Masalcı Zındık: Nadr b. Haris

Allah’ın dinini dünyaya hâkim kılmak için mücadele eden peygamberler; bozulmuş/uydurulmuş dinleri yaşayanları, kurulu düzenden faydalananları rahatsız etmiştir. Hz. Muhammed’in (s.a.s) çağrısı da Mekke’de yankılandığında şirk düzeninin temelleri sarsılmıştır.  Mekke’nin önde gelenleri; atalarının din, inanç ve geleneklerinin bir anda yok sayılmasını ve kötülenmesini hazmedememişlerdir. Güçlü olanlara ayrıcalıklar sağlayan düzenlerinin yerine, bütün dünyevî imtiyazları ortadan kaldıran Allah’ın dininin Mekke’de hâkim olmasına asla razı olamamışlardır.

Kureyş, çeşitli kabile ve gruplardan oluşuyordu. Bazı kabile ve gruplar, Hz. Muhammed (s.a.s.) ve dolayısıyla İslâm'a şiddetle muhalif olup düşmanlıkta her şeyi göze almışlardı. Abdüddâroğulları ve bu kabilenin liderlerinden Nadr b. Hâris bu konuda en önde gelenlerdendi.

Benî Abdüddâr

Abdüddâr, cahiliye döneminde Araplarca meşhur Dâr adlı putun kulu, kölesi anlamına gelir. Hz. Peygamber’in büyük dedesi Kusay vefat ettiğinde  Kâbe hizmetlerinden pek çoğunu; Daru’n-Nedve liderliğini, sancaktarlık ve hacıların su ihtiyacını karşılama (sikaye)  gibi vazifeleri büyük oğlu Abdüddâr’a bıraktı. Daha sonraki yıllarda Abdümenaf oğullarıyla Abdüddâr’ın oğulları arasında iktidar mücadelesi başladı. Bu mücadele sonucunda ellerindeki bazı yetkileri Abdümenaf oğullarına terk eden Abduddar oğulları Kâbe hizmetleri ve sancaktarlık vazifesini sürdürmeye devam etti.

Habeşistan’a yapılan ilk hicrete Abdüddâr oğullarından beş erkek ve bir kadın katılmıştır. Medine’ye öğretmen olarak gönderilen, Bedir ve Uhud savaşlarının sancaktarı Musab b. Umeyr de Abdüddâr oğullarındandır.

Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber Kâbe’nin anahtarını, her zaman kendi ellerinde kalmak üzere, bu aileden Osman b. Talha’ya teslim etmiştir.[2]

Nadr bin Haris[3]

Nadr, Rasulullah ile mücadele eden Kureyş’in ileri gelen liderlerinden birisi olup tam kimliği; Nadr b. Hâris b. Kelede b. Alkame b. Kelede b. Abd-i Menâf b. Abdu’d-Dâr b.Kussayy’dır.[4] Künyesi Ebû Kâid’dir.

Okuma yazma bilen ve etkili konuşan biriydi. Rasûlullah’ı şiddetle yalanlayan ve ashabına en acımasız şekilde eziyet ederek onu inciten, Kureyş içinde sözü dinlenen biriydi. Ayrıca Nadr, müşriklerin akıl hocalarından olup çok zeki ancak fesat bir adamdı. İbn Hişâm’ın onun hakkında kullanmış olduğu: “Nadr, Kureyş’in şeytanlarından birisi idi.” ifadesi bunun bir göstergesidir.[5] Çıkarları gereği yalan söylemeyi kendine âdet edinmiş bir liderdi. Câsiye Suresi’nin 7. ayetinde onun ne kadar yalancı birisi olduğu “effâk” kelimesiyle belirtilmiştir. İbn Hişâm, effâk’ın  “Kezzâb”(çok yalancı) manasına geldiğini belirtmektedir.[6] 

Nadr b. Hâris, ticaretle uğraşır ve çok seyahat ederdi. Bu seyahatleri sırasında uğradığı yerlerin âlimleriyle görüşüp bilgi edinirdi. Hîre'ye de gitmiş, orada Acem şahlarının hikâyelerini, Rüstem ve İsfendiyar'a ait birtakım hikâyeleri öğrenmişti. Acem kitapları okur, Hıristiyanlar ve Yahudilerle oturup kalkardı. Hîre'de, ud çalmayı ve Hîrelilerin şarkılarını öğrenmiş; bunları Mekkelilerden birçok kimseye de öğretmişti.

Nadr b. Hâris’in Peygamberimize (s.a.s.) ve İslâmiyet’e Karşı Tutumu

Nadr b. Hâris, Hz. Peygamber’in komşusuydu ve onu yakından tanıyordu. Kureyş, Allah Elçisi hakkında ne yapması gerektiğini tartışırken Nadr topluluğu şöyle uyarmıştı:

“Ey Kureyşliler! Başınıza öyle bir iş açılmıştır ki artık siz onun üstesinden gelemezsiniz. Muhammed henüz gencecik bir delikanlı iken sözce en doğrunuz, emanetçe en emininiz idi.  Siz  en çok ondan razıydınız. Saçlarına ak düştüğü ve size bu işle geldiği zaman ise ona sihirbaz dediniz. Hayır, o sihirbaz değildir. Zira biz sihirbazların ne yaptıklarını biliriz. Ona kâhin dediniz. Hayır, o kâhin değildir. Zira onların sözlerindeki secileri biliriz. Ona şair dediniz. O şair değildir, çünkü biz şiiri ve o sanatın inceliklerini biliriz. Sonra ona mecnun dediniz. Hayır, o mecnun değildir, çünkü biz mecnunları da biliriz. Onun ne karıştırması vardır ne de vesvesesi. Ey Kureyşliler, durumunuzu bir düşünün! Gerçekten başınıza büyük bir iş gelmiştir.”[7]

Nadr, sazı ve sözü, Hz. Peygamber’i ve onun dinini kötülemek için kullanmıştır. Başka topluluklardan edinmiş olduğu bilgilere güvenerek Hz. Peygamber ile münazaraya kalkışır ve Rasûlullah’a hakaret ederdi. O, öğrendiği hikâyeleri insanlara anlatarak İslâm’a girmelerini engellemeye çalışırdı.

Lehve’l-Hadis

“İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri (lehve’l-hadis) satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (Lokman 31/ 6)

Elmalılı Hamdi Yazır, lehve’l-hadis’i “insanı oyalayan, işinden alıkoyan sözler, asılsız hikâyeler, masallar, romanlar ve tarih kılıklı efsaneler” olarak tanımladıktan sonra bu ayetin iniş sebebinde şöyle denildiğini belirtiyor: Nadir b. Hâris ticaretle Faris’e (İran’a) gidiyor. Acemlerin hikâyelerini, efsane kitaplarını getiriyor ve bunları Kureyş’e okuyarak: “Muhammed, size Âd ve Semûd hikâyeleri söylüyor. Gelin ben size Rüstem’in, İsfendiyar’ın, Kisraların hikâyelerini anlatayım.” diyor ve bu şekilde birçoklarının Kur’ân dinlemesine engel oluyordu.[8] Nadr bin Hâris masallarla, şarkılarla, asılsız hikâyelerle halkı cezbedip oyalayarak ilâhî vahyi hafife almak istemektedir. Niyeti Kur’an dâvetini alaya almak, maskara etmek ve gülünç duruma düşürmektir. Kafasında Allah’ın diniyle savaşmak üzere bir taktik geliştirmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.) dini tebliğ için insanlarla her fırsatta konuşmuştur. Onlara Allah'ı anlatır, tek bir ilaha inanmaya davet eder, Kur'ân-ı Kerîm okur, önceki milletlerin ne tür azaplara uğradıklarını haber vererek kavmini bu kötü akıbetten sakındırırdı. Hz. Peygamber (s.a.s) o meclisten ayrılır ayrılmaz, Nadr b. Haris oraya gelir, insanlara şöyle seslenirdi: “Ey Kureyş cemaati! Vallahi, ben ondan daha güzel söylerim. Siz benim yanıma geliniz! Ben size onun anlattıklarından daha güzelini anlatırım.”

Bu sözlerinden sonra, Acem şahlarının, Rüstem ve İsfendiyar’ın hikâyelerini anlatır, “Muhammed benden ne ile daha güzel konuşurmuş? Ben anlattığım hikâyeleri nasıl başkalarından almışsam, o da bunları başkalarından yazıp almıştır!” der; “Hangimizin sözü daha güzel? Benimki mi, yoksa Muhammed'in ki mi?” diye sorardı.[9] Bu şekilde Hz. Peygamber’in de hikâye ve masal türünden haberler aktardığı izlenimini insanlara vermeye çalışırdı.

Aşağılık Bir Mücadele Tarzı

Nadr b. Hâris, İslamla mücadelesinde başarılı olabilmek için oyun ve eğlenceyi kullanırdı. Sırf bu iş için şarkıcı iki kadın köle satın almış ve insanları bu cariyelerle oyalamıştır. Cariyelere söylemiş olduğu sözler, mücadelesinin ne kadar ahlaksız olduğunun delilidir. Nadr b. Hâris, Hz. Peygamber bir insana hakkı anlatıp yanından ayrıldıktan sonra hemen kiraladığı bu kadınlardan birini görevlendirerek şöyle derdi: “Bu adama yedir, içir ve onu öyle eğlendir ki Muhammed’in telkinlerine uymasın.”

Bu teklif, Rasûl-i Ekrem’in insanlarda oluşturduğu ruhsal etkinin hemen ardından yapılması yönüyle, insanlara söylenilenler üzerinde aklıselim ile düşünmelerine fırsat vermemek için düzenlenmiş bir sabotajdır. Bu rivayetten de anlaşılıyor ki Nadr b. Hâris, Rasûlullah’ı âdeta bir gölge gibi takip etmektedir.[10]

Adım Adım Takip

Rasûlullah’ın (s.a.s) bir kimseyle ilgilendiğini gördüğünde hemen o adama gider, ya eski dinine döndürmeye çalışır veya atalarının dininde kalması için gayret sarf ederdi.          

Peygamberimiz (s.a.s.) Ebû Uhayha Saîd b. Âs'ın yanına uğrar, ona İslâmiyet’i anlatırdı. Ebû Uhayha, Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında “O, semadan konuşuyor!” demeye başlamıştı. Nadr b. Haris, Ebû Uhayha'nın yanına gidip: “İşittiğime göre; sen Muhammed'in sözlerini güzel buluyor, beğeniyormuşsun. Bu nasıl olur! O, ilahlara dil uzatıyor! Baba ve atalarımızın cehennemde olduklarını söylüyor! Kendisine tâbi olmayanları azapla tehdit ediyor!” dedi. Bunun üzerine, Ebû Uhayha, Peygamberimize (s.a.s.) düşman kesildi. Peygamberimizi (s.a.s.) ve tebliğ ettiklerini kötülemeye “Doğrusu, biz bunun getirdiklerinin bir benzerini daha işitmedik! Böylesi ne Yahudilikte, ne de Hıristiyanlıkta var!” demeye başladı.[11]

Esatîru’l-Evvelîn

Kur’an’ı Hz. Peygamber’in uydurduğunu, bu konuda başkalarının da kendisine yardım ettiğini öne süren inkârcılar, çok defa Kur’an’ın tamamına, bazen de insanların ahirette diriltilecekleri haberine “eskilerin efsaneleri” nazarıyla bakmışlardır. Kur’ân-ı Kerim’de “أساطير الأولين” “Öncekilerin masalları” cümlesinin fikir babalarından birisi Nadr b. Hâris’tir. Nadr, Hz. Peygamber’in geçmiş ümmetlerden verdiği haberleri “Evvelkilerin masalları” diyerek alaya alırdı. İbn Hişâm’ın İbn Abbas’tan rivayet ettiği bilgiye göre Kur’ân- ı Kerim’de içinde “Esâtîr” kelimesinin geçtiği her ayet, Nadr İbn Hâris hakkında nazil olmuştur.[12]

Ebû Süfyân, Velîd b. Mugīre, Ebû Cehil, Utbe b. Rebîa ve Nadr b. Hâris’ten oluşan bir grup müşrik, Kur’an okumakta olan Hz. Peygamber’i gizlice dinlemeye gitmişler, eski dinî inançlar konusunda bilgi sahibi olduğu kabul edilen Nadr’a Hz. Peygamber’in ne okuduğu sorulmuş, o da, “Ne dediğini anlayamıyorum, fakat galiba benim size dediğim gibi geçmiş milletlerin efsanelerinden bahsediyor.” cevabını vermiştir.[13]

Kur’ân- ı Kerim’e baktığımızda dokuz yerde “Esâtîr” kelimesi geçmektedir. Bu ayetler şunlardır: En’am Suresi 25. ayet, Enfal Suresi 31. ayet, Nahl Suresi 24. ayet, Mü’minun Suresi 83. ayet, Furkan Suresi 5. ayet, Neml Suresi 68. ayet, Ahkaf Suresi 17. ayet, Kalem Suresi 15. ayet, Mütaffifin  Suresi 13. ayet.

Kur’an Ona Yazdırılıyor

Nadr b. Haris Kur’an’ın kaynağı hakkında şüphe oluşturmak istiyordu. Hz. Muhammed’in başkalarından yardım aldığını iddia ediyor ve şöyle diyordu: “O, getirdiği kitap üzerinde, ancak, Esved b. Muttalib'in kölesi Cebr ile Şeybe veya Utbe b. Rebia'nın kölesi Addas'ın ve daha başkalarının yardımını görüyor!” diyordu. Kur’an, bu isnat ve iftirayı da şöyle reddeder:

“Şüphesiz biz onların: Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor, dediklerini biliyoruz. Kendisine nispet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır.”[14]

Yahudiler ile İşbirliği

Kureyşliler, Nadr b. Haris ve Ukbe b. Ebî Muayt'ı Medine'ye Yahudi hahamlarının yanına göndererek şöyle dediler: “Onlara Muhammed hakkında bazı şeyler sorun, onun niteliklerini ve söylediklerini anlatın. Çünkü Yahudiler kendilerine kitap gönderilen ilk toplumdurlar ve onlar, peygamberler hakkında bizim bilmediğimiz bilgilere sahiptirler.” Bunun üzerine bu şahıslar çıkıp Medine'ye gittiler.

Orada Hz. Peygamber’in durumunu, onun çok iddialı sözler söylediğini anlattılar ve sözlerinden bir kısmını aktardılar. Bunun üzerine Yahudi âlimleri, “Siz ona şu üç şeyi sorun. Eğer cevap verebilirse gerçekten gönderilmiş bir peygamberdir, ona tâbi olun; eğer cevap veremezse yalancıdır.” dediler. Sorulacak üç soru Ashâb-ı Kehf, Zülkarneyn ve ruh ile alâkalıydı. Nadr ile Ukbe, Mekke’ye döndüklerinde müşriklerden bir grupla birlikte Rasûl-i Ekrem’in yanına giderek Yahudi âlimlerinin sorularını sordular. Hz. Peygamber, “Size yarın cevap vereceğim.” dediyse de beklediği vahiy gecikti. Nadr b. Hâris ve diğerleri, “Muhammed sorduğumuz sorulara cevap veremedi.” diye propaganda yapmaya başladılar; ancak uzunca bir süre sonra Kehf Suresi nâzil oldu.[15]

Hz. Peygamber’i Öldürme Girişimi

Kaynaklarda gördüğümüz kadarıyla Nadr b. Hâris, sözlü sataşmalarla yetinmeyerek Hacûn yokuşunda Hz. Peygamber’i öldürmek için ona saldırmış ama buna muvaffak olamamıştır.[16] Ayrıca Daru’n-Nedve’de Hz. Muhammed’in öldürülmesi kararını alanlar ve gece evi kuşatıp bu işin gerçekleşmesi için çaba sarf edenler arasında Nadr b. Hâris de vardır.

Bedir Savaşı

Nadr b. Hâris, İslâm’a karşı yapılan her faaliyette başı çekerdi. Bedir Savaşı’nda savaşa gelmek istemeyen müşrikleri korkaklıkla suçlayarak orduya katılmaya ikna etmişti. O, Müşrik ordusunun sancaktarlığını yapan üç kişiden birisidir. Kureyş’in zenginleri her gün sırayla 10’ar deve keserek ordunun karnını doyururlardı. Nadr da bunlardan biriydi.

Bedir Savaşı’nda müşrik liderlerin çoğu ölmüş bazıları da esir alınmıştı. Nadr b. Hâris de bu esirlerin içerisindeydi. Hz. Peygamber, onu görünce uzun bir süre ona baktı. Bu bakıştan geçmişte ona ve Müslümanlara yaptığı eziyetleri hatırlayan Nadr, yanındaki arkadaşına: “Muhammed vallahi, beni öldürecek! O bana öldürecek gibi baktı.” diyerek endişesini ifade etti. Akıbetinin iyi olmayacağını anlayan Nadr, aracılar aramaya başladı. En yakın olarak gördüğü akrabası Mus’ab b. Umeyr’e gelerek Hz. Peygamberle konuşmasını ve diğer esirlere ne yapılıyorsa kendisine de aynısının yapılmasını istedi.

Mus’ab b. Umeyr Allah’ın Kitabı ve Rasûlü hakkında söylediği sözleri hatırlattı ve  ”Rasûlullah’ın ashâbına çok eziyet ederdin.” Diyerek kendisine yardım etmeyeceğini söyledi. Nadr, bu tepkiye karşılık: “Vallahi! Şayet Kureyş seni esir alsaydı, ben seni sağ olduğum müddetçe Kureyş’e öldürtmezdim.” diyerek Mus’ab’a sitem etti. Bunun üzerine Mus’ab: “Allah’a yemin olsun ki doğru söylediğine eminim. Ancak ben, senin gibi değilim.  İslâm, aramızdaki sorumluluk (akrabalık) bağını kesmiştir.” demek suretiyle ona yardım edemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koydu.[17] Hz. Peygamber, Bedir dönüşü Safrâ mevkiine geldiklerinde Hz. Ali’ye onun öldürülmesini emretti.

 




[1] Kādî İyâz, Hz. Peygamber’e dil uzatan kimseyi de zındık sayar (eş-Şifâ, II, 549-551).

[2] Ahmet Lütfi Kazancı, Abdüddâr (Benî Abdüddâr) , DİA, I , 177.

[3] Nadr Bin Haris hakkında bilgi için bakınız: Veysel AKTÜRK, Hz. Peygamber Döneminde Öldürülmeleri Emredilenler ve Öldürülme Nedenleri, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens., sayfa 28-37;  İrfan Aycan, Nadr b. Hâris, DİA, c.32, s.280-281.

[4] İbn Hişâm, es-Sîre, I, 229.

[5] İbn Hişâm, es-Sîre, I, 230.

[6] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/220.

[7] İbn Hişâm, es-Sîre, I, 229-230.

[8] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 296.

[9] İbn Hişam, Sîre, l, 383-384.

[10] Asım Uysal, Kelime-i Tevhid Uğrunda Peygamberimize ve Ashâbına Yapılan İşkenceler, s,153-154.

[11]Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, I, 140-141.

[12] İbn Hişâm, es-Sîre, I, 230.

[13] Fahreddin er-Râzî, XII, 185, 188

[14] Nahl Suresi 16/103.

[15] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, I, 321-322.

[16]M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, IV, s, 162.

[17] Vâkıdî, el-Meğâzî, I, s.107.

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.