Yeni yorum ekle

Hicret

Her hicri yılbaşı her ulvi addedilen anlar gibi niyazlarla süslenir,1435′ün ilk günü gibi…

Ve smsler yağar, e-mailler uçuşur temenniler taşıyan,
bir türlü nâil olamadığımız temenniler bunlar.

Sonunda, ‘amin’lerle kapanır perde.

Bir sonraki sahne ise aynı olmuştur, aynı olmaktadır ve aynı olacaktır.

Zira,
terketmeden farklı olmuyor,
hicret etmeden farklı olmayacaktır…

***

O vakitlerde tek alternatif yurtlarını terk etmekti,
çünkü ilişiliyorlardı ve bundan kaçış yoktu.

Şimdi ise, belki ilişmenin yolları çok ama hiçbiri mekke müşriklerivârî yakalamıyor kimseyi ve işkence etmiyor kimseye.
Artık ilişme zihinlere yönelik,
ve “ilişme zihinlere” diyen yok.

O vakitlerde, yakalanan Müslüman fiziksel köleliğin yükü ile muhatap iken, şimdi, bilinçaltını karakutuya ve hayata yönverenlerin yönlendirmelerine teslim etmiş günümüz Müslümanı zihinsel köleliğinin farkında bile olamıyor.

Evet, kölelik hiç bu kadar rağbet görmemişti ve hiç bu kadar arzu edilir olmamıştı.

***

Kölelikten kurtulmaktır hicret aslında!

Fiziksel kölelikten daha ziyade zihinsel kölelikten kurtulmak önem arz eder. Zira fiziksel kölelik belki dünyevi sıkıntıdır ama zihinsel kölelik hem dünyevi hem de uhrevi acıya gebedir.

İşte bu yüzdendir hicret,
bu yüzdendir edilmesi gereken hicret;

maddeden hicret,

alışkanlıklardan hicret,

herkesin yaptığından hicret,

mâlâyâniden hicret,

kınayanın kınamasından korkarak sürüye katılmaktan hicret,

yani sürüden hicret,

kapitalist tüketimden, faydasız üretimden/ilimden hicret,

sorgusuz kabullerden hicret…

Ne kadar da kolay gözüküyor bu bir türlü gerçekleştiremediğimiz hicret.

Ama kolay değil ki!

Kolay değil her gün milyonlarca köleyi karşısına dizip saatlerce izleten dizilerden, maçlardan hicret edebilmek,

kolay değil maddi-manevi hiçbir getirisi olmayıp örftür, adettir diye farzötesi ehemmiyet verilen gelenek görenekten hicret edebilmek,

kolay değil bir babanın akşam vakti kumandadan hicret ederek, boşalan onca vaktinden bir kısmında çoluk çocuğu ile kitap okuması, oyun oynaması… yani kolay değil sevdikleriyle paylaşmak için vakitten hicret edebilmek,

kolay değil daha iyi bir anne olabilmek ve daha iyi bir evlat yetiştirebilmek için kadın programlarından hicret edebilmek,

kolay değil kin ve nefretten hicret edebilmek,

kolay değil gıybetten hicret edebilmek,

kolay değil dördüncü gün gidip barışabilmek,

kolay değil küçük cihadın edebiyatını yapıp büyük cihatta kazanan olmak,

kolay değil harama bakıştan hicret edebilmek,

kolay değil haram bakışlardan kendimizi setreylemek için emrolunan tesettürü haram bakışları üzerimize çekmek için kullanmaktan hicret edebilmek,

ve kolay değil elbette kendimizi kandırmaktan hicret edebilmek,

yani kolay değil yaşadıklarımızın inandıklarımız olmasından önce inandıklarımızı yaşayan olmak…

Vallahi de kolay değil, billahi de kolay değil… zira kolay olsa baskın çoğunluk tüm bunlardan hicret edebilirdi, ama değil işte.

Çünkü kolay değil.

O kadar zor ki hicret etmek;
yıllarını hicret eğitimine verenler bile hicretten bî haber ve bî nasip olabiliyor. Hicretin edebiyatıyla büyüyüp, anlatılarıyla yoğrulup, sloganlarıyla kavrulanlar bile hicret yerine köleliğin karşıkoyulmaz(!) çekiciliğine kendilerini kaptırmış olabiliyor.

Bu yüzden değil,
bu yüzden kolay değil hicret.

***

Sadece kavlî dualarla muvaffak olunamayacağı da belli ama fiilî dua için atılmış bir adımın izi de gözükmüyor etrafta,
yine de ve her şeye rağmen ümitten hicret edemem!

Yaşantısı ile hicret eden ve bu yolda adım atanlar var muhakkak, öyle inanıyorum
ama aştıkları çöl rüzgârlı ve rüzgâr kumla örtüyor izleri,
öyledir umarım, öyledir umuyorum,
çünkü umuttan hicret edemem!

 

ve bir gün aşılınca çöl,
aşılınca…
aşılınca konuşuruz ey hicret!
aşılınca yüzümüz olur da konuşuruz…
aşmadan bir şey diyemem!

***

“Adım atanlardan olma niyazıyla! Amin!”

der ve kapanır perde!

*****

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.