Kadere İnanmalı

Mü’min kadere inanmalı, hayrı da şerri de Allah’ın yarattığına iman etmelidir.

Kadere inanmayan kimse mü’min sayılmaz.[1]

Çünkü her şeyi yaratan Allah’tır.[2] Hem de tam ve mükemmel biçimde yaratandır.[3] Üstelik her şeyi bir anlam ve amaca göre yapandır.[4]

Başa gelen her iyilik Allah’tandır; başa gelen kötülük ise insanın kendinden, kendi kusuru, kendi yaptıkları yüzündendir.[5]

Her şeyi yapan ve yaratan Cenâb-ı Hak olduğu halde, Hz. Peygamber’i sevmeyen münafıklar, kendilerine bir iyilik eriştiğinde ‘Bu Allah’tan’ derlerdi, başlarına bir kötülük gelince de Allah’ın elçisine “Bu senden” derlerdi. Her şeyin Allah’tan olduğunu kabul etmezlerdi.[6]

 

Kaderi belirleyen Allah’tır 

Peygamber Efendimiz imanı şöyle anlattı:

“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.”[7]

Demekki herkes kendi kaderini yapmaz, kaderi Allah Teâlâ yazar. 

Yeryüzünde olan bitenler, insanın başına gelen bütün dertler ve sıkıntılar, daha onlar meydana gelmeden önce Cenâb-ı Hak tarafından bir kitaba (Levh-i Mahfûz’a) yazılmış, her şey belirlenmiştir. Başımıza gelene üzülmeyelim diye de Allah Teâlâ meselenin aynen böyle olduğunu bize bildirmiştir. [8]

Mekkeli putperestler bir gün Peygamber Efendimiz ile kader konusunu tartışıyorlardı. Tartışmanın hararetlendiği sırada, konuya açıklık getirmek üzere şu âyet nâzil oldu:

“O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde, ‘Cehennemin elemini tadın!’ denir. Biz her şeyi kaderle, bir ölçüyle yarattık.”[9]

Ve her şey kadere bağlıdır. İnsanın aczi, yetersizliği, güçlü ve kudretli oluşu da kader iledir.[10]

 

Kolaylaştıran da, zorlaştıran da Odur

Allah Teâlâ, daha insanlar yaratılmadan önce kimin cennetlik kimin cehennemlik olduğunu bilir.

Cennetlik olanlara iyi işler yapmayı, cehennemlik olanlara da kötü işler yapmayı kolaylaştırır.[11]

Malını Allah yolunda harcayan, Allah’ın emirlerine, yasaklarına karşı gelmekten sakınan kimselerin kendi yoluna girmesine yardım eder.[12] Kendine varan yolu onlara gösterir.[13]

“Ben doğru yolda yürümek istiyorum, Allah’ın rızâsını kazanmak istiyorum” diyenin doğruya ulaşma yeteneklerini geliştirir.[14]

“Hayır ben yanlış yolda gitmek istiyorum” diyen ve doğru yoldan sapan kimsenin de kalbini yanlış yola kaydırır.[15]

Cimrilik eden, en güzel söz olan Kur’ân-ı Kerîm’i yalanlayan kimseye sonsuz bedbahtlık yolunu kolaylaştırır.[16]

Esasen O dileseydi herkesi doğru yola iletirdi.[17] Fakat insanların iradesini dışlamamış, onlara günah işleme özgürlüğü vermiş, doğru yolu kendi istek ve arzularıyla seçmelerini dilemiştir.

Bu gerçeği görmezden gelerek "Eğer Allah dileseydi biz de, atalarımız da Allah'tan başkasına tanrı diye tapmazdık”[18] demenin hiçbir anlamı yoktur.

 

Allah insanı dener

İnsan sevmediği bir halle karşılaşınca “kaderim kötüymüş” diye üzülür, paniğe kapılır. Hoşlandığı bir durumla karşılaşınca pek mutlu olur. Halbuki onun hoşlanmadığı bir şey kendi iyiliğine, hoşlandığı bir şey de kendi aleyhine olabilir.[19]

Demekki başa gelen ve hoşa gitmeyen her şey insanın yanlış seçimi veya hatalı davranışı yüzünden meydana gelmez. Allah Teâlâ, insanı imtihan etmek veya rûhî bakımdan olgunlaştırmak için bazı olayları onun başına sarar. Fakat O hiç kimseye zerre kadar haksızlık etmez.[20]

 

Kadere inanan mutlu olur

Kadere iman eden kimse bütün varlığı ile Allah’a teslim olur. Allah’a teslim olan derin bir huzura kavuşur. “Allah ne yazdıysa başımıza o gelir” der;[21] olup biten hâdiseler onu asla rahatsız etmez.

Peygamber Efendimiz, genç sahâbîsi Abdullah ibni Abbas’a şu öğüdü vermişti:

“Yavrucuğum!

Bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsa, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilir.

Ve bütün ümmet sana zarar vermeye kalksa, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilir.

Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazdığı yazılar değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.”[22]

Bu paha biçilmez öğüdü Peygamberinin kendisine de verdiğini düşünen her mü’min, içinin ferahladığını hisseder.

Şayet başına istemediği bir olay gelirse, şöyle yapsaydım böyle olurdu, böyle yapsaydım şöyle olurdu diye hayıflanmaz. “Allah böyle uygun görüp yarattı. O her istediğini yaratır” diyerek Cenâb-ı Hakk’a bağlanır, şeytanın olumsuz etkilerine fırsat vermez.[23]

Sıkıntılara sabreder; Allah’ın takdirine teslim olur. Başına bir felâket gelince “Bizim bütün varlığımız Allah'ındır ve sonunda yine Ona döneceğiz” der.[24]

Bir kimse “Başıma gelmesini Allah’ın takdir ettiği bir şey mutlaka gerçekleşecektir. Allah’ın takdir etmediği bir şey de kesinlikle olmayacaktır” diye düşünmedikçe iyi bir mü’min olamaz. [25] Üstelik böyle düşünmek ona derin bir gönül huzuru verir.

 

 



[1] Tirmizî, Kader 10; İbni Mâce, Mukaddime 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 97; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), I, 404-405; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 87; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, I, 105.

[2] En’âm 6/102; Zümer 39/62

[3] Hicr 15/86

[4] En’âm 6/73

[5] Nisâ 4/79; Kasas 28/47; Şûrâ 42/30

[6] Nisâ 4/78.

[7] Müslim, Îmân 1; Ebû Dâvûd, Sünnet 17; Tirmizî, Îmân 4; Nesâî, Îmân 5; İbni Mâce, Mukaddime 9; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), I, 390-391, 398; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, I, 102-104.

[8] Hadîd 57/22

[9] Kamer 54/48, 49; Müslim, Kader 19; Tirmizî, Tefsîr 55; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 444

[10] Müslim, Kader18; Mâlik, Muvatta’, Kader, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 110; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), XIVi 17

[11] Buhârî, Cenâiz 82, Tefsîr 92/3-7, Edeb 120, Kader 4, Tevhîd 54; Müslim, Kader 6; Mâlik, Muvatta’, Kader 2

[12] Leyl 92/5-7

[13] Ankebût 29/69

[14] Mâide 5/16; Meryem 19/76; Muhammed 47/17

[15] Saf 61/5

[16] Leyl 92/8-10

[17] En’âm 6/149; Hûd 11/118; Secde 32/13

[18] En’âm 6/148

[19] Bakara 2/216.

[20] Nisâ 4/40.

[21] Tevbe 9/51

[22] Tirmizî, Kıyâmet 59; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 293, 307; Ebû Ya‘lâ, Müsned (Esed), IV, 430; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 623

[23] Müslim, Kader 34; İbni Mâce, Mukaddime 10, Zühd 14; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), XIII, 28-29

[24] Bakara 2/156

[25] Tirmizî, Kader 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 182-183; İbn Ebû Âsım, es-Sünne (Elbânî), I, 109-110; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), VI, 220, IX, 157; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, I, 58, VII, 197, 199

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.