Esir
Adım Esir… Babam koymuş adımı… Niye, diyenlere O’na esir olsun diye, cevap vermiş.
Esir dediysem öyle uzun boylu değil. Durun anlatayım:
Önceleri sadece benim esir olduğumu zannederdim. Meğer tek değilmişim. Dikkatle baktım da esir olmayan yok gibi. Tüm esirler çeşitli bağlarla efendilerine bağlanmışlar. Kimi elinden kimi ayağından bağlı. Karnından, saçından, dilinden bağlı olanlar da var. Hatta gözünden bağlı olanı bile gördüm. Bazıları var ki çok ilginç. Kendi, kendine bağlanmış.
***
Benim ipimin adı ‘habl’. Öyle güzel ki ona hayranım. Şaşırdınız mı? Bu öyle bir ip ki, her işe elverişli. Bazen sonundaki sopayı (lâm) alıp, yanına varlığın ilk nefesini (elif) eklerim. Derinden bir “Lâ!” oluşur, O’ndan başkasını tanımayan. Onunla bir bir başlarım içimdeki taşları kırmaya. Geriye sadece ‘hubb’ kalır efendime uzanan.
İpim Musa’nın asası gibi. Yeri gelir ejderhaya dönüşür, salarım düşman üstüne. Yeri gelir asa olur, vururum O’nun adıyla denize.
***
Ara sıra sinsi biri yaklaşır yanıma. Bu ipten bunalmadın mı artık, der. Çıkar at onu. Gel özgürlüğün tadını çıkaralım. Kandırır beni. Üstüne yeminler eder. Ben senin iyiliğini düşünüyorum, der. Üstelik akraba oluşumuza deliller düzer. Benim ismimdeki en kuvvetli harf ‘sin’miş de onun adı da ‘şın’ ile başlarmış da, eh kardeş sayılırmışız. Ne zaman ona kanıp inci gerdanımı çıkarsam ve açılsam gurbet diyarlara bin bir ziyan ve hüsranla dönerim evime.
***
Bir de kardeşlerim var hepsi aynı adla başlayan (nefs). Ama birbirilerinden o kadar farklılar ki. Hepsi bir olmuyor işte. En çok ‘emmare’den korkuyorum. O geldiği zaman o kadar tatlı konuşuyor ki kanmaktan kendimi alamıyorum. Dünyadaki bütün güzellikleri ve bırakılamıyacakları sıralıyor. Sadece açken uğramaz yanıma. Mecali yokmuş.
***
Hep aynı şey. Ne istiyorlarsa bağımdan. Onun sürekli kölelik olduğundan, bu kadar bağlanmanın iyi olmadığından dem vuruyorlar. Hiç sıkı değil hâlbuki. Hatta ipimin kaynağına doğru ufacık bir adım atsam o bana daha çok yaklaşıyor. Bollaştıkça bollaşıyor. O kadar ki gerçek özgürlüğün tadını çıkarıyorum. Sahibimden uzaklaşacak olsam işte o zaman geriliyor, geriliyor kopacak diye korkuyorum. Uçuruma düşüyormuşum da tek tutanağım o gibi. Dünya bana dar geliyor. Sıkıyor, sıkıyor... Hatamı anlayıp tekrar koşup dönüyorum O’na.
***
Sahibim ara sıra çağırır beni. Huzuruna kabul edecekmiş. İki sırdaş gibi sohbet edecekmişiz. Ne mutluluk ne huzur... Kanatlanır uçarım. Bazen toprağa yakın yerden haber gönderir. Eğilirim. Sonra yanlış mı anladım, diye doğrulurum. Bakarım ki yeniden çağırıyor. O zaman yerlere kadar iner boynum. Ta ki alnım yere değer. ‘Buyur’ derim. Başım yerde, ruhum semada.
İster vur, ister alnımdan öp, dediğim an yanımda kardeşim ‘mutmainne’yi görürüm. Zirvede elimden tutar. Gözümün nuru o benim.