Bu Ümmetin Annesi: Hz. Hatice (r.anha)
عَن عَلِيّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ يَقُولُ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلّىٰ اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ
" خَيْرُ نِسَائِهَا مَرْيَمُ ابْنَةُ عِمْرَانَ، وَخَيْرُ نِسَائِهَا خَدِيجَةُ ".
Hz. Ali radıyallâhu anh, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini ifade etmektedir:
“Kendi zamanındaki yeryüzü kadınlarının en hayırlısı İmran’ın kızı Meryem’dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatice’dir.”
(Buhârî, Enbiyâ: 47 ; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe: 69.)
O bizim annemizdi. Bu ümmetin annesi... Sevgililer Sevgilisinin sevgili eşi. “Onun eşleri, onların anneleridir.”[1]buyruğunun yücelttiği ilk kişi. O, Allah’ın Habîbi’nin dünyada en çok sevdiği üç şeyden birinin asr-ı saadet aynasında yansıyan en mükemmel ifadesi.[2] Allah’ın dininde Cennet, bir kişinin bile annesi olanların ayakları altına serilmişken bütün ümmetin anneliğine lâyık görülene bilmem ki ne demeli! Sanırım Sevgili Efendimizin onu bu ümmetin kadınlarının en üstünü olarak nitelemesini hatırlarsak onun Allah katındaki yüce makamını tahmin edebiliriz belki.
Güneşin Sığındığı Gölge
Hz. Hatice annemiz (r.anhâ), Peygamber Efendimizin (s.a.s) dünya hayatındaki ikinci sığınağıydı. İlk sığınağı, çocukluğunda kendisine kucak açarak yetimliğin ve öksüzlüğün mahzunluğunu bir nebze olsun unutturan Ebû Talib ailesiydi. Bu ailede amcası Ebû Talib ve onun hanımı Fâtıma Hâtun O’na öyle iyi davranmışlardı ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) hayatı boyunca onları hep hayırla yâd etti.[3]
İkinci olarak gençlik devresiyle Peygamberlik döneminin fırtınalı zamanlarında sevgili eşi Hz. Hatice (r.anhâ) Onun için bir huzur limanı, saadet sığınağı oldu. Özellikle İslâmî tebliğin ilk zamanlarında Hz. Muhammed aleyhisselâm’ın korku ve endişelerden kurtulmasında, dikenler ve tuzaklarla dolu davet yolunda metanetle, sabırla yürümesinde Hz. Hatice (r.anhâ), Peygamberimizin en büyük destekçisiydi.
İlk vahiy geldiğinde Efendimiz aleyhisselâm korkuya kapılmış neye uğradığını bilememişti. Hira Mağarası’ndan koşarak evine sığındığında şiddetli fırtınaya yakalanmış birisi gibi titriyor, üşüyor ve “Beni örtün!” diyordu. Hiç üstelemeden Ona örtüler getiren Hz. Hatice (r.anhâ), yapıcı tavırları ve teselli eden sözleriyle Sevgili eşinin gönlündeki fırtınaları dindirmiş, âdeta ılık bahar meltemleri estirmişti. O gün, Rasûlullah (s.a.s) meydana gelen hâdiseyi ona haber vererek: “Kendimden korktum.”dediğinde Hz. Hatice (r.anhâ) Ona: “Öyle deme; Allah'a yemin ederim ki, Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağırlarsın, hak yolunda meydana gelen olaylarda halka yardım edersin.” demiş; sonra da O’nu iyice yatışması için bilgin bir zât olan amcaoğlu Varaka b. Nevfel’e götürmüştü.[4]
Hz. Hatice binti Huveylid (r.anhâ) O’na iman etti.Allah’tan getirdiği şeyleri tasdik etti. Görevinde O’nun yardımcısı oldu. O Allah’a ve Rasûlü’ne iman edip Rasûl’ün Allah’tan getirdiği şeyleri doğrulayan ilk kimseydi. Allah, onunla Elçisi’nin işlerini kolaylaştırıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hayatı boyunca ondan inkâr ve yalanlama sözü ile Kendisini üzecek türden hoşuna gitmeyecek hiçbir şey işitmedi. Bilakis Hatice, Efendimizin dışarıdaki alay, hakaret ve işkence ortamından her eve gelişinde sebatını arttırmak, davet yükünü hafifletmek, Onu tasdik etmek ve insanlara karşı vazifesini kolaylaştırmak için O’nu teselli edip destekliyor ve böylece sıkıntısını gideriyordu.[5]
Hz. Hatice (r.anhâ), İslâmî davetin en zorlu günlerinde Rasûlullah aleyhisselâm ve henüz küçük bir çocuk olan Hz. Ali (r.a) ile birlikte Kâbe’de ibadet ediyor ve bu haliyle müşriklere meydan okuyordu. Bu günlerde yeryüzünde onlardan başka Allah’a ibadet eden bulunmuyordu. Hz. Hatice annemizi Kâbe’de ibadet ederken gören Hz. Abdullah b. Mes’ûd (r.a), onun daha tesettürün emredilmediği o günlerde örtülere iyice sarınarak güzelliğini gizlemiş olduğunu söylemiştir.[6] Bu durum onun tesettür konusunda basiretinin enginliğini gösterir. Ayrıca iffetini kale gibi koruma konusunda Hz. Meryem[7] ile benzerliğinin de işareti sayılabilir. Hem zaten o, üstün iffeti sebebiyle İslâmiyet’ten önce de “Tâhire: Tertemiz kadın” lakabıyla anılırdı.[8]
Allah’ın Selâm Ettiği En Faziletli Kadın: HATİCETÜ’L-KÜBRÂ
“Kübrâ” Arapçada “en büyük” demektir. Yeryüzü kadınlarının faziletçe en büyüğünü anlatmak için Hz. Hatice annemize lakap olmuştur.
Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in dilinde kadınlar arasında kemâle ermiş dört kişiden biridir: “Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise İmran’ın kızı Meryem, Firavun’un hanımı Âsiye, Huveylid’in kızı Hatice ve Muhammed’in kızı Fâtımâ’dan başka kemâle eren yoktur. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü ise tirid (isimli et yemeğinin) diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.”[9] Yine Efendimiz aleyhisselâm’ın Müslümanlara örnek olarak gösterdiği kadınlar arasında Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz de vardır: “Dünya kadınları arasında İmran’ın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fâtımâ ve Firavun’un hanımı Âsiye örnek olarak yeter.”[10]
Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz Yüce Allah’ın husûsî selâmına mazhar olmuş en müstesnâ kadındır. Şöyle ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) Hira Dağında iken Cebrail, Peygamberimize gelmiş ve “Yâ Rasûlallah! İşte şu Hatice'dir. Sana doğru geliyor. Yanında bir kap var, içinde katık yâhud yiyecek şey yâhud şerbet var. Hatîce sana geldiğinde ona Rabb'inden ve benden selâm söyle! Ve cennette inciden yapılmış bir sarayla müjdele ki, onun içinde gürültü patırtı yok, çalışmak çabalamak da yok!”[11]buyurmuştur. Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz o kadar fedakâr bir insandı ki her işini hizmetçilere gördürebilecek kadar zengin olmasına rağmen Sevgili eşi için elinde yemek kaplarıyla kilometrelerce yürüyerek Hira’ya gidip geliyor; çocuklarının gürültü patırtılarına ve ev işlerinin ağırlığına yüksünmeden katlanıyordu.
Hz. Selman (ra)’ın bildirdiğine göre, Firavunun hanımı Hz Âsiye, Musa aleyhisselâm’a iman edince Firavun ona çöl güneşiyle işkence etmeye başladı. İşkenceciler çekilince melekler onu kanatlarıyla gölgelendiriyordu. Bu sırada o, Cennet’teki evini görüyordu.[12]Belki de bu kerâmet onun dünya sarayında kraliçe olmayı reddedip âhiretin Cennet’ini arzuladığı,“Rabbim, bana katında Cennet’te bir ev yap!”[13] duasının cevabıydı. Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz de tıpkı onun gibi dünyanın konforuna ve zenginliğine itibar etmeyip birçok zahmetlere katlandığı için Cennet’te inciden bir köşkle müjdelenmişti. Elbette bu iki mübarek hanımın tercihinde rol oynayan en etkili dinamik sarsılmaz imanlarıydı. Müslüman kadınlara önder ve örnek olarak gösterilen hanımların dünyayı ellerinin tersiyle itmelerine karşılık bu günün sözüm ona dindar(!) bazı kadınlarının tek gayelerinin saray gibi evlerde oturmak ve dünyanın bütün nimetlerinden istifade etmek olması ne kadar acıdır!
Hz.Hatice’nin Büyüklük Sırrı
Hz. Hatice annemizi Allah katında bu kadar yüksek dereceye ulaştıran sır acaba neydi? Elbette ki bu sır onun dağlar kadar büyük imanında ve iman kervanında Müslüman kadınların öncüsü oluşunda gizliydi. O öyle bir iman etmişti ki bu imanda şüphenin zerresi bile yoktu. İlk oğlu Kâsım daha emzikli bir bebekken vefat ettiğinde gösterdiği destansı tavır göz kamaştırıcıydı:
Emzirdiği yavrusunu kaybeden acılı anne Efendimiz aleyhisselâm’a gelerek, “Ya Rasûlallâh! (Göğsüm) Kâsım’ın sütüyle dolup taşıyor. Keşke süt emme süresini tamamlayana kadar olsun yaşasaydı.” demişti. Peygamber Efendimiz (s.a.s):“O süt devresini cennette tamamlayacaktır.” buyurunca:“Keşke bunu (kesin bir bilgiyle) bilseydim ya Rasûlallah! O zaman onun acısına sabretmem kolaylaşırdı.”deyiverdi. (Onun bu talebi, İbrahim aleyhisselâm’ın isteğine benziyordu.)[14] Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “İstersen Allâh’a duâ edeyim de sana onun sesini işittireyim.” buyurdu. İşte bu noktada Hz. Hatice (r.anhâ) annemizin muhteşem imanı devreye girdi ve hemen hemen hiçbir annenin geri çeviremeyeceği bu teklifi, “Hayır, yâ Rasûlallâh! Ben Allâh ve Rasûlü’nü tasdîk ediyorum.” diyerek reddetti.[15]
Hz. Hatice (r.anhâ) annemizin Cennet yolcularının en önünde olması, onun bu yola çıkan ilk Müslüman kadın olmasının tabi bir sonucuydu. Çünkü İslâm dinindeki bir prensibe göre, iyi bir çığır açan kimse kendi sevabıyla birlikte o konuda kendisini takip edenlerin sevabından da pay alıyordu. Elbette ki bu durum kötü çığır açanlara yazılacak günah için de geçerliydi.[16] Hz. Hatice annemiz de Rasûlullah’a iman eden ilk kadın olarak kıyamet gününe kadar gelecek Müslüman kadınların sevabından hisse alacaktı. Fakat onların sevabı da azalmayacaktı. Aslında İslâm’ın öncüleri olan sahâbîlere, faziletçe kimsenin yetişememesinin sırrı da bu noktada gizliydi.
En Sevgilinin En Çok Sevdiği İnsan
Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz, Rasûlullah aleyhisselâm’ın dünyada en çok sevdiği insandı. Bu durum vefat edene dek böylece sürüp gitti. Rasûlullah Efendimiz Hz. Hatice ile 30 yıla yakın bir süre evli kaldı ve bu süre zarfında başka hiçbir kadınla evlenmedi. Onun vefat ettiği yıl Efendimizin dünyadaki en hüzünlü yılıydı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ömrü boyunca Hz.Hatice’nin yakınlarıyla dostlarına iyilik yaparak ve hatırlarını sayarak ona olan sevgisini belli etti.
Hz. Âişe (r.anhâ)’nin bildirdiğine göre Rasûlullah aleyhisselam ne zaman bir koyun kesse, “Onu Hatice’nin dostlarına gönderin”buyururlardı. Hz. Âişe (r.anhâ) bir gün Onu kızdırıp “Hatice hâ!” deyince:“Bana onun sevgisi bahşedildi”buyurdular.[17]
Yine Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir: Ben Hz. Peygamber (s.a.s)'in hanımlarından hiçbirisi hakkında, Hatice'ye karşı kıskançlığım derecesinde kıskanç olmadım. Hâlbuki ben Hatice'yi görmemiştim. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s) onun adını çok anardı. Çok defa koyun keserdi, sonra da etini uzuv uzuv parçalar, daha sonra onları Hatice'nin sâdık kadın dostlarına gönderirdi. Bâzı defa ben sabırsızlanarak, Hz. Peygamber'e hitaben: “Sanki yeryüzünde Hatice’den başka hiç kadın yok.”deyince Rasûlullah da:“Hatice şöyle idi, Hatice böyle idi.” (diye iyiliklerini sayar) ve “Ondan benim çocuklarım da var.” buyururdu.[18]
Bir defasında Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle, Rasûlullah’ı ziyaret edip yanına girmek için izin istemişti. Onun sesini Hz. Hatice’nin sesine benzeten Hz. Peygamber (s.a.s) heyecanlanmış ve hâli değişmişti. Bu durum sevenin sevdiğini hatırlamasından başka bir şey değildi. Rasûlullah aleyhisselam Kendisini teskin etmek için, “Allahım! Bu Hâle’dir.” diye söyleniyordu…”[19]
En Büyük Sevgiye Lâyık
Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’yi en güzel övgülerle andığı bir zaman Hz. Âişe annemiz:“Onda ne buluyorsun. Allah Sana ondan hayırlısını verdi.” demişti. Hz. Peygamber (s.a.s) ise:“Allah bana ondan hayırlısını vermedi. İnsanlar beni yalanladığında o tasdik etti. İnsanlar benden mallarını esirgediklerinde o, malıyla destekledi. Allah başka (hanımlarımdan) bana çocuk ihsan etmediği halde ondan ihsan ederek rızıklandırdı.”buyurdu.[20]
Yine Hz. Âişe (r.anhâ) annemizin kıskançlık gösterdiği bir vakit Peygamber Efendimiz (s.a.s) kızıp hoş karşılamayınca Hz. Âişe (r.anhâ): “Seni hakla gönderen Allah’a yemin ederim ki, bundan sonra onu ancak hayırla anacağım.” diyerek özür beyan etti.[21]
Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz Allah’ın En Sevgili Kulunun (s.a.s) sevgisine gerçekten lâyık bir insandı. Hayatı boyunca Hak davada hep O’nu desteklemiş, maddi ve manevi yardımlarıyla gölgesini üzerinden hiç eksik etmemişti. Hz. Hatice (r.anhâ) Peygamberimizin hatırını öyle sayıyordu ki, küçüklüğünde O’na sütannelik yapan Hz. Halîme kendilerini ziyaret edip kıtlıktan ve hayvanlarının helâk olduğundan bahsedince ona bir çırpıda kırk koyun ve üstünde kurulu tahtıyla bir deve bağışlamıştı.[22]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.s) evlilikleri boyunca Kendisini üzecek hiçbir şey yapmayan[23] sevgili eşini hiç unutmadı. Hep hayırla andı. Allah Hz. Hatice (r.anhâ) annemize ve diğer annelerimize rahmet etsin.
[2] Sevgili Peygamberimiz (sas) bir Hadis-i şeriflerinde, “Dünyada bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Namaz da gözümün nuru kılındı.” buyurarak bu üç şeye işaret etmiştir.(Nesâî, işratü’n-nisâ 1) Elbette bunların en sevgilisi ve sürekli huzur kaynağı olanı namazdır.
[3] Öyle ki, Ebû Tâlib’in hanımı Fâtıma Hâtun vefat ettiğinde Rasûlullah aleyhisselâm kendi gömleğini ona kefen yapmış, kabrine önce kendisi inerek teessüründen ağlamış ve “Bu kadın beni doğuran annem gibiydi…”buyurmuştu. (Hâkim, Müstedrek, III, 108)
[14] Hz. İbrahim Peygamber (a.s), Yüce Allah’a ölüleri nasıl dirilttiğini görmek için niyazda bulunmuştu: “Hani İbrahim: “Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Rabbi ona): “Yoksa inanmadın mı?” deyince ise, “Hayır (inandım) Fakat kalbimin tatmin olması için (bunu istiyorum) demişti…” Bakara Sûresi 260. Âyet.
[20]Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebir, thk. Hamdi Abdülmecid es-Selefî, (I – XXV), Kahire 1404/1983 XXIII, 13.