Korkularımız ve Ümitlerimiz

Hayatta insanın akıl ve sır erdiremediği pek çok durum vardır.

Mesela insanlar, imtihan gereği eşit şartlarda yaratılmamışlardır. Kimileri sağlık, zenginlik, güzellik, âile, akrabalarla bir arada bulunma gibi nimetlere sahipken kimileri hastalık, fakirlik, fiziksel açıdan bazı kusurlar, âile fertlerini kaybetmiş olma, gurbette bulunma gibi durumlarla iç içedir. 

Nimet sahibi olmak bir avantaj gibi görünse de ortada şöyle bir durum vardır: 

Elinizde ne kadar çok nimet varsa, kaybetmekten korkacağınız o kadar çok şey var demektir.

Sağlıklıysanız bir gün sağlığınızı yitirmekten, dermansız bir hastalığa tutulmak veya dermanı olsa bile uzun süre hastane köşelerinde uğraşmaktan korkarsınız.

Zenginseniz bir gün fakir düşmekten, evinizin, arabanızın, içinde bulunduğunuz konforlu yaşamın gitmesinden korkarsınız.

Sevdiklerinizle bir arada bulunuyorsanız bir gün bu sevdiklerinizden birini / birilerini kaybetmekten korkarsınız.

Tüm bu korkular eğer normal sınırın ötesine varırsa insanı psikolojik bunalımlara düşürebilir, hayatı çekilmez kılabilir. İnsan sürekli "başıma bir şey gelecek" korkusuyla yaşamaya başlar.

Peki ya elinde nimet olmayanlar?

İlk bakışta bu durum bir dezavantaj gibi görünse de ortada şöyle bir durum vardır:

Nimetler sizden ne kadar uzak ise, elde etmeyi ümit edeceğiniz o kadar çok şey var demektir.

Hasta iseniz bir gün sağlığınıza kavuşacağınızı ümit edersiniz. Şu an yatakta olup da bir gün kalkacağını, yürüyeceğini ümit eden nice insan var.

Fakir iseniz bir gün rahata kavuşacağınızı ümit edersiniz. Kirada oturuyorsanız başınızı sokacağınız bir evinizin olacağını ümit edersiniz. Kalabalık otobüs ve dolmuşlarda gidip gelirken bir gün ayağınızı yerden kesecek bir arabanızın olacağını ümit edersiniz. Borçlarınız varsa bir gün borçlarınızı ödeyerek rahata kavuşacağınızı ümit edersiniz.

Sevdiklerinizden uzakta, gurbet diyarındaysanız bir gün gurbetin sona erip vuslata ereceğinizi ümit edersiniz.

Tüm bu ümitler sizi diri tutar, hayata bağlar, yaşama sevinci verir.

İşte bu sebepledir ki:

Nice nimetten yoksun olan kişi, bu ümit sayesinde son derece büyük nimetlere sahip insanlardan çok mutludur.

Kirada oturan bir kimse bu ümidi sebebiyle havuzlu villada oturandan daha mutlu ve rahat olabilir.

Hastane odasındaki yatağında yatan kişi evde kuş tüyü yatakta yatan kimseden bu ümidi sebebiyle daha mutlu olabilir.

Eğer elinizde nimet varsa bu nimeti elinizde tutmaya bakın. "Bunu ben nasıl yapabilirim ki?" diye soruyorsanız bakın Rabbimiz ne buyuruyor:

"Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti." (İbrahim, 7)

Demek ki şükrederseniz nimeti elinizde tutmak için bir adım atmış olursunuz. Nimet bir kuş ise şükür onun kafesidir.

Eğer nimetten mahrum iseniz Allah'a isyan etmeksizin sabredin ve ümit edin.

İster varlıkta olun ister darlıkta olun, şükür ve sabırdan asla ayrılmayın. Eğer böyle yaparsanız varlık da darlık da sizin için hayra dönüşür. Bakın Allah resûlü (s.a.v.) ne buyurdu:

"Mümin insanın işine şaşılır! Onun karşılaştığı bütün durumlar onun için hayırlıdır. Bu, müminden başkası için söz konusu olamaz. Mümin, bir iyilikle karşılaşırsa şükreder ve bu onun hayrına olur. Bir kötülükle karşılaştığında ise sabreder bu da onun hayrına olur." (Müslim, Zühd ve’r-rekâik, 13.)

Rabbimiz bizleri varlıkta şükreden, darlıkta sabreden böylelikle Allah'ın rızasına eren kullarından eylesin.

 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.