Sahâbeden Ebû Ümâme el-Bâhilî radıyallahu anh anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.v) bir keresinde bize bir konuşma yaptı. Konuşmanın çoğunu, Deccâli anlatan ve bizi ondan sakındıran ifadeler oluşturdu. Söylediklerinin bir bölümü şöyle idi:
"Allah Teâlâ’nın, Âdem’in (a.s) zürriyetini yarattığı andan beri yeryüzünde Deccâlin fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır. Allah’ın gönderdiği her peygamber, ümmetini Deccâlin fitnesinden sakındırdı. Ben peygamberlerin sonuncusuyum, siz de ümmetlerin sonuncususunuz. Deccâl mutlaka sizin döneminizde çıkacaktır. Eğer o, ben aranızda iken çıkarsa her Müslüman için onu ben yenip defederim. Şayet benden sonra çıkarsa herkes kendi nefsini savunur. Allah, her Müslümanın koruyucusu ve yardımcısıdır.
Şüphesiz Deccâl, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağa sola bozgunculuk saçacaktır. Ey Allah’ın kulları! Artık dinde sebat edin. Şimdi ben onu size öyle tanıtacağım ki hiçbir peygamber onu bu şekilde ayrıntılı olarak tanıtmamıştır.
O önce, “Ben peygamberim” diyecek. Oysa benden sonra peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak, “Ben Rabbinizim” diyecek. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz. Deccâl, bir gözü kör bir varlıktır. Oysa Rabbiniz için böyle bir körlük söz konusu değildir. Deccâl’in iki gözünün arasında “kâfir” yazılıdır. Onu, okuyup yazması olsun olmasın, her mümin okur. Beraberinde bir cennet ve bir cehennemin bulunması da onun fitnelerindendir. Aslında cenneti cehennem, cehennemi de cennettir. Artık kim onun cehenneminin belasına uğrarsa Allah’tan yardım dilesin ve Kehf sûresinin ilk ayetlerini okusun. Nemrûd’un yaktığı ateş İbrahim’e (a.s) nasıl olduysa bu ateş de o kimseye aynı şekilde serinlik ve selâmet olsun.
Onun bir fitnesi de şudur: Bir bedevîye, “Söyle bakalım. Eğer ben senin anneni ve babanı diriltirsem, senin rabbin olduğuma şahitlik eder misin?” diyecek. Bedevî de “evet” karşılığını verecek. Bunun üzerine iki şeytan onun anne ve babasının suretinde ona görünecek ve “Yavrucuğum! Ona tâbi ol. Çünkü o senin rabbindir” diyecek.
Onun bir diğer fitnesi de şudur: Bir kişiye musallat kılınacak ve onu öldürüp testereyle biçecek. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere) atılacak. Sonra Deccâl orada bulunanlara, “Şu kuluma bakın. Şimdi ben onu dirilteceğim, sonra benden başka bir Rabb’inin olduğunu söyleyecek” diyecek. Sonra Allah o kişiyi diriltecek. Deccâl o kişiye, “Senin Rabb’in kimdir?” diye soracak, o da, “Rabbim Allah’tır; sen de Allah’ın düşmanı Deccâlsin. Allah’a yemin ederim ki hiçbir zaman bugünkü kadar senin hakkında güçlü basiret sahibi olmadım” diyecek.
Deccâlin buluta yağmur yağdırmasını emretmesi, bulutun da bu emir üzerine yağmur yağdırması ve Deccâlin yere bitki bitirmesini emredip, yerin de bitki bitirmesi onun fitnesindendir.
Deccâlin bir fitnesi de bir kabileye uğraması, o kabilenin kendisini yalanlaması, bunun sonucunda da onların tüm hayvan sürülerinin helâk olmasıdır.
Onun bir başka fitnesi de şudur: O bir kavme uğrayacak ve onlar kendisini tasdik edecek. Sonra o, buluta yağmur yağdırmasını emredecek, bulut da bu emir üzerine yağmur yağdıracak. O, yere bitki bitirmesini emredecek, yer de bu emir üzerine bitki bitirecek. Nihayet o kavmin küçükbaş ve büyükbaş hayvanları o gün her zamankinden semiz, yapılı, karınları en şişkin ve memeleri sütle en dolgun olarak akşam vakti otlaktan dönecek.
Mekke ve Medine hariç, yeryüzünde Deccâlin ayak basmadığı ve hükümran olmadığı hiçbir yer kalmayacak. O, Mekke ve Medine’ye, yollarının hangisinden varmak istese, melekler mutlaka yalın kılıç karşısına çıkacak (ve kendisini geri çevirecek). Nihayet o, Zurayb-i Ahmer (kırmızı küçük dağ) yanına, kıraç, tuzlu, çorak arazinin bitim noktasının yanına inecek. Sonra Medine, sakinleriyle birlikte üç kere sallanacak. Bunun üzerine (Medine’de bulunan) münafık erkek ve kadınlardan hiç kimse kalmayacak şekilde onun yanına gidecek. Böylece demirci körüğünün, demirin kirini-pasını giderip attığı gibi Medine de pisliği dışına atacak ve o güne “kurtuluş günü” denecek.
Sözün burasında Ümmü Şerîk (r.anhâ), “Ey Allah’ın Rasûlü! O gün Araplar nerede olacak” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Araplar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beytü’l-Makdis’te bulunacaktır. Önderleri de salih bir kimsedir. Sonra önderleri öne geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada, sabah vakti İsa b. Meryem oraya inecek. İsa’nın (a.s) öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam geri geri yürümeye başlayacak. Fakat İsa (a.s) elini onun omuzları arasına koyarak, “Öne geç de namazı kıldır. Çünkü kıyamet senin için getirildi” diyecek. Bunun üzerine imam onlara namaz kıldıracak.
Namazı bitirince İsa (a.s), “Kapıyı açın” diyecek ve kapı açılacak. Kapının önünde Deccâl, beraberinde yetmiş bin Yahudi olduğu halde bulunacak. Hepsi süslü kılıç kuşanmış, yeşil şallı olacak. Deccâl, İsa’ya (a.s) bakınca, tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacak. İsa da (a.s) ona, “Sana öyle bir darbem var ki ondan kurtulamayacaksın” diyecek ve (o bölgedeki bir yer olan) Lüdd’ün doğu kapısı yanında yetişip onu öldürecek.
Allah (bundan sonra) Yahudileri de hezimete uğratacak. Artık Allah’ın yarattığı mahlûkattan, arkasında bir Yahudinin saklanıp da Allah’ın konuşturmayacağı hiçbir şey kalmayacak. “Ey Allah’ın Müslüman kulu! İşte bu bir Yahudidir. Gel de onu öldür” demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne de bir hayvan olacak.
Deccâlin hükümranlık dönemi kırk yıldır. Bir yılı yarım yıl gibi ve bir yılı bir ay gibidir. Ayı da bir hafta gibidir. Ve kalan günleri kıvılcım gibidir (hızlı geçici).
Biriniz o günlerde sabahleyin Medine’nin kapısı yanında olur da Medine’nin diğer kapısına akşama kadar varamaz.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Deccâl konusundaki konuşması esnasında sorulan,
- Ey Allah’ın Rasûlü! O kısa günlerde nasıl namaz kılacağız, sorusuna cevaben şöyle buyurdu:
- Namazı şu uzun günlerde takdir (hesap) ettiğiniz gibi, o kısa günlerde de öylece takdir edersiniz.
Sonra konuşmasına şöyle devam etti:
İsa b. Meryem, benim ümmetim içinde adaletli bir hâkim ve âdil bir imam (yönetici) olacak; haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. Cizyeyi kaldıracak ve (zekât verilecek fakir kalmayacağı için) zekâtı terk edecektir. Artık ne koyun, keçi, sığır sürüsü ne de deve sürüsü üzerine zekât memuru çalıştırılacaktır. Düşmanlık ve kin de kaldırılacaktır. Zehirli olan her hayvanın zehiri de sökülüp alınacaktır. Hatta küçük oğlan çocuğu elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Küçük kız çocuğu da aslanı kaçmaya zorlayacak ve aslan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun ve keçi sürüsü içinde sürünün (koruyucu ve uysal) köpeği gibi olacaktır. Su kabı ile dolduğu gibi, barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını bırakacaktır. (silah ve diğer savaş malzemeleri terk edilecektir) Kureyş kabilesinden hükümdarlığı alınacaktır. Yeryüzü gümüş sofrası gibi olup Âdem’in ahdi ile bitkisini bitirecektir. Hatta bir üzüm salkımı üzerinde bir grup insan toplanacak da o salkım onların hepsini doyuracak; bir nar üzerinde bir grup insan toplanacak ve o nar onların hepsini doyuracaktır. Öküz şu kadar (üstün değerdeki) mala, at ise birkaç (değersiz) dirhemciğe tekabül edecektir.
Sahabiler,
- Ey Allah’ın Rasûlü! (O zaman) atı ucuzlatan nedir, diye sordu. Rasûlullah (s.a.s),
(O zaman) savaş için ata ebedî olarak binilmeyecektir (çünkü hiç savaş olmayacaktır), buyurdu.
- Öküzün fiyatını pahalılaştıran nedir, diye soruldu. Buyurdu ki:
Toprağın tamamı sürülecektir. Deccâlin çıkmasından önce (kıtlığı) şiddetli üç yıl olacak ve o yıllarda insanların başına büyük bir açlık (felaketi) gelecek. Allah, birinci yıl buluta, yağmurunun üçte birini ve yere de bitkisinin üçte birini tutmasını emredecektir. Sonra ikinci yıl buluta emredecek ve bulut, yağmurunun üçte ikisini tutacak; yere emredecek ve yer de bitkisinin üçte ikisini tutacaktır. Sonra üçüncü yıl buluta emredecek ve bulut, yağmurunun tamamını tutacak ve artık bir damla yağmur yağmayacak. Yere de emredecek ve yer de bitkisinin tamamını tutacak; artık yeşillik diye bir şey bitirmeyecek. Çift tırnaklı (geviş getiren) hiçbir hayvan kalmayacak, Allah’ın, yaşamasını dilediği hayvanlar hariç, hepsi helâk olacak.
- O zaman insanları yaşatan (azık) nedir, diye sordular. Şöyle cevap verdi:
Tehlil (lâ ilâhe illallah), tesbih (sübhânallah) ve tahmid (elhamdülillâh). Bu zikirler insanlara yemek yerine geçirilecektir.[1]
Yeni yorum ekle