Ahlâkından Bir Katre
“Ya Muhammed, şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin”
(Kalem Sûresi, 4.)
Ben seni nasıl yazabilirim ki. Nasıl sığdırabilirim cümlelere. İki cihanın baş tacını iki sayfa kâğıda nasıl dökebilirim? Mahir değilim. Usta değil, dülger değil. Ozan değilim, şair değil, yazar değil. Sevdama sığınarak yazıyorum. Muhabbetime ve inancıma sığınarak hem de. Sana en muhtaç, en hasret ve en sevdalı olduğum bir demde.
İnsanlığı arıyorum ben. İnsanı insan yapan değerleri. Değerlerimizi. Bulamıyorum. İnsanı arıyorum ben. Özünü arıyorum insanlığın. Sevgiyi nereye sakladılar peygamberim. Sabrı nereye sakladılar. Hangi dağın ardına. Hangi kuşun kanadına. Tebessümü arıyorum. Selamı arıyorum. Dost bir bakışı. İnsanları sevme duygusunu. Paylaşmayı. Uzlaşmayı. Adaleti. Hoşgörüyü , merhameti, güzel sözü.
İnsanlığı arıyorum peygamberim. Komşusunu gözeten komşuyu. Ağzına lokma götürmeden evvel komşusunu düşünen komşuyu. Sıcak sobasının yanında otururken acaba üşüyen komşum var mı diyerek duyduğu sıcaklıktan hicap duyan komşuyu. Gelsen de kapı çalmayı öğretsen ümmetine, gelsen de hatır sormayı öğretsen. Gelsen de ben değil biz olmayı öğretsen bizlere. Bilirim ki sen fakir ve kimsesizlerle birlikte bulunmayı tercih ederdin, bilirim ki gönüllerini alırdın. Aramızda olsaydın eğer senin güneş gibi engin şefkatinin, yağmur gibi bol merhametinin sayesinde tebessüm etmemiş kimse kalmayacaktı. Üşümeyecekti insanlar. Aç kalmayacaktı. Neden yoksun peygamberim. Neden çevremdeki insanlar merhametten yoksun. Neden üşüyenler var sokaklarda. Neden aç kalanlar, ekmek yüzü görmeyenler var. İnsanı arıyorum peygamberim. Nerede bu insanlık, nerede bu insanlar
Filistin’e bombalar düşüyor. Ben düşüyorum peygamberim. Filistin’de bir can üşüyor, ben kutuplarda kalıyorum ben üşüyorum peygamberim. Hangi mantığın getirisi bu. Hangi aklın, hangi izanın izdüşümü bu. Cana kıymak, insanların evini başına yıkmak, üç yaşındaki Samire’nin katili olmak kimin görevi olabilir ki. Hangi sevdasızın. Hangi inançsızın. Hangi katilin. Etrafımda katiller geziyor ey peygamberim. Korkuyorum. Etrafımda bebek katilleri geziyor kollarını sallayarak. Çok korkuyorum. Samire’nin saçlarını görüyorum düşlerimde. Kırılmış bebeğini. Yıkılmış evlerini. Annesinin enkaz arasındaki kollarını. Enkaz içinde insanlığı arıyorum peygamberim. İnsanlığı. Bulamıyorum. Çıkıp gelsen diyorum yıllar öncesinden sıyrılıp. Samire’yi alsan diyorum kollarına. Öpsen diyorum. Kendim için değil, Samire için istiyorum. Seni anlatan dudaklar şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde gördüklerini beyan ediyorlar. Çocuklara olan şefkatinin ve sevginin bambaşka oluşunu hem de. Bir çocuk gördüğün zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplandığını, kollarının arasına alıp, kucakladığını, okşayıp sevdiğini. Kendim için istemiyorum peygamberim. Filistin’deki Samire için gel. Samire’nin saçlarında beton blokları. Samire’nin gözlerinde korku. Yanaklarında kan. Gözlerimden senden medet umarak gözyaşımdır akan.
Çocuk yüreğime bakma sen. Yüce Allah senin güzel ahlakını insanların örnek alacağı kusursuz, eksiksiz ve seçkin bir şekilde yaratmış. Sevgiyle görürüm sevgiyle idrak ederim Cihanım üzerine yağmur gibi seriversen bir katre ahlakından. Nasip almamışların başına bir katresi düşüverse olmaz mı? Yüreği körelmişlerin başına. Görüp de görmeyenlerin başına. Duyup da duymazdan gelenlerin başına. Cihanın her karışına toprağına taşına. O zaman olur muydu gözyaşı. Savaşlar olur muydu? Vurur muydu can canı. Gecelerin sessizliğini Katyuşa füzeleri yırtar mıydı Ben seni buldum peygamberim kitabım içinde. Elif’te seni. Lam’da seni. Mim’de seni Cim’ de seni.
Gel peygamberim. Dünya dönerken başları dönen ümmetine, ticaret deryasında menfaat deryasında kendi kimliklerini kaybeden ümmetine ışık ol. Gel peygamberim. Güneş yetmiyor karanlıkları silmeye artık Çevremde yumuşak huylu, yavaş, uslu, sessiz kimlikleri arıyorum. Gözlerimi yoruyorum bulamıyorum. Sen insanların en halimi, en yumuşak huylusu. Sen hayatı boyunca bu sıfatını devam ettiren en soylu insan. Sen hiç şahsına yapılan kötülüklerden dolayı hiçbir şekilde intikam almayı düşündün mü peygamberim. Sen hiç kırmayı vurmayı eziyet etmeyi aklından geçirdin mi. Başımı çevirdiğim her yerde intikam duygusu. Başımı çevirdiğim her yerde nefsine hâkim olamayan insanların çokluğu. Merhametin yokluğu. Bize bağışlamayı öğret peygamberim. Bize hiddete düşmemeyi, düştüğümüzde ise en zararsız şekilde çıkmayı öğret peygamberim. Gel bizi hiddet bataklığından çıkarmaya gel, bizi sabır deryasına daldırmaya gel. Bu cihanı gaflet uykusundan kaldırmaya gel.
İnsanı şikayet ediyorum sana.İnsanlığı.Merhamet deryasının seyyahı..Merhameti bilmiyor bunlar.Hoşgörü deryasının seyyahı..Hoşgörüden nasip almamış bunlar.Sevdaya uğramamış bunlar. Cennet bahçelerinden bir çıkın yap ta uzatıver kara bulutların sardığı dünyama. İçinde merhamet olsun. Hak olsun içinde
Senin gözünle görselerdi kara bulutlar olmayacaktı başımızda. Senin bakış açınla baksak güzel görecektik her şeyi. Güzel olacaktı cihan. Senin bağışlayıcı ve merhamet dolu yüreğinle çarpsaydı yüreklerimiz kin nefret kavga girer miydi cihan üzerine. Senin düşündüğün gibi düşünseydik keşkelerimiz olur muydu? Sabrınla sabretsek pişmanlığımız olur muydu? Sevginle sevsek düşmanlığımız olur muydu? Tevazünle yücelsek kibirler olur muydu etrafımızda. Benim kitabım güzel ahlak üzerine kurulmuş. Benim kitabım senin yüreğin üzerine yazılmış. Güzel ahlak senin özelliğindir. Kuran senin kimliğin peygamberim
Seni sinem üstünde tutuyorum. Başım üstünde hem de.
Sana sarılıyorum Sana sığınıyorum. Elif elif yüreğime düştüğün demde.
İbrahim ŞAŞMA
Siyer-i Nebi Kompozisyon Yarışması 3.sü (2011)