Makrîzî
Ebû Muhammed (Ebû’l-Abbâs) Takıyyüddîn Ahmed b. Alî b. Abdilkādir b. Muhammed el Makrîzî (ö. 845/1442)
Mısırlı Ünlü Tarihçi
Hayatı:766’da (1364-65) Kahire’nin Burcuvân semtinde doğdu. Aslen Lübnan’da bulunan Ba‘lebek şehrinin Makārize semtinden Mısır’a göç eden bir aileye mensuptur. Bu sebeple Makrîzî nisbesiyle meşhur olmuştur.[1] Uzun bir hastalıktan sonra Hicrî 845 (M. 1442) yılında Kahire’de vefat etti.[2]
Tahsili:Makrîzî, hem baba hem de anne tarafından ilimle uğraşan bir aileye mensuptur. İlim tahsilini Hanefi mezhebinin usulüne göre yaptı. Daha sonra Zâhiriyye mezhebine de ilgi duymakla beraber Şâfiî mezhebine intisap etti. Makrîzî fıkıh, hadis, kıraat, dil, nahiv, edebiyat ve tarih alanlarında 600 hocadan ders gördü. 784’te (1382) Mısır’a gelip burada yerleşen İbn Haldûn ile birkaç defa görüştü ve ondan önemli ölçüde etkilendi. İbn Haldûn’un Mısır’daki uzun ikameti sırasında birçok âlim ve tarihçi yanında hayranları ve talebeleriyle birlikte oluşturduğu ekol içinde Makrîzî de vardır. Makrîzî’nin hocaları arasında dedesi İbnü’s-Sâiğ, İbn Haldûn, Ebû’l-Fidâ İbn Kesîr, Heysemî, Fîrûzâbâdî gibi İslam dünyasında çok bilinen meşhur âlimler de yer alır.[3]
İlmî Kişiliği:Makrîzî, her şeyden önce büyük bir tarihçidir. Siyasî tarih yanında kültür tarihinin çeşitli kollarıyla da ilgilenmiştir.[4]
Görevleri:Makrîzî, genç denilebilecek yaşlardan itibaren birçok önemli görevde bulundu. İlk göreve 788/1387 yılında Divân el-İnşâ’da muvakkî (Tuğracı) olarak başladı. Sonra, Kahire camilerinde vazetti, hadis müderrisliği yaptı. 801,802, 807/1399, 1400, 1404 yılları arsında muhtesiplik görevinde bulundu. Kahire’de Amr Camii’nde, Hasan Medresesi’nde vaizlik yaptı. Müeyyide Medresesi’nde hadis okuttu. 810/1407’den itibaren Dımaşk’ta el-Eşrefiyye, el-İkbâliyye medreselerinde müderrislik, el-Kalânanisiyye Medresesi ile Nureddin Hastanesi’nin mütevelliliklerini yaptı. Sultan en-Nâsır Ferec b. Berkuk ile 816/1413 yılında hac yaptı. Bundan sonra kendisini ilme; bilhassa tarih ilmine verdi. Kahire’ye döndü. Telif ve tedrisle meşgul oldu. Bir ara, 834/1431 yılında hacca gitti. Beş yıl kadar Mekke’de ders vermek, kitap imlâ etmekle uğraştı. 840/1436 yılı civarında Kahire’ye döndü.[5]
Hakkında Söylenenler: Ebu’l-Muhâsin Tanrıvirdî, Makrizî hakkında şunları yazmıştır: “Makrîzî, çeşitli ilimlere vâkıf, derin, sağlam ve dindar bir âlimdi. İyi, ehlisünnete karşı derin sevgi besleyen ve sünneti seniyyeye tutkun bir kişiydi. Hareket ve davranışlarını sünnete uydurmaya çalışırdı.”[6]
Tarihçiliği ve Siyerciliği: Makrîzî, Ortaçağ İslâm dünyasının yetiştirdiği en büyük tarihçilerden biri olup siyasî tarih yanında iktisat tarihi, kültürel ve sosyal tarihe dair çalışmalarıyla meşhur olmuştur. Hadisçilerin tenkidine maruz kalması onun tarihçiliğine bir halel getirmemiş, özellikle Mısır’ın İslâmî dönem tarihine dair eserleri kaynak olarak kullanılmıştır. Konuları, kaynaklarına inerek tetkik etmesi yanında gözlemleriyle de dikkat çeken Makrîzî, güvenilir bir tarihçidir. Siyasî, iktisadî, içtimaî ve kültürel sonuçlar doğuran hiçbir hadiseyi ihmal etmemiş; olayları objektif ve tarafsız bir gözle ifade etmeye özen göstermiştir. Tarihçiliği yanında hadis ve fıkıh gibi ilimlerde, tenkit ve edebiyat gibi konularda da kendini ispat etmiş ve otuzdan fazla eser kaleme almıştır. Makrîzî yeni eserlerinde eski eserlerine atıflarda bulunur, dolayısıyla her zaman göz önünde tuttuğu titiz tarihî metodu doğrultusunda o eserde geçen bilgiler arasında bir bağlantı kurar. Bazı şarkiyatçıların söylediğinin aksine Makrîzî sadece bilgi toplayıcı değil aynı zamanda belli bir metot ve bilimsel araştırma planı sahibi bir müellif olup eserlerini birbirine bilgi zinciriyle bağlamaktadır.[7]
Makrîzî’nin siyerciliği “İmtâ’u’l-esmâ” adlı eserinde ortaya çıkar. Kendisine kadar gelen süreç içinde siyer ile ilgili yazılan eserlerle kıyas yapıldığında “Siyerciliği” ve “metodolojisi” hakkında bilgi sahibi olunur. Araştırmacı Osman Cengiz yaptığı çalışmada bu konuda şu değerlendirmeyi yapmaktadır. “…Bu genişleyen muhteva sürecinde[8]İmtâ’ın yeri şüphesiz mühimdir. Zira hem Zâdü’l-meâd’[9]dan sonra farklı konuları ihtiva eden ikinci eserdir, hem de Siret-i Şamiyye[10]ile sistematik hale gelecek siyerin öncüsüdür. Siyerin, dinler tarihi gibi başlıkları da içine alacak şekilde geniş bir yapıya kavuşmasını sağlayan eser, Hz. Peygamber’in (s.a.s) hayatıyla alakalı bütün malzemeyi, ister hadis literatüründe isterse diğer sahalardaki bilgileri siyerde toplama usulünü pekiştirmiştir. Bununla beraber Zâdü’l-meâd ile mukayese edildiğinde eserin fıkıh yönünün çok zayıf kaldığı, fıkhu’s-sîre[11]bakımdan yeni bir genişleme ya da farklı bir bakış açısı getirmediğini vurgulamak gerekmektedir. Cevâmiu’s-siyer,[12] Dürer[13],Uyûnü’l-eser[14]ve Ravdü’l-ünüf[15]ile karşılaştırıldığında ise bu eserlerdeki ehl-i hadis anlayışının fazlasıyla ve genişleyerek devam ettiğini söyleyebiliriz. Zaten Makrîzî’nin çizgisi hep hadis olmuştur. İlave etmek gerekir ki Ehl-i rey, siyer ve tarihçilik bakımından Ehl-i hadise göre çok gerilerde kalmış; siyer, megâzî ve tarih çalışmalarının çilesini çeken ve bayraktarlığın yapan, Ehl-i hadis olmuştur.”[16]
Eserleri: Makrîzî çok velud bir müelliftir. Yukarıda da ifade edildiği üzere siyasî tarih yanında iktisat tarihi, kültürel ve sosyal tarih alanında birçok eser telif etmiştir. Makrîzî’nin telifâtı içerisinde İslam Tarihi ve Siyer ile ilgili çalışmaları da önemli bir yer tutar. Bu eserleri, akademik alanda da çalışma konusu yapılmıştır.[17] Aşağıda İslam Tarihi ve Siyer ile ilgili kaleme aldığı eserlere yer verilecektir.
1. el-Haber ani’l-beşer: İmtâu’l-esmâ adlı eserine bir giriş mahiyetindedir. Kitapta dünyanın yaratılışından, çeşitli kavimlerden, Arap kabilelerinden ve Câhiliye devrindeki Arap panayırlarından söz edilmektedir. Makrîzî, dört cilt tutan bu eserine bir ciltlik mukaddime yazmıştır. el-Haber ani’l-beşer’in birçok kütüphanede nüshaları bulunmaktadır. Başta Makrîzî’nin hattıyla yazılmış, sonundan eksik ve I. cildin başlangıcında fihristi bulunan altı ciltlik bir nüsha Süleymaniye (Fâtih, nr. 4338) ve Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 2926) kütüphanelerinde kayıtlıdır.
2. İmtâu’l-esmâ bimâ li’r-resûl mine’l-ebnâ’i (enbâ’i) ve’l-ahvâl ve’l-hafede ve’l-metâ: Hz. Peygamber hakkında telif edilmiş en geniş muhtevalı eserlerin başında gelir. Makrîzî siyer, hadis ve delâilü’n-nübüvve gibi alanlarda yazılmış kitaplardan faydalanarak Rasûl-i Ekrem’i çok çeşitli yönleriyle ele almıştır. Rasûlullah’ın hayatı, gazveleri, örnek ahlâkı, hasâis ve şemâili, mûcizeleri, aile hayatı, giyim kuşamı ve özel eşyaları, gündelik hayatı, yiyecekleri, tıp bilgisi, devlet başkanı olarak icraatları, sahâbîlerle münasebetleri, geleceğe yönelik olarak verdiği haberler, Yahudi, Hristiyan, müşrik ve münafıklara karşı tutumu, Hz. Peygamber’e salâtü selâm getirmenin önemi eserin temel konularından bazılarıdır. Bir nüshası Köprülü Kütüphanesi’nde bulunan kitabın (nr. 1004) I. cildi Mahmûd Muhammed Şâkir tarafından yayımlanmış (Kahire 1941), aynı cildi Muhammed Abdülhamîd en-Nümeysî tekrar neşretmiştir (Kahire 1981). Eserin tamamını Muhammed Abdülhamid en-Nümeysî yayımlamıştır (I-XV, Beyrut 1420/1999).[18]
[1]EymenFuâdSeyyid, DİA, c. 27. s. 448.
[2] Şemseddin Günaltay, İslam Tarihinin Kaynakları-Tarih ve Müverrihler-, s. 352.
[3]EymenFuâdSeyyid, DİA, c. 27. s. 448.
[4]Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, s. 208-209.
[5] Ramazan Şeşen, a.g.e, s. 208.
[6]Şemseddin Günaltay, a.g.e, s. 353.
[7]Eymen Fuâd Seyyid, DİA, c. 27. s. 449.
[8]Makrîzinin kendisinden önce yazılan siyer kitaplarında içerik olarak yer alan konular kastedilmektedir.
[9]Bkz, Ali Erdoğdu, Siyer-i Nebi, sayı:19, s. 60-61.
[10]Bkz, Ali Erdoğdu, Siyer-i Nebi, sayı: 27 s. 60-61.
[11]Siretten çıkarılan fıkıh demek. Bu bir ilim dalı ve yazı türüdür. Mesele, Rasûlulah’ın bizzat yaşadığı ve uyguladığı din ahkâmını süzüp çıkarmaktır. Onun kendi hayatında ve çevresindeki insanlar üzerinde uygulamalarını anlatan bir disiplindir. Tabiatıyla bu uygulamalardan hükme varılırken, Kur’an-ı Kerim’den alınan temeller üzerine ulema ve müfessirlerin de yorumlarına başvurulur. (Said Ramazan el-Buti, Fıkhu’s-Sire-Peygamberimiz (as)’in Uygulaması ile İslam-, (Trc. Ali Nar-Orhan Aktepe), s. 7)
[12]Bkz, Ali Erdoğdu, Siyer-i Nebi, sayı: 20 s. 58-60.
[13] Bkz. LeysSuûdCâsim, İbn Abdülber en-Nemerî, DİA, c. 19, s.269-272.
[14]Bkz, Ali Erdoğdu, Siyer-i Nebi, sayı: 18 s. 60-61.
[15]Bkz, Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Abdurrahman es-Süheylî”, DİA, c. 38. S. 30-32.
[16]Osman Cengiz, Makrîzî’nin İmtâu’l-Esmâ İsimli Eseri, Marmara ÜSBE, Yüksek Lisans Tezi-2010, s.12.
[17]Bkz. Osman Cengiz, Makrîzî’nin İmtâu’l-Esmâ İsimli Eseri, Marmara ÜSBE, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2010; Musa Şamil Yüksel, El-Makrizi (Kitab es-Suluk) ve İbn Hacer (İnba'el-Gumr)'de Timur ile ilgili kayıtlar ve çağdaşı Arap tarihçilerine göre Timur tasviri,Yüksek Lisans Tezi-2001; Cüneyt Kanat, Makrizi'nin Kitab es-Suluk'unda Osmanlılar, Karamanoğulları ve Batı Anadolu beylikleri ile ilgili kayıtlar, Yüksek Lisans Tezi-1991;el-Makrizî, Takiyüddin Ahmed b. Ali b. Ehl-i Beyt’in Fazileti, çeviren: M. Mahfuz Söylemez, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, cilt: XLIII, sayı: 2, s. 413-447.
[18] Eserleri hakkında bkz. Eymen Fuâd Seyyid, DİA, c. 27. s. 449-451; Bkz. Osman Cengiz, Makrîzî’nin İmtâu’l-Esmâ İsimli Eseri, Marmara ÜSBE, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2010.