Selam kuşluk güneşim. İftar saatine yaklaştığımız bir demdeyim. Duhâ günün yükselmesiyse, tam tersi bir zamanda ve haldeyim. Son kez göz kırparken güneş dünyaya, yemin edilen sakin gecenin eteğindeyim.
Hz. Muhammed
Siyer Yazıları 14: Kasva
İsmim Kasva. Resûlullah Efendimiz’in bineğiyim. Tebliğinin muhatabı değilim elbette ama şefkat ve merhametinin en büyük tanığıyım. Yaradan, biz hayvanları mükellef kılmadıysa da başıboş bırakmadı. İnsanların adına içgüdü dediği sezilerimiz ile acıyı, sevinci, zikri, şükrü biz de biliriz.
Siyer Yazıları 13: Örümcek
Ben dışarıda taştan taşa çektiğim ağın sarmalında beklerken Allah Resûlü içeride, endişesi mağarayı saran Ebû Bekir’i tesellî ediyordu, “La tahzen! İnnellahe meanâ: Üzülme, Allah bizimle berâber.”
Siyer Yazıları 12: Esmâ
Gece güneşi, çöl yağmuru bekler. Benim ömrümün çoğu da Efendim’in müjdesindeki çifte kuşağı beklemekle geçti. Babam Ebû Bekir, kardeşim Aişe. Resûlü’m, Efendi’m, Peygamber’im Muhammed Mustafa (sav). Kendimi bildim bileli O’na hizmetteyim.
Siyer Yazıları 11: Habeşistan
Kıtaları aşan ve çağlar geçen bu çağrı, elbette benim göklerimde de yankılanıyor! Gurur duyuyorum Bilal’imle, hakka dâvet eden sesiyle ve gözü kara îmânıyla. “Köleler diyarı” anlamına gelen ismim yeni bir mânâya erişiyor artık. Hakk’a îman eden taşım, toprağım en büyük özgürlüğü tadıyor.
Efendimizle Bir Gün
Resûl-i Ekrem Efendimiz gecenin son üçte birine doğru, seher vaktinde, horoz sesiyle uyanırdı. Cihana bedel kara gözlerindeki uykuyu eliyle silerek doğrulur ve ‘Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O’dur’...
Siyer Yazıları 9: Tâif
Ben, kahraman bir şehir olamadım. Çok büyük bir utançla yıkıldı hayallerim, O’na atılan her taşla... Ama halkımın kendi rızâsıyla, savaşsız bir kabullenişle müslüman olma pâyesi; bir ömür yeter bana...
Siyer Yazıları 7: Mağara
Okuma yazma bilmeyen bir peygambere okumayı emreden bu din, senden daha fazlasını bekliyor: ruhu okumanı, kalbi okumanı, kâinatı okumanı... Gönlünü Kur’an’a mihmandar, Kur’an’a hâldaş, Kur’an’a sırdaş tutmanı... Ki o ilâhî kelâm içinde ruhu da kalbi de kâinatı da taşımakta.
Siyer Yazıları 6: Mekke
Issız, sessiz, yalnız bir toprak parçasıydım. Kuş uçmayıp kervan geçmediği gibi tek bir ot dahi bitmezdi üzerimde. Kimsenin yüzüne bakmayacağı çorak bir arâziydim. Ama Hikmet-i Hudâ, insanlar akın akın bana geliyorlar şimdi. Kilometrelerce ötelerden. Zahmetli yolculuklarla. Çocuk, genç, yaşlı demeden.
Siyer Yazıları 4: Ebvâ
Annesi ve dadısı ile birlikte, hiç görmediği babasının kabrini ziyârete giden bir çocuğun sevinci geçti önce topraklarımdan. Annesi hem kendi yerine hem de doyamadığı kocası yerine sarıyordu evlâdını. İki kere öpüyor, iki kere çekiyordu kokusunu içine. Oğlunu babası ile buluşturacağı için mutluydu.