Yeni yorum ekle

Kab bin Malik

Berra DOKUMAZ –

Yer Medine. Hicretin 9.yılı Recep ayı.

Medine halkı Rumlarla sefer telaşında. Hava çok sıcak ve yol uzun. Bu yüzden Efendimiz hazırlıklarını güzelce yapılmasını söyledi. Zorluklarla dolu bir yolculuk. Nefislere bir bakıma ağır geliyor. Özellikle münafıkların nefsine.  Hemen izin istemeye geliyorlar. “Biz burada kalalım.” diye. Tam bu sırada münafıklar için âyet nazil oluyor.

“Arkada kalanlar Resûlullah’a muhalefet olarak oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar. Bu sıcakta sefere çıkmayın dediler de ki ‘cehennem ateşi daha sıcaktır’. Keşke bunu anlasalardı.” (Tevbe, 81)

Ashâb ise göğsündeki iman sadakatini ortaya koyuyor. Müthiş bir hazırlık içinde. Canlarıyla mallarıyla savaşta olmak için birbirleriyle yarışıyorlar.

Sahabeden birisi var. Biraz yavaş hazırlanmakta. Durumu çok iyi aslında. Durmadan karısı onu uyarıyor. Ama O, “Hanım sen merak etme ben yetişirim sefere.” diyor. Ve bir sabah insanlar bağırıyor “sefere gidiyoruz” diye. Ama Kab bin Malik’in kılıcı bile hazır değildi. O zaman hatasını anlıyor. Hazırlanmaya başlıyor. Ama ordu çoktan ilerlemiş durumda.

Çaresiz Mekke’ye dönüyor. Halka bakıyor sadece münafıklar ve düşkünler kalmış. Bu durumu görünce üzülüyor. Her insan hata yapar. Kab bin Malik şeytana uyup aslında hata yapmıştır. Ve Resûl gelene kadar Kab bin Malik ne diyeceğini düşünür. Ama bir çare bulamıyor.

Sonunda savaş zaferle sonuçlanıp şehre dönüyorlar. Resûl Medine’ye dönünce herkes O’nun huzuruna çıkıp niye gelmediğini söyleyip bundan dolayı özür diliyor. İçlerinde Kab bin Malik’te var. Huzuruna gidiyor selam veriyor. Resûl üzgün bir şekilde selamını alıyor. Ve diyor ki “Ya Kab neden gelmedin bizimle?”

Kab söze giriyor: “Ey Allah’ın Resûl’ü ben sana şurada yalan söylesem eminim ki yalanım ortaya çıkar. O yüzden doğruyu söylüyorum. Rabbim de beni affeder. Benim hiçbir şekilde özrüm yoktu ve imkânım gücümde yüksekti sadece biraz gevşek davrandım. Resûl ise “Ey Kab sen doğru söyleyenlerdensin şimdi kalk Allah hakkında hüküm verinceye kadar bekle” dedi.

Kab bin malik üzgün bir şekilde kalktı. Yaptığında dolayı pişman. Hatasının farkında ama af dilemekten başka çaresi yok. Bin pişman yaptığına. Şimdiki aklı olsa hiç yapar mıydı ? Bir süre sonra Resûl seferden geri kaldığı için diğer Müslümanların onunla konuşmasını yasaklıyor. Kab bin Malik ne yapacağını bilmez şekilde çarşı pazara çıkıyor, mescide gidiyor ama kimse bakmıyor. Selam verince selamını bile almıyorlardı. Amcasının oğlu Ebû Katade bile ondan yüz çeviriyordu. Bu duruma Kab çok üzülüyordu ve bu imtihana katlanamayacağını düşünüyordu. Asıl zor bundan sonra başlayacaktı.

Ve bir gün Gassan Melik’ten mektup geldi. Kab’ı ülkesine davet ediyordu. Çarşının ortasında bir yandan diz çöküp ağlamaya başladı bir yandan da “Allah’ım bu da bir imtihan” diyordu. Olayın üzerinden kırk gün geçti. Kırk gün boyunca Kab üzüntüden kahroldu. İşte son gelen haber onu daha çok yıprattı. Eşinin annesinin evine gönderilmesi isteniyordu. Artık dayanamıyordu. Onun için ne zor bir imtihandı. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Kab artık dayanamıyordu. Eşinin gittiği günün üzerinden on gün geçmişti ki artık Kab bin Malik’e dünya dar geliyordu. Devamlı secdede af diliyor, yemiyor, içmiyordu.

Kab bin Malik elli gün zor bir imtihandan geçmişti ki müjde geldi. Kab, koşarak mescide gitti. Resûl, Kab’ın tevbesinin Allah tarafından kabul edildiğini söyledi. Kab çok sevindi. Bütün malını İslâm yoluna bağışladı. Mutluydu çok sevinçliydi. Bunun üzerine Allah Resûlü tevbe sûresi 118-119. âyetlerini okudu. “Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihâyet Allah’tan (O’nun azabından) yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”

Kab bin Malik bir hatası için Allah-u Teâlâ’ya elli gün yalvardı. Peki, şimdi bizler hatalarımız için Allah’a ne kadar yalvarıyoruz. Allah tevbeleri çokça kabul edendir.

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.