukları aşmak için birbirlerine destek olurlar; ileriye yönelik hayaller kurarlar. Birbirlerinde huzur bulurlar. Aralarında sevgi ve rahmet oluşur. Onlar artık bir aile olmuşlardır. Onların sayesinde önceki aileleri kenetlenir, kaynaşır. Ailenin uzakta kalan fertleri zamanla birbirini tanır. Önlerinde yeni bir dünya, yeni ufuklar açılır. Yeni dost halkaları meydana gelir.
Eşler birbirlerine kendi kardeşleri, anne, baba ve yakınları yanında davranamayacağı kadar rahat davranabilir; onlara karşı açılamayan perdeler açılır; sırlar, hayaller, ümitler paylaşılır.
Anne-baba, kardeş-akraba bağlarının kıymeti oldukça büyüktür ve bu bağlar meşru ölçüler içinde titizlik gösterilmesi gereken bağlardır. Ancak evlilik ve yuva bağı, diğerlerinden çok başka, daha değişik bir bağdır.
Diğer bir ifade ile bir erkeğe en yakın varlık artık bir kadın, bir kadına en yakın varlık da bir erkektir. Onlar birbirlerinin hasmı değil birbirlerini bütünleyicidirler.
Kadın ve erkeğin her birine tek tek yaşama imkânı verilmiştir ama gerçek saadet, bütünlüktedir. Yaratılış böyledir ve böyle olması gerekir.
Rabbimiz:
“Ey İnsanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız, kaynaşmanız, belirgin niteliklerle bilinmeniz için sizleri kavimlere, kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, en takvalı olanınızdır.
Elbette ki Allah her şeyi bütün yönleri ve incelikleriyle bilir ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/ 13) buyuruyor.
Bu gerçek bütün yönleriyle idrak edilmeli, güzellik ve değer takvada aranmalı, kalplerin takva duyguları ile dolu olması için gayret gösterilmelidir.
*
Ayet-i kerime “aranızda sevgi ve merhamet geliştirmesi” ifadesiyle dikkatlerimizi bir yuvanın temelinin meveddet ve rahmet olması gerektiğine çekiyor. Meveddet, karşılıklı sevgi demektir. Rahmet ise, bilindiği gibi şefkat, acıma duygusu, merhamet demektir. Haksızlığa, zulme uğratmama ve zulme rıza göstermeme şuurudur.
Hayatın inişleri ve çıkışları, acı ve tatlıları, sevinçleri, kederleri, öfkeleri, hüzünleri, varlık anları, yokluk anları vardır. Hayatın seyri içinde işlenen hatalar vardır. Doğru yapıldığı zannedilip de sonradan ciddi bir hata olduğu anlaşılanlar da vardır. Bir yuva içinde bütün bunlar yaşanabilir, her bir yuva bu merhalelerden geçebilir. Yaşanan bütün fırtınalardan, depremlerden, girilen bütün girdaplardan yuvayı kurtaracak olan, temelinin meveddet ve rahmet üzerine sağlam bir şekilde kurulu olmasıdır.
Gönül inceliği, zarafeti gerçek bir nimettir; kaybı da büyük bir kayıptır. Allah Rasûlü (s.a.s) bunu şöyle vurgular:
“Kim, incelik, edep ve terbiyeden mahrum edilmişse, o kişi bütün hayırdan mahrum edilmiştir.” [2]
Eşlerden her biri, kendi üzerine düşeni yerine getirmeye gayret ettiği gibi, yaşanılan dünyanın her zaman güllük gülistanlık olmadığını, rüzgârın her zaman istenilen taraftan esmediğini bilmeli; sıkıntılı, acılı, gergin anların, varlık ve yokluk zamanlarının olduğunu fark etmeli; zaman zaman kendini eşinin yerine koyarak yaşanılanları onun açısından da değerlendirmelidir. Gergin ve sıkıntılı anlarında eşinin üstüne gitmemeli, rahatlatıcı tavır ve sözler sergilemeli, toplanan bulutları, şimşekleri yavaş yavaş dağıtmasını bilmelidir. Ortalık rahatlayınca, gerginliğin sebebi sorulmalı, öğrenilince de ortadan kaldırılması veya sabır ve tahammülle karşılanması konusunda yardımlaşılmalıdır.
Sevgi ve rahmet, karşılıklı hukukun korunma kaynağıdır. İşlenecek hataları affedici olabilmek gönülde güzel duygular canlandırır. Affedene olgunluk verir, affedilene sevgi ve hürmet aşılar. Yuvanın devamı ve saadeti için bunlar gerçekten lüzumludur.
Sevgi ve rahmet, karşılıklı fedakârlıkların, kalp kazanıcı, gönül alıcı davranışların da kaynağıdır. Yuvalar bunlarla çiçek açar, bunlarla yeni baharlar yaşar. Bunlarla gelecek günlere güvenle bakar, bunlarla ümitlerine ümit ekler. Hayat ırmağının şırıltıları, böyle olunca daha güzel, çiçekler arasından ummana yol alışı daha şirindir…
Add new comment