Zehra ÖGE -
10. sınıf öğrencisi
Kızgın kumların topuğumu yaktığı bir yerdeyim. Etrafta kum tepeleri… Susuyorum, yüreğim parçalanırcasına susuyorum… Gözlerimde bir perde. Kanıyorum bir serabın güzelliğine… Yürüyorum, yürüyorum topuklarım delinircesine. Yanı başımda ırmaklar, nehirler… Kalkmıyor gözlerimdeki perde, yolumu bulamıyorum.
Nurani bir aydınlık doğuyor zifiri karanlık yüreğime. Gecemi yırtan bir aydınlık… Bir âmânın ışığına kavuşurcasına kavuşuyorum ışığa. Yine bir ışık kamaştırıyor gözlerimi. Karşımdaki, cahiliye karanlığını nuruyla aydınlatan Hz. Muhammed (s.a.s)… Aydınlık aniden kayboluyor. Bir âmâ gibi dönüp duruyorum etrafımda. Güneşimi arıyorum. Yüreğimdeki dolambaçlı yolların her bir köşesi çıkmaz sokak. Sessizliğin uğuldadığı tariflere sığmaz yanıcı bir boşluk. Tepedeki güneş yetmiyor nefsimin karanlığını silmeye, tepedeki aydınlık yetmiyor nefis batağımdaki putları yıkmaya. Gücü yok kalbimin, bir gün atmayı bırakacak, gücü yok dermansız ellerimin, bir gün yazmayı bırakacak, gücü yok kelimelerin onlar da bir gün tükenecek.
Sen gittin ya, yâ Rasûlallah elimde anlamını yitirmiş geceden başka bir şey yok. Dibi görünmeyen bir okyanusun derinlerindeyim. Bir liman arıyorum, seni arıyorum Ya Rasulullah! Seni bir daha nerede bulacağım? Gülümseyen bir çocuğun gözlerinde mi yoksa ışıklarını cömertçe dağıtan güneşte mi?
Yeni yorum ekle