Peygamberlerin gönderilişindeki ortak amaç önderliktir. Yaratılış fıtratına uygun, düzgün bir hayatı yaşamanın yollarını insanlara göstermektir. Fıtratın ve neslin ifsat olmasını önlemek, inanç sapkınlığının önüne geçmektir.
Hz. Peygamber (sas), aile kurumundaki bireysel faaliyetten sonra, toplumsal önceliği elzem olan müesses bir kurum oluşturma yoluna gitmişti. Bu manada ilk müessesesini oluşturmuştu.
Hz. Peygamber (s.a.s)’in hayatında insan ve inancın yeri nedir? Hz. Peygamber (sas), Kur’ân-ı Kerim ışığında bu konuda nasıl bir davranış sergilemiş ve nasıl bir kurumsal yapı oluşturmuştur?
Hz. Peygamber (s.a.s) bu vesikanın başta 16. maddesi olmak üzere birçok maddede “Ehl-i Kitap” olan Yahudilerin statülerine yer vermiştir. Medine’de yaşayan dinî toplulukların hassasiyetleri ve dengeleri gözetilmiştir.
Hz. Peygamber (sas) ümmi idi. Okuma yazması yoktu. Zaten içinde bulunduğu toplum da okuma yazma oranı çok düşük olan bireylerden oluşmuştu. İslâm’ın geldiği zamanda Mekke’de yazı bilenlerin sayısı 15 ile 20 arasında değişkenlik arz ediyordu.
Zehebî başta olmak üzere çeşitli âlimler onu, hadis ilmini, hadis râvilerini ve tabakalarını, hadiste ihtilâf edilen konuları, hadislerdeki gizli kusurları iyi bilen, rivayet ettiği konularda kendisine güvenilen bir âlim olarak kabul ederler. Kendisi Mısır’ın bu konularda hafızı olarak kabul edilir.
İbn Kayyim’in yönteminin genel çizgileri, “orta yol’culuk”, “gelenekçilik” ve “anlamcılık”’ olarak ifade edilebilir. Bu anlayışını, İslâm dinini diğer dinler arasında ve Ehl-i sünnet’i diğer mezhepler arasında konumlandırırken de göstermiştir.
Hayatının ilk dönemi babasının devlet ricalinden olmasından dolayı aristokrat ve kültürlü bir çevrede geçmiştir. Daha sonra baş gösteren ve giderek şiddetlenen taht kavgalarının doğurduğu kargaşa ortamı, ailesinin de sıkıntılı bir dönem yaşamasına yol açmıştır.