Devir câhiliye devri. Adı üzerinde câhiliye. Câhiliye kelimesi “cehl” kökünden gelir. Cahil, cühela, cehalet hep bu kökten türemiştir. Barbar, zalim, medenî olmayan manalarını da içinde barındıran câhiliye kelimesiyle; insanların nefsî arzularına köle oldukları, ilahi kitaba uymayı reddettikleri zulüm, sömürü, ırkçılık gibi yaygın olan kötülüklerle beslenip ayakta duran bir sistem kurmaları kastedilmektedir.
Çağlardan câhiliye çağı, devirlerden câhiliye devri. Bu devrin içinde dönen bir câhiliye kadını. Üstelik hamile. Bir yük taşımakta, değeri biraz sonra belli olacak. Doğum başladı. Günler öncesinden kazılan derin bir kuyunun ağzına yaklaştı anne adayı. Baba bir yerlere saklanmış, haber beklemekteydi.“Ey baba adayı! Erkek dersem çık! Kız dersem gizlen!”Babalar çocuk olmuş saklambaç oynamaktaydılar hayatla. Binbir acıdan sonra ağlama sesiyle hayat buldu bebek, hayat buldu anne. Çocuk kızdı. Anne de kızdı. Sonra annenin hiddetten kızaran yüzü kapkara kesiliverdi. Hemcinsi olduğunu unutup, karardı kalbi. Tekmeleyiverdi bebeği kuyuya. Büyük bir sessizlik kapladı dünyayı. Baba “kız” denildiği için çıkamadı saklandığı yerden günlerce insan içine. Karanlıkta saklandığı için mi kara gözükmekteydi yüzü, yoksa kapkara olduğu için mi saklanmaktaydı, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki İslâmiyet öncesi Avrupa’da avlanan cadılar, Arabistan’da gömülmekteydi. Üstelik rahattı anne ve babalar. Diri diri toprağa gömdükleri kızları “Allah’ın kızları”olan meleklerin yanına gitmişti. Bu yüzden kızları gömmek iyi hasletlerdendi, iyi davranışlardandı, onlar için. Bu yüzden cinayet değildi, yaptıkları. Onlar kızlarını Allah’ın kızlarının yanına gönderiyorlardı, diri diri.
Doğar doğmaz öldürülemeyen kızlar da altı yaşında aynı işleme tabi tutuluyorlardı. Vicdanları rahattı ebeveynlerin. Kızı bir güzel süsleyip, en güzel elbisesini giydirip, evden “Attaya gidiyoruz.” diye çıkıyorlardı baba-kız. Daha önceden kazılmış derin bir çukurun yanına geldiklerinde baba, kızı çukura atıyordu. Kız attaya gidiyordu. Bilmediği görmediği bir yere. Üzerine atılan topraklar çocuğun haykırışlarını engelliyordu. Çocuk babasının, annesinin kalbine ulaşamamıştı ki burada sesini duyurabilsin? Toprak olmuş, taş olmuş kalpler sağırdı, kördü. Üstü toprakla dolan canavar kuyunun ağzı da toprakla örtülüp, düzeltildi. Artık ortada ne bir mezar, ne de çocuk vardı. Attaya gitmişti kızcağız. Bu yaptıklarının adı Arapçada “Mev’ûde” idi. Mev’ûde; diri diri toprağa gömmek, gizlemek demektir. Araplar arasında Mudar’dan; Temîm, Kinâne, Kays, Hüzeyl, Esed ve Kureyş; Rebîa’dan Bekir b. Vâil ve Kahtânîler’den Kinde ve Huzâa bu âdetin uygulandığı kabilelerden bazılarıdır.
Meşhur haniflerden Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, bu defa yetişememişti kıza. Kurtaramamıştı onu. O bazen diri diri gömülecek kızları babalarının elinden alıp besler, büyütürdü. Sonra tekrar babasına sunardı, büyütülmüş nazik bir beden olarak. Ama baba kabul etmeyebilirdi kızını, büyüse de. O zaman yine ona bakardı, bu hayırsever merhametli kişi. Görüldüğü gibi bu vahşete karşı çıkan merhametli kişiler ve kabileler de vardı. Yani tüm Arabistan veya tüm kabileler böyle vahşi değillerdi. Mesela Zeyd b. Amr b. Nüfeyl gibi; şair Ferezdak ‘ın dedesi Sa’saa b. Nâciye de hayatları karşılığında ikişer üçer deve vererek diri diri gömülmeye götürülen kızları kurtarmıştır. İkişer, üçer deve ve kurtarılan 360 kız çocuğu. Bu konuda şiirinde Ferezdak şöyle der: “Dedem ki kız çocuklarını gömenleri men ederek yaşattı, o zavallılar gömülmediler.”
Canilik! Vahşet! Bu kız evlatlarına yapılan korkunç eziyeti Yüce Mevlâ ifşa eder: “Onlardan birine kız çocuğu müjdesi verilince içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan (kavminden) gizlenmeye çalışır; onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! ” (Nahl 16/58-59)
Peki diri diri toprağa gömülen bu kız çocuklarının suçu neydi?
Suçlarından biri uğursuz olarak addedilmeleri. Uğursuzdular, çünkü bazılarının yüzlerinde, gözlerinde, vücutlarında sakatlık vardı. Ya topaldılar, ya kör, kötürüm, ya şaşıydılar, ya da kulaksız, ya da çolak. Bazılarının derilerinde alacalar, benekler, sedef gibi rahatsızlıklar vardı. Bu yüzdendi uğursuz sayılıp, öldürülmeleri… Bir de tanrılara kurban etmek için öldürülüyordu bu küçücük bedenler. Kurban edilenler arasında kız çocuğu da vardı, erkek çocuğu da.
Kız çocuklarının öldürülme nedenlerinden birini de Allah Teâlâ En’âm Sûresi 151. ayette şöyle açıklamakta:
“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veririz; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın.” Kabilenin veya ailenin ekonomik açıdan yetersiz olması öldürmeyi mazur gösteriyordu. Onlara göre, dünyaya gelen kız çocuğu kabileye bir yüktür. Küçükken doyurulacak bir boğaz, büyüyünce korunulacak bir namus. Oysa erkek çocuk, kabilede yükü omuzlayan, ekmek getiren, savaşandır. Güçlüdür, her şarta dayanır. Nazik değildir. Kıymetlidir. Bu tip düşünce, hiç de yabancı gelmiyor. Bazı yörelerde yapıla gelmekte olan erkek çocuk-kız çocuk ayrımı sanki câhiliyeden kalma bu düşünceyi hatırlattı bana. Sakın ola etrafımızda da câhiliyeden kalma birileri olmasın? Hele hele bir kız doğunca ortalığı kaplayıveren sessizlik. Anne babaların ağzını açmayan bıçak, bebeklerin boğazına saplanıvermiş gibidir. Bu sessizlik öyle yer etmiş ki toplumumuzda, sesli konuşma ve kahkahaların ardından bir an ortalık sessizleşiverirse insanlar birbirine: “kız doğdu” demezler mi? Bunun başkalarını nasıl etkilediğini bilmem. Ama ben bu yazdıklarımdan sonra iliklerime kadar ürperirim her halde. Sonra da itiraz ederim kızım gibi: Kız olmak suç mu?
Evet Suç. Suçları Avrupa’da yakılan kadınların suçlarıyla aynı. Kız olmak, geleceğin kadınları olmak. Ya da geleceğin fahişeleri, esirleri, köleleri olmak. Nasıl mı? Arap kabileleri birbirlerine haber vermeden savaş açarlar ve esir aldıkları kızları ya pazarlarda satarlar ya da kendileri cariye olarak kullanırlardı. Kızın babası fidye vererek kızını kurtarmak istediğinde kız serbest bırakılırdı. Kız da bir tercih yapmak zorunda kalırdı: Babasını mı yoksa efendisini mi tercih etmeli? Bu durum baba için büyük bir utanç vesilesi sayılıyordu. İşte böyle utanç verici bir duruma düşmemek için, bazı Arap kabileleri, kız çocuklarını daha küçükken öldürüyorlardı.
Kız çocuklarının öldürülmesinin sebeplerinden biri de kadınların toplumdaki utanç verici durumlarıydı. Çünkü kadınlara yapılan muamele çok kötüydü. Bu yüzden bazı aileler kızlarının cemiyetteki diğer kızların durumuna düşmelerini istemedikleri için onları küçük yaşta öldürüyorlardı. Üstelik toplumda bekâr erkeklerin sayısı artmış, fuhuş yaygınlaşmış, kadınlar da birden çok erkek ile evlenebilir hale gelmişlerdi. Kadınların çok erkekle olan birliktelikleri sonucu doğan çocuklarına evlendiği eşlerinden istediği birini baba olarak kabul etmeleri gibi olaylar, o kadınların mensup olduğu kabileler için büyük bir şerefsizlik sayılıyordu. Bu duruma engel olmak için de doğan kız çocuklarını öldürüyorlardı, kendilerini veya toplumdaki bu çirkinliği düzeltmek yerine.
Ahlakî çöküntüye uğramış olan bu insanlarda vicdan, merhamet, edep, hayâ da kalmamıştı. Bir Arap, borçlanıp arkadaşına borcunu ödeyemeyince, ya kendisi köle olur, ya da evdeki karısını ve kızını borca karşılık o arkadaşına vermek zorunda kalırdı. Alacaklı borca karşılık aldığı kadın ve kızdan sırf kendisi faydalanmaz, bir de kapılarında bayrak asılı olan o zamanların genelevi sayılan çadırlarda bu kızları çalıştırırlardı. Borcun kat be katını alıp, sonra kızları salıverirlerdi. Bu zillete düşmüş çok kabile ve insan vardı. İşte böyle utanç verici duruma düşmemek içindi kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleri.
Bir de Zühre b. Kilâb gibiler vardı zengin olmasına rağmen, kızını diri diri toprağa gömen. Suçu neydi o sabinin biliyor musunuz? Suçu, bu adamın doğan üç erkek çocuğunun da peş peşe ölmesi. Adam bu ölümlerden o çocukcağızı sorumlu tutarcasına, onu diri diri gömdü toprağa. Anlayacağınız insanlar kuralsız, kaidesiz, Allahsız, son derece özgür yaşamakta, onları denetleyen ne bir denetleyici, ne de bir vicdan olmayınca istediklerine hayat verip, istediklerini de diri diri hayattan alıyorlardı. Vahşice, vicdansızca!
İşin daha da acı yanı bu gömme işinde annelerin de rol alması babalar ile beraber. İşbirliği yapması erkeklerin cinayetine. Bu yüzden Allah, Peygamberimiz (sas)’e Mümtehine Sûresi 12. ayette:
Sahabeden bir kadın ayetteki gibi Hz. Peygamber’e gizli veya açık çocuklarını diri diri toprağa gömmemek ve onları öldürmemek şartıyla biat etmiştir. Bu kadın, açıkça gömme ile kastedilenin, herkesçe bilinen diri diri çocuğu gömme olayı olduğunu söylemiştir. Gizli gömmenin ne demek olduğu sorulunca da; “Gizli gömmek çocuğu bile bile düşürmektir.” demiştir. Bu rivayet de bize İslâm öncesinde hamile kadınların, sadece doğurduktan sonra değil, doğurmadan önce de çocuklarını öldürme girişiminde bulunabildiklerini göstermektedir. Bu durum bana kürtaj yaptıran kadınlarımızı hatırlattı. Şu soruyu kendime sormadan geçemedim. Tıbbî manası “kazımak” olan kürtaj ile istenmeyen çocukları yok etmek, acaba câhiliye dönemindeki kız çocuklarını diri diri toprağa gömmekle aynı değil midir? Ya da karnındaki çocuğu yok ettiren bir anne ile câhiliyedeki annenin yaptığının birbirinden farkı var mıdır? İkisi de vahşet değil midir? Evet vahşettir. Tek farkla, biri cahilî vahşet, diğeri modern vahşet!
Daha da vahşice olan bir uygulama da günümüz câhiliyesinden. Hindistan’da son 20 yılda on milyon kız çocuğu
ebeveynleri tarafından doğumdan önce veya doğduktan hemen sonra öldürülmüş. Biri kürtaj veya sezaryenle alınıp çocuğun hayatına son vermek suretiyle işlenen bir cinayet. Diğeri ise daha da vahşice. Doğan kız bebeklerin ağzına kum veya tütün doldurmak suretiyle öldürmek… Anne sütü için açılan küçücük ağza kum doldurmak! Câhiliyeden medeniyete mi gitmekteyiz, medeniyetten câhiliyeye mi?
Ortalık bir anda sessizleşti. Bir kız doğdu galiba! Müjde ebeveynler, saklambacı bırakın, çocuklar oynasın. Artık çıkın saklandığınız yerden bir kız doğdu, müjdeler olsun, müjdeler olsun ki, cennet muştusu geldi Hz. Muhammed (sas)’den: “Kim, ‘üç kız’ veya ‘üç kız kardeş’ veya ‘iki kız’ veya ‘iki kız kardeş’ yetiştirir, terbiye ve te’diplerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse, cenneti hak etmiştir.”
Şenlikler yapın erkek çocuk olunca yaptığınız gibi. Müjde kızınız oldu! Kalbinize gömdüğünüz kız sevgisini çıkarın oradan, gömmeyin bir daha ne kuma ne toprağa ne de kalbinize! Asırlar öncesinden seslenen Peygamberimiz (sas)’in müjdesine kulak verin.
“Kimin iki kızı olur da bunları öldürmez, alçaltmaz, erkek çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar.”
Ne o? Herkes neşeli, şenlik mi var yoksa bir kız mı doğdu şu anda!
——————————————————————————
KAYNAKLAR
v İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, c.I, İstanbul, Akçağ Yayınları, [t.y.], s.s.361-364
v Mehmet Ali Kapar, “Mev’ûde”, DİA, c.XXIX, Ankara:2004, s.s.491-492.
v Safa Demir, Kur’an Öncesinde ve Kur’an’da Kadının Annelik Konumu, [Tez, Yüksek Lisans, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007], s.s. 44-45, 112-117.
v Fatih Duman, İslâmiyet Öncesi Arap Folklorunun Kur’an’daki Yeri, [Tez, Yüksek Lisans, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006], s.s.21-23.
v Emel Aktaş, “Câhiliyede ve İslâm’da Kadının Durumu”, Mehir Dergisi, Yaz 1998, s.116.
Yeni yorum ekle