Yeni yorum ekle

Câhiliye: Allah’ı İdrak Edememe İdeolojisi

Dilek ÇALIŞKAN –

“Câhiliye(t)” kelimesi, “cehl” kökünden türetilmiş “câhil” kelimesinden yapılma bir mastardır; sözlüklerde bu kelimeye ilmin zıddı olarak “bilgisizlik, câhillik anlamı verilir. “Nefsin ilimden, bilgiden yoksun olması” durumunu ifade eder. Bu, kelimenin asıl manasıdır. Diğer iki anlamı ise, “hakikatin dışında bir şeye inanmak” ve “itikadı doğru olsa bile bunun aksine davranmak”tır. Hemen işaret edelim ki bu son anlama göre, eğer günah işlemekte ısrar ederse, Müslüman olmasına rağmen kişi Câhiliye’ye dâhil olur.

İslâm, tam bir aydınlık ve bilgi devri olduğu için, Arabistan’da İslâmiyet’in yayılmasından önceki döneme, daha dar anlamı ile Hz. İsa’dan sonra Hz. Muhammed’in (sas) peygamberliğine kadar geçen zamana “Câhiliye” devri adı verilmiştir. İslâmî dönemde ortaya çıkmış bir terim olan Câhiliye, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde Arapların İslâm’dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslâmî devirdekinden ayırt etmek için kullanılmıştır. Bu sebeple genellikle Arapların İslâm’dan önceki dönemine “Câhiliye” veya “Câhiliye çağı” denilir.

Câhiliye, insanın, Allah’ı gereği gibi tanımaması; O’na kulluk etmekten uzaklaşması; kişinin O’nun ilâhî hükümlerine değil de kendi hevâ ve hevesine uyması; insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düşüncelere inanmasıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Onlar hâlâ Câhiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim var?” (Mâide 5/50) buyrulmaktadır. İslâm’ın hâkim olmadığı ortamlar Câhiliye çağlarıdır. Çünkü bu ortamlar ilâhî bilginin kaynağından yoksun ortamlardır. Zira İslâm’ın gelişinden önceki dönemde yaşayan müşrikler Allah’a isyan etmiş, O’nun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak hayat sürüyorlardı. Câhiliye Araplarının sürdüğü hayattan ve içinde yaşadıkları ortamdan bazı örnekleri şöyle sıralamak mümkündür:

Câhiliye insanları, Allah’ın varlığını kabul etmekle beraber putlara taparlardı. Onlar putlarının, Allah katında kendilerine şefaatçi olacağına inanırlar ve “Onlara bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” (Zümer 39/3) derlerdi.

Câhiliye döneminde şarap içmek çok yaygın bir âdetti. Câhiliye şairleri her zaman içki ziyafetlerinden bahseder; içki şiirleri edebiyatlarının büyük bir kısmını teşkil ederdi. Hatta Enes b. Mâlik(ra)’in bildirdiğine göre İslâm’da içki, Mâide sûresinin 90 ve 91. âyetleriyle kesin olarak haram kılınmış, Hz. Peygamber (sas) tellal bağırttırarak bunu ilan ettiğinde Medine sokaklarında sel gibi içki akıtılmıştır.[1]

Câhiliye çağında kumar da çok yaygındı. Câhiliye Arapları kumar oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katılmamak ayıp sayılırdı. Onların şairlerinden biri karısına şöyle vasiyette bulunur: “Ben ölürsem, sen, aciz ve konuşma bilmeyen, ikiyüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme.”

Tefecilik almış yürümüştü. Para ve benzeri şeyleri birbirlerine borç verirler; kat kat faiz alırlardı. Borç veren kimse, borcun vadesi bitince borçluya gelir, “Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artırayım mı?” derdi. Onun da ödeme imkânı varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katına, üçüncü sene için dört katına çıkarır ve artırma işlemi bu şekilde kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her çeşidini haram kılan Allah, özellikle Arapların bu kötü âdetlerine dikkati çekerek “Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin.”(Âli İmrân 3/130) buyurmuştur.

Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasındaki farkı anlayamıyorlardı; “Faiz de tıpkı alış-veriş gibidir.” diyorlardı. Bunun üzerine inen âyette, “Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakarâ 2/275) buyrulmuştur.

Câhiliye Arapları arasında fuhuş da yaygındı. Cariyelerini zorla fuhuşa sürükleyenler vardı. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususa işaretle: “İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.” (Nûr 24/33) buyrulmaktadır.

Câhiliye döneminde kadına değer verilmez, onların hak ve hukuku tanınmaz, onlar âdeta bir eşya gibi telakki edilip miras alınırdı. Biri ölüp karısı dul kalınca ölenin varislerinden gözü açık biri hemen elbisesini kadının üzerine atardı. Kadın daha önce kaçıp bu halden kurtulamazsa artık onun olurdu. Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir başkasıyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanır ve kadına bundan bir şey vermezdi. Dilerse, kocasından kendisine kalan mirası elinden almak için onu evlenmekten menederdi. Bunun üzerine inen âyette: “Ey inananlar! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helâl değildir.” (Nisâ 4/19) buyrulmuştur.[2]

Bazı yiyecekler yalnız erkeklere ait olup kadınlara yasak ediliyordu. “Onlar: Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimize mahsus olup, kadınlarımıza yasaktır. Ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olur, dediler.” (En’âm 6/139)

Câhiliye Araplarının kötü âdetlerinden biri de kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleriydi. Onlar kız çocuğuna sahip olmayı ar telakki ediyor ve namuslarını korumak için bunu yapıyorlardı. Bazılarının sebebi ise sadece çocuklarının sakat ve çirkin doğmalarıydı. Kur’ân-ı Kerîm’de şu âyetlerde buna işaret edilir: “Onlardan birine Rahmân olan Allah’a isnat ettikleri bir kız evlat müjdelense onların içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi.” (Zuhruf 43/17), “Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman…” (Tekvir 81/8-9), “Ortak koştukları şeyler müşriklerden çoğuna, çocuklarını öldürmeyi süslü gösterirdi.”(En’âm 6/137)

Netice itibariyle Câhiliye kavramı, hakka ve hakikate dayanmayan her türlü itikadî ve amelî unsurları içine alan bir kavramdır.

Câhiliye, “bilgisiz olma”yla eş anlamlı görülse de, temelde bir düşünme biçimi, bir sistem, bir yaşantı şeklidir. Kur’ân-ı Kerim’in, İslâm dışı toplumların ve kişilerin tutum, davranış, yaşantı ve kurdukları sistemi tanımlamak için kullandığı bir kavramdır. Değer yargılarını, ahlâk kurallarını, inanç, düşünme ve davranış biçimlerini bünyesinde toplayan ve kendine bağlı insanların yaşayışlarına yön veren iki sistemden biri İslâm; diğeri hangi ad altında olursa olsun “Câhiliye”dir. Şirk ve küfür, bu sisteme inanç ve itikat yönüyle ad olurken; Câhiliye, kabul edilen değer yargıları ve davranış biçimleri, yani sosyolojik yönüyle ad olur.

Câhiliye, “bilgisiz olmak”tır. Esas bilinmesi gerekeni bilmemek; yanlış bilgi sahibi olup bilmediğini de bilmemek; hevâya, kuruntuya, zanna uymaktır. Esas bilinmesi gereken Hakk’ı, hak olarak bilmemektir Câhiliye.

Câhiliye, belli bir döneme ait bir olgu değil; insan hayatında sürekli var olan dinamik ve yaşayan bir olgudur.

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.