Rasûlün mirasına sahip mi çıkacağız, yoksa bu mirasın bize düşen payına sırt mı döneceğiz?“Cânı Cânâna teslime hazır değilsen sakın kimseye aşktan bahsetme” der Mevlana…
İslam, yeryüzü iktidarından önce, gönüllerin iktidarını önceliyordu. İnsanları tevhide davet ederken gerçek hürriyetin de Hakk’a kölelikte aranması gerektiğini ilan ediyordu.
Rasûlüllah Aleyhisselâm’ın kurduğu Kur’ân merkezli devlet, sadece Müslümanlar için değil, hatta sadece insanlar için de değil, bütün varlıklar için bir rahmet oldu. “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Rahmet Peygamberi, devlet kurma aşamasında da yine bu rahmet yönüyle öne çıktı.
Sahâbîler, sünnetle amel ederken kınandıklarında bunlara itibar etmezlerdi. Çünkü Müslüman bir toplumun bazı özelliklerinden bahseden “... Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar...”[31]ayetindeki bu vasfı taşıyorlardı.
İlk defa dünya tarihinde Mûsâ (as) tarafından hukuka dayalı İslami bir devlet düzeni kurulmuştur. İnsanın Âdem ile başlayan varoluş mücadelesi, Mûsâ ile temeli kanuna dayalı, takva eksenli, özgürlükçü bir devlete dönüşmüştür.
, İbrâhim aleyhisselâm, ateşe atılmak üzere iken sadece Allah’tan yardım istemiş, 'Hasbünallâhü ve ni'me'l-vekîl=Bize Allah yeter! O ne güzel koruyucudur’ diye dua etmişti. Binlerce yıl sonra Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ve ümmeti de, bu duayı şu ayette zikredilen durumda okuyacaktı.
Zühd ve takva üzerine bir hayat yaşamaya çalışan Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh, Allah yolunda cihadı da ihmal etmemiş, gerçek bir zahidin aynı zamanda kahraman bir mücahid olması gerektiğini en güzel şekilde göstermiştir.
Alemlerin Rabbi morali bozulup korkanlara, çalışmaktan kaçanlara, tembel tembel oturanlara, açlık ve susuzluğu bahane edenlere, hurma ağaçlarının altında uzanmış yatanlara karşılık, kıyamete kadar gelecek tüm inananlara elli sekiz yaşında üstü başı toz toprak içinde kalmış, elindeki balyozla kayaları parçalayan ve her parçaya bir müjde iliştiren, sevdiklerine ümit ve zafer heyecanı aşılayan Muhammed aleyhisselâmı örnek gösterdi
Çoğu Mescidi Nebevi’nin etrafını kuşatan küçük ve mütevazi evlerde yaşayan hanımları, Cihân Güneşi’nin o akşam şereflendirdiği evde toplanırlar ve birlikte sohbet ederlerdi. Bu esnada Efendimiz bazen onlara eski milletlerin ibretli kıssalarından bahseder, varsa sorularına cevap verir, bazan onlarla şakalaşır, hoşça vakit geçirmelerini sağlardı.