Nice zamandır ölüm üzerine yazmayı düşünüyordum. Özellikle ulemadan bazılarının vefatı üzerine dindar, muhafazakâr çevrelerde bile hiç dikkat etmeksizin kullanılan "hayatını kaybetti" ifadesi hem kulaklarımı tırmalıyor hem de ağırıma gidiyordu.
Pek çok konuda olduğu gibi ölüme bakışımızda da maalesef ciddi değişimler oluyor, bir yandan dilimizin ölümle ilgili ifadelerindeki zenginlik çoraklaşırken diğer taraftan dünya görüşümüze ve hayat anlayışımıza uymayan kelimelere doğru bir başkalaşma yaşanıyor.
Hayata asıl anlamını katan ve mana kazandıran ölüm, artık büyük ölçüde hayatın dışına atılmaya, unutulmaya, neredeyse hiç akla getirilmemeye çalışılıyor; korkulan, kaçılan ve düşünülmek istenmeyen bir anlamsızlık yumağına dönüştürülüyor.
Oysa bizim geleneğimizde ölüm, hiç de modern insanın algısındaki gibi görülmemiş, bir son gibi telakki edilmemiş, yok oluş, bitiş gibi olumsuzluklarla yan yana anılmamış.
Çünkü Müslümanlara göre ölüm, hayatın en çarpıcı gerçeği ve hayat gibi o da Rabbimiz tarafından yaratılıyor. Bu imtihan dünyasını türlü hikmetlere binaen bu şekilde yaratan Rabbimiz, bizler için âfâkta-enfüste hak ortaya çıksın, hangimizin nasıl davranacağı belli olsun diye ölümü takdir etmiş. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmiştir:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)
"Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise, aldatma metâından başka bir şey değildir." (Âl-i İmrân, 3/185)
"Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döndürüleceksiniz." (Ankebût, 29/57)
"Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!" (Nisâ, 4/78)
"Aranızda ölümü takdir eden Biziz. Ve Biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. Böylece, sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik)." (Vâkıa, 56/60-61)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) oğlu İbrahim’in ölümü üzerine ne yaptı, neler söyledi?
Oğlu kollarında vefat eden Resûlullah'ın gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Ağlaması karşısında, “Sen de mi yâ Resûlallah!” diye şaşkınlığını ifade eden Abdurrahman b. Avf'a, “Ey İbn Avf, bu merhamettir.” buyurdu. Gözyaşları akmaya devam ederken Resûlullah Allah'ın emri olan ölüm karşısında takınmamız gereken tavrı şöyle ifade etti: “Göz ağlar, kalp üzülür. Biz ise sadece Rabbimizin razı olacağı sözü söyleriz.” (Buhârî, Cenâiz, 43)
Sözlerini yavrusuna hitaben şöyle tamamladı: “Eğer ölüm doğru bir vaat ve herkes için geçerli bir gerçek olmasaydı ve arkada kalan, önden gidene hiç kavuşmayacak olsaydı ey İbrâhim, biz şu anda duyduğumuzdan çok daha büyük bir üzüntü çekecektik. Biz gerçekten senin için çok hüzünlüyüz.” (İbn Mâce, Cenâiz, 53)
“Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saâdet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmâı olan âlem-i berzâha bir visal kapısıdır.” (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 20. Mektup, 7. Kelime)
Müslümanlar olarak daima ölüme hazırlıklı olmak ve ancak Müslüman olarak can vermek durumundayız. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yakub’un dilinden şöyle buyrulur:
"Ey oğullarım! Allah sizin için İslam (dinini) beğenip seçti. O halde siz de ancak Müslümanlar olarak can verin" (Bakara, 2/132)
Bir başka âyette ise tüm iman edenlere hitaben şöyle seslenilir:
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın sizler, Müslüman olmaktan başka bir sıfatla ölmeyin." (Âl-i İmran, 3/102)
Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen dualardan biri de şu şekildedir:
"Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır ve canımızı Müslüman olarak al." (A'raf, 7/126)
Müslümanların ölümü karşısında da şu âyette belirtildiği gibi “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” diyerek ölümü sabırla karşılamamız gerektiği bildirilmektedir:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 2/155-157)
Ölüm Üzerine Tweetleşmeler
Bugün (14.03.2016) Talha Hakan Alp Hoca'nın attığı şu tweetler üzerine hem bu konu etrafında twitter alemindeki paylaşımları buraya aktarmak hem de ölümü adeta bir vuslat gibi gören anlayışı gündeme getirmek istedim.
Talha Hakan Alp Hoca
"Vankulu Mehmet Efendi'nin Sıhah tercümesinin girişinde kullandığı bazı ölüm tabirleri:
"azm-i hazîre-i kuds eyledi"
"âzim-i fezây-ı üns oldu"
"terk-i alem-i nâsût, azm-i fezây-ı lâhût eyledi"
"mahalle-i hâmûşânda peygûle nişîn-i inziva oldu"
"civar-ı Hakk'a vâsıl oldu"
Azm, niyet, karar demek. Büyükler ölüme kerhen değil, tav'an ve karar vererek gidiyorlar ve ölmek kavuşulası bir şeye vuslat diye anılıyor.
Hazîre-i kuds, cennet diye tabir ediliyor, lafzen kudsiyet ülkesi, "Tanrı yurdu" demek. Fezây-ı üns, ünsiyet yurdu, sıcak, hoş, tanış ülke.
Talha Hoca'nın bu tweetlerinden sonra ölüm üzerine güzel bir tweetleşme örneği yaşandı ve şu tweetler paylaşıldı:
Veli Karataş
Değerli Hocam, artık neredeyse tüm ölüm haberlerinde maalesef “hayatını kaybetti” deniliyor. Oysa bu tabir hiç de hoş değil.
Sizinkilere ilaveten İhtifalci Mehmet Ziya'nın Yenikapı Mevlevihanesi isimli eserinden bazı ölüm tabirlerini de ben paylaşayım:
âsude-nişin ve müterakkib-i lütf-ı Rabb-i Kerim
aşiyansaz-ı alem-i kuds olmak
bezm-i lahuti-i hamuşana dahil olmak
defn-i hak-i ıtırnak olmak
gunûde-i lahd-i gufran olmak
gülbank-keş-i sefer-i ukba olmak
hakdan-ı fenadan semahane-i illiyyine balküşa-yı safa olmak
halka-i uşşak-ı lahutiye iltihak etmek
haziz-i mecazdan semahane-i illiyyine intikal eylemek
neva-yı hayatı dembeste olmak
semahane-i bekaya uruc etmek
semahane-i ukbaya âzim olmak
sermest-i bezm-i beka olmak
tarabhane-i ukbada bezm-i cuşacuş-ı selef-i salihine iltihak etmek
terk-i bezm-i safa-yı sûri
terk-i hayat-ı müstear
terk-i kaba-yı fena ile ihram-ı bekaya bürünmek.
Mehmet Ali Büyükkara Hoca
Hocalar, işi çok ileri götürdünüz. İnsanların ölesi gelecek.
Talha Hakan Alp Hoca
Aynen hocam. Bu yakadan bakınca miraciye gibi maşallah. Öte yakayı Allah bilir.
Asım Cüneyd Köksal Hoca
Vefat ifadeleri:
Tayy-ı tavâmîr-i hayat eylemek
Hatm-i ders-i hayat
Terk-i arbedegâh-ı fenâ
Azm-i dâr-ı bekā
Terk-i gâile-i fenâ
Talha Hakan Alp Hoca
Üstadım, belli ki bunlar medreseli. Hadiseye eğitim nazarından bakıyorlar.
Asım Cüneyd Köksal Hoca
O açıdan bakmamıştım hakikaten.
Ölüm üzerine yazacak ve paylaşacak çok şey var. İnşaallah zamanla onları da paylaşırız.
İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn. Bugün (17.11.2017) çok değerli İrfan Macit Ağabeyin vefat haberi geldi gece vakti. Allah rahmet etsin. Cennetleriyle ödüllendirsin. Çok sevdiği irfan sohbetlerini “halidine fiha ebeda” sırrına mazhar olarak cennetteki irfan ehliyle doya doya yaşatsın.
Yeni yorum ekle