Add new comment

Her Yıl Kırk Hadis Diriltilse

Söyleşi: Esra Nur UÇKAN-Ayşe UÇKAN  

Söyleşimizi yapmak üzere Çengelköy sırtlarında güzel bir ev’e gidiyoruz. Burası ilk yapıldığında sadece güzel bir ev iken şimdilerde bir dernek binası  (YEKDER- Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği) olarak binlerce kişiye hizmet veriyor. Zahide Hanım bizi her zamanki içtenliğiyle karşılıyor ve bahçede sohbet etmeye başlıyoruz. Yanında şu anki “Ev Okulu” çalışmalarını yürüten genç arkadaşlar var. Büyük bir dikkat içerisinde sohbetimizi dinlemeye hazırlar. Çaylar geliyor. Bu arada seminerden çıkan eğitimciler selam veriyor; kısa da olsa yanımıza uğruyorlar. Soframız genişliyor, halkamız büyüyor.

İlk sorumuz doğal olarak “Sizi tanıyabilir miyiz?” oluyor. Zahide Hanım “İsterseniz ilk öğretmenlik yaptığım dönemlerden başlayayım.” deyince gözlerimiz bulutlanıyor. Benzeri süreçleri yaşamış kişiler olarak maziye dalıyoruz.

Zahide Poyraz 1972 doğumlu. M.Ü. İlahiyat Fakültesi mezunu bir bayan olarak Maltepe İHL’ye atanır. Görevini, görev yerini ve öğrencilerini çok sever.  Lakin ülkedeki gelişmeler herkesi olduğu gibi onu da etkiler. 28 Şubat yaşanır. Ve pek çok bayan öğretmen gibi o da başörtüsü sebebiyle açığa alınır. Uzun, sancılı süreçler neticesinde memuriyetten ihraç kararı çıkar. Topluma faydalı olmak istemekte fakat ne yapacağını bilememektedir. Bu sancıların daha sonra ne kadar güzel çalışmalara vesile olacağının henüz farkında bile değildir.

Vefa İçin Okunan Mukabele

Bir gün sevdiği arkadaşlarından birisi, bir vakıfta okunacak mukabele için ondan yardım talep eder. Sırf vefa duygusuyla bu ricayı kıramayan arkadaşımızın serüveni işte böyle başlar. Ta Kayışdağı’ndan mukabele okumaya Namazgâh’a giden Zahide Hanım, bu süreçte kendisiyle yüzleşir. İlahiyat yıllarında vakıf çalışmalarını pek de önemsemeyen biri olarak Ramazan’a, oruca aldırmadan uzun uzun yol gider. Ramazan mukabelesi daha sonra yapılacak faaliyetlere zemin hazırlar. Okunan ayetlerin kısa tefsiri, aşamalı seminer hocalığı, vakıf yönetimindeki görevler vs. derken yıllar dolu dolu geçer.

Zahide Hanım benzer süreçleri yaşayan insanların arayışlarının Rabbimiz tarafından nasıl bereketlendirildiğini şu cümlelerle anlatıyor:

“Kendimi nasıl bir ortamda buldum? Benzer süreçleri yaşayan insanlar bir araya gelmişti. Din eğitiminin kesintiye uğradığı yıllardı. Bir şeyler yapmalıydık ama ne yapmalıydık onu bilmiyorduk. Müthiş bir ihtiyaç vardı. Hanımlar, ailelerinin özellikle çocuklarının din eğitimi için arayış içerisine girmişlerdi. Seminerler veriyorduk.

Zamanla hoca kadrosu olarak birbirimize alıştık. Çok değerli arkadaşlar vardı. Çıkışlarda oturuyor birlikte vakit geçiriyorduk. Toplantılarımız öyle çok düzenli toplantılar değildi belki, ama samimi oluşumuz, uzun vadeli bir araya gelişimiz ciddi anlamda birbirimizin kişiliğini, yeteneğini tanımayı sağladı. İlginçtir ki toplantılarımız yine bir Ramazan’da başladı ve manidardır tam dokuz ay sürdü. Çalışmalarımızı planladık ve uygulamaya koyulduk. Seminerlerimizin müfredatını belirledik. Uygulama esaslarını ve çerçevesini oluşturduk. Ayrıntıları karara bağladık.

Ayrıca hatırlatmak istediğim bir şey var. Ben öğretmenliğe ilk başladığım zaman, o mesleğin hayatımın nihai mesleği olduğunu düşünmüştüm. Ancak yaşanan süreç öyle gösterdi ki o dönem benim için daha sonraki yıllarda gerçekleşecek çalışmalarımız için bir ön hazırlıkmış.

O yıllarda başörtü sebebiyle ihraç edilen pek çok öğrenci-öğretmen, sosyal çevre ihtiyaçlarını sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla giderdiler. Kaliteli bir ekip oluşmuştu. Hizmet, duygu ve bereketin öne çıktığı yıllardı. Seminer faaliyetlerinde çok geniş bir yelpazeye hitap ediliyordu. Bu çalışmalarda, Boğaziçi öğrencisi de ilkokul mezunu da katılımcı olarak yer alabiliyordu.”

Halkla Buluşma

İlahiyatçılar olarak halkla tanışmanın, onlara hizmet vermenin bizler için ne kadar büyük bir açılım ve lütuf olduğunu tekrar hatırlayarak din eğitimi konusunda yeni bir sohbete dalıyoruz. Din eğitiminin ailede başladığını ve çocuklarının eğitim aldığı bir süreçte aslında ebeveynin nasıl ciddi bir eğitimden geçtiğini Zahide Hanım şöyle anlatıyor:

“Öncelikle yapılan çalışmaların ciddi bir duanın neticesi olduğunu düşünüyoruz. Çocuklarının din eğitimini önemseyen aileler, bu konu için ciddi emek sarf ettiler. Çocuklar arkadaşlarıyla buluşup kendi doğal ortamlarında kendi değerlerini öğrendiler. Yalnız olmadıklarının farkına vardılar.

Diğer yandan bu tür çalışmaların birçok ayağı vardır: Çocuk, aile, eğitimci… Aile bu süreçte çocuğuna destek olmak için fedakârlıkta bulunmaktadır. Evini çocuğunun arkadaşlarına açmaktadır. Din ailenin içerisinde kelimelerden ziyade bir davranış modeli, bir yaşantı biçimi olarak ortaya konmaktadır. Çocuk ise bazen gelir düzeyi yüksek bir evde misafir olmakta bazen de yer sofrasında gayet mütevazı bir evde konuk olarak hayatın bizzat içinde yer almaktadır.

Ayrıca çocuk çalışmalarının, özel hoca eğitiminden ziyade hiyerarşik olmayan gruplar içerisinde yapılmasının daha önemli ve daha verimli olduğunu veliler özellikle itiraf etmişlerdir. Yapılan bu çalışmalar kısa zamanda meyvelerini vermeye başladı. Ve pek çok vakıf/dernek Ev Okulu faaliyetini modelleyerek kendi bünyesinde uygulamaya koydu.” 

Sohbetin bu kısmında din eğitimi alanında önemli eserler ortaya koymuş EDAM’ı ve çalışanlarını zikretmeden geçemiyoruz. Gerek “Birdirbir” dergisi gerek “Ev Okulu” kitapları, gerek yaz Kur’an Kursu çalışmalarına katkıda bulunduğu ürünler ile büyük bir boşluğu dolduran EDAM, “Eğitim-Danışmanlık” hizmetleri veriyor.

Ev’lerin Dâru’l-Erkâm’a Dönüşmesi

Zahide Hanım’a aşağıdaki soruyu yönelttiğimizde, aldığımız cevap Kur’ân-ı Kerim eksenli oluyor:

Siyer-i Nebi dergisi “siyer”i takip eden bir yaklaşım içerisinde. Ve bu sayıdaki yazılarımız Dâru’l Erkâm çerçevesinde şekilleniyor. “Dâru’l- Erkâm” bildiğiniz gibi bir ıstılah. Evlerin, işyerlerinin ya da herhangi bir mekânın Dâru’l-Erkâm’a dönüştürülmesi konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Dâru’l-Erkâm dendiğinde hep iki ayeti kerime gelir aklıma. Bunlardan birincisi:

“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”. (Tahrim 28/6) ayetidir ki bu ayet aile reisinin ev halkına din eğitimi vermesi açısından temel teşkil eder.

İkincisi ise Yunus Suresi’nin 87. ayeti kerimesidir. Bu ayetin yorumunu bir kez İbrahim Canan Hoca’dan dinlemiştik. Allah Teâlâ burada Hz. Musa’ya “Kavminiz için Mısır’da bir takım evler hazırlayın.” buyurur. Yani özellikle baskı dönemlerinde müminlerin karşılıklı evler edinmeleri, yakınlaşmaları ve bir araya gelmeleri gerekir. Ayrıca “Evlerinizi namazgâh edinin.” diyor ayeti kerimede. İşte orada her evin mescid olmasına işaret vardır. O ayetteki ifade, ağır Firavun zulmünün olduğu bir dönemde İsrailoğullarından istenen bir şeydi. Evin içindeki insanların imanı sağlam olursa din eğitimi hayatımızdan kalkmaz, diye düşünüyorum.”

Müminlerin yakınlaşmaları ve bir araya gelmeleri ifadesini duyunca lafını balla kesip “arşın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf insan” hadisini hatırlatıyoruz oradakilere. Ve birbirini Allah rızası için seven, buluşmaları da ayrılmaları da Allah rızası için olan kimselere verilecek mükâfatları tefekkür ediyoruz. Kısa bir an, birbirimizi ziyaret etmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz ve Zahide Hanım devam ediyor:

“Gerçek anlamda birbirini sevenlerin bir araya gelişlerinde, samimi oldukları takdirde çok büyük bereketler doğacağını düşünüyorum. Zaten orada Allah’ın razı olacağı iş de ortaya çıkıyor.

Diğer yandan amellerin büyüklüğü küçüklüğü aslında biz kullar için daha çok önem arz ediyor.  Bizim insanlar olarak kalite kriterlerimiz çok yüksek. Çok fazla sonuç odaklıyız. Hâlbuki bakıyoruz, Rabbim çok küçük görünen bir işe dahi eğer gerçekten O’nun rızası için yapılmış ise çok büyük mükâfatlar verebiliyor. Önemli olan doğru yerde doğru işi yapabilmek ve O’nun rızasına uygun hareket edebilmek.

Tekrar ev’e dönersek din eğitiminin esası ailededir. İnsanlar yönetime dayalı bir beklenti içerisine çok fazla girmemelidirler. Bugün verimli olan bir süreç yarın verimli olmayabilir. Ya da insanlar her şeyi devletten, kurumlardan beklememeliler. Çünkü çocuk anne-babanın oturmasına, kalkmasına, yediğine, içtiğine, gezmesine, seyrettiği tv programına, okuduğu gazetesine kadar her şeye bakar ve öncelikle onları model alır.” 

Ülkemizde Siyerle İlgili Çalışmalar Neler Olabilir?

Son soruyu yönelttiğimizde bu soruyu çok zor bulduğunu ifade edemeden geçemiyor. Ve ilk aklına geleni paylaşmak istiyor. Son sorumuz:

 “Eski bir örgün eğitim öğretmeni, daimi olarak da bir yaygın eğitim hocası olarak halkımızın siyer eğitimi alanında nasıl bir yol takip etmelerini önerirsiniz? 

“İlk aklıma gelenleri paylaşayım. Siyerle alakalı en çok şunu önemsiyorum. Kutlu doğum haftasında bende oluşan bir duyguydu bu. Rasûlullah’ın her yıl bazı hadisleri ön plana çıkarılarak onlarla ilgili gündemler oluşturulmalı. Onun sözleri yaşanılır hale getirilmeli, onun sözleri canlı tutmalı. Mesela üç ay “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” hadisi gündeme getirilmeli. Hadislerin canlı tutularak okullarda, evlerde, sempozyumlarda onun davranışa dönüştürülmesi çalışmalarının yapılmasını önemsiyorum. Hani “Kim 40 hadis ezberlerse…” hadisi var ya ben onu, her yıl kırk hadis yaşanılır hale geldiğinde o ümmet kurtulur, şeklinde anlıyorum. Mesela bir Riyazüssalihin’deki hadisler onar onar gruplandırılsa, bu yönde çalışmalar yapılsa… Mesela Ramazan ayında itikâf konusu gündeme getirilse… Niye toplumda bu ibadet doğal bir paylaşım gündemi olmasın. Hadisler diriltilsin istiyorum. Dileğim bu.

Siyerle ilgili çalışmalarda da sadece Bedir Savaşı şu yılda yapılmış anlayışından öte gidilmeli. Mesela bir Tebük Savaşı ne kadar önemli! Oradaki her bir konu çok önemli. Zâdü’l-Mead’ı okurken Tebük Savaşı’nda bir bakıyorsunuz yüzlerce soru çıkarmış İbn Kayyım el- Cevziyye. Her bir kareyi değerlendirmiş. Sorular sorulmalı, cevaplar aranmalı, anlatılan rivayetlerdeki satır aralarının okunmasına çalışılmalı, diye düşünüyorum.”

Ayrılış

Zahide Poyraz’a (buraya tamamını alıntılayamadığımız) keyifli sohbeti için teşekkür edip müsaade istiyoruz.

Yanımızdaki genç arkadaşlar mutlu bir şekilde gülümsüyorlar. Onlar, tarihini detaylı olarak dinlemiş oldukları çalışmalarla ilgili, köklerini sağlamlaştırmış, heybelerini doldurmuş ve yeni çalışmalara yelken açacak gibi görünüyorlar.

Ne diyelim gayret bizden, tevfik Allah’tan.

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.