Siyer-i Nebi Dersleri 36: Ezan-ı Muhammedî
es-Salâh es-salâh
Onlar sadece ‘Rabbim Allah’tır’ dedikleri için zulme uğradılar. En derin acılara, en ağır işkenceleremaruz kaldılar. Ne Rablerine isyan ettiler ne de davalarından vazgeçtiler. On üç yıl boyunca sabretmeyi, direnmeyi tercih ettiler. Sürgülü kapıların ardında, ıssız dağların arasında, vadilerin kuytu köşelerinde namazlarını kıldılar. Kureyş'in ileri gelenleri geceleri rahat döşeklerinde uyurken onlar teheccüde kalktılar, yaşlı gözlerle Rablerinden yardım istediler. Ve Allah onların dualarını kabul etti. Mazlum kullarına inançlarını özgürce yaşayabilecekleri mübarek beldeyi, Medine'yi armağan etti. Medine barış ve sevgiye, adalet ve kardeşliğe dayalı İslam Medeniyetinin başkenti, tüm insanlığın arzuladığı huzur ve mutluluğun, asr-ı saadetin kalbi, son peygamberin şehri oldu.
Bir zamanlar sokaklarında kin ve nefretin kol gezdiği Medine, Muhammed aleyhisselâm ile muhabbetin, sevgi ve kardeşliğin tadına vardı. Ensâr ve muhacir kardeş, tüm inananlar tek bir ümmet oldu. Artıkmüminler, Peygamber aleyhisselâmın mübarek ve mütevazı mescidinde renklerine, ırklarına, zengin ya da fakir olmalarına bakılmaksızınaynı safta ve omuz omuza namaz kılıyorlardı. Ancak ilk zamanlar müminlerin aynı vakitte toplanmaları ve namazlarını cemaat halinde kılmaları mümkün olmuyordu. Zira namaz vakitlerini gösteren bir işaret, insanların toplanmalarını sağlayabilecek bir vasıta yoktu.
HicrettenönceMekke'nin baskı ve şiddet dolu ortamında Müslümanların toplanmaları ve birlikte namaz kılmaları zaten mümkün değildi. Bu sebeple namaz vakitlerinin duyurulması konusu hiç düşünülmemiş, bir yerde toplanmayı sağlayacak bir işaret veya vasıtaya ihtiyaç duyulmamıştı. Şimdiyse bazı Müslümanlar cemaati kaçırmak istemediklerinden erkenden mescide geliyor,[1] önemli bir kısmı ise cemaate yetişemiyordu.[2]
Sevgili Peygamberimiz namaz vakti geldiğinde müminleri toplayabilmek için hemen bazı tedbirler aldı. Efendimizin görevlendirdiği bazı sahâbîler yüksek evlerin damlarından insanları namaza davet ediyor[3], bazıları da Medine sokaklarında koşarak ‘es-salâh es-salâh’ (namaz namaz) ya da ‘es-salâte câmiaten’ (cemaatle namaza gelin) diye bağırıyorlardı.[4] Fakat tüm bu zahmetlere rağmen gerekli netice alınamıyor, müminlerin hep birden namaz kılmaları sağlanamıyordu.
Hz. Abdullah b. Zeyd'in Rüyası
Mescidi Nebevî’nin inşasının tamamlanmasından hemen sonra Efendimiz aleyhisselâm namaza nasıl davet edileceği hususunda sahâbîleriyle istişare etti. Bazı sahâbîler bir çan edinilmesini ve vakit geldiğinde çan çalınmasını teklif ettiler. Ancak Efendimiz bu teklifi reddetti. Zira çan çalmak Hıristiyanların âdetiydi. Bir sahâbî namaz vaktinin bir boru sesiyle hatırlatılmasını önerincePeygamberimiz bunu da Yahudilere ait olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Bazı Müslümanlar namaz vakitlerinde ateş yakılmasını ve dumanı görenlerin namaza gelmesini teklif ettilerse de ateş yakmanın Mecusi âdeti olması sebebiyle bu fikir de kabul görmedi. Namaz vakitlerinde yüksek bir yere bayrak asılması düşüncesi de uygun bulunmadı.[5]Namaz için yapılacak davet İslam’a özgüolmalıydı.
Sevgili Peygamberimiz ve ashâbı namaza nasıl davet edileceğini düşünüyor, hiçbir kültür ve medeniyetin taklidi olmayan bambaşka bir vasıta araştırıyorlardı. Ensârdan Abdullah b. Zeydb. Sa’lebe radıyallahuanh bu meseleyi o derece dert edinmişti ki,evine geldiğinde sofraya oturamamış, Allah Rasûlünün derdiyle dertlendiği için iştahı kesilmiş, yemek yiyememişti.[6] Gönlü Allah sevgisiyle, zihni Muhammed aleyhisselâmın endişesiyle dolu yüce sahabi o gece bir rüya gördü.[7]
Rüyasında üzerinde yeşil elbiseler bulunan bir adam, adamın elinde ise bir çan vardı. Hemen sordu: Ey Allah’ın kulu o çanı bana satar mısın? Adam, ne yapacaksın ki bu çanı deyince de: Halkı onunla namaza çağıracağım, dedi. Adam sana bundan daha hayırlısını, daha güzelini göstereyim mi, dedi ve ezan sözlerini öğretmeye başladı:
“Allahüekber” (Allah en büyüktür, (dört defa)); “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” (Allah’tan başka ilah olmadığına şehâdet ederim (iki defa); “EşhedüenneMuhammedenrasûlullah” (Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehâdet ederim (iki defa); “Hayyeale’s-salâh” (haydi namaza (iki defa); “Hayyeale’l-felâh” (haydi kurtuluşa (iki defa), “Allahüekber” (Allah en büyüktür (iki defa); “Lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur).[8]
Adam ayrıca namaza kalkılacağı zaman “Hayyeale’l-felâh”tan sonra iki kez “Kadkâmeti’s-salâh” (namaz başlamıştır) demesini söyleyerek ikâmeti de öğretti.[9]
Abdullah uyandığında yüreği adeta sevinçten fırlayacak gibiydi. Sabahın olmasını beklemeden kalktı ve mescide, Muhammed aleyhisselâm’ın yanına koştu. Rüyasında gördüklerini anlattığında sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: "İnşallah bu gördüğün rüya haktır. Şimdi kalk ve gördüklerini Bilâl’e öğret. Çünkü onun sesi seninkinden daha yüksek, daha gürdür."[10]
Hz. Bilâl, Zeyd b. Sâbit’in annesi Nevvârbinti Mâlik’in evinin damına çıktı ve ilk sabah ezanını okumaya başladı.[11] Medine’de büyük bir sevinç ve heyecan yaşanıyor, insanlar mescide akın ediyorlardı. Hz. Ömer hayretler içerisinde, elbisesini sürüyerek koşuyor, mescide geldiğinde ise Efendimize şöyle diyordu:
"Ey Allah’ın Rasûlü!Seni Hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki Abdullah’ın gördüğü rüyanın aynısını ben de gördüm." O sırada ezan Efendimize vahiyle de bildirilmişti.[12] Sevgili Peygamberimiz tebessüm ederek,"bu konuda vahiy seni geçti"[13] buyurdu. Rivayetlere göre o gece başka sahâbîler de aynı rüyayı görmüşlerdi.
Yüreği Bir Çarpanlar Aynı Rüyaları Görürler
Nebiyyi Muhterem Efendimizin namaza davet hususunda müminleri toplaması ve onların fikirlerini alması ne kadar kıymetlidir. Zira ezan tüm bunlar yaşanmadan önce vahiyle de belirlenebilirdi. Ancak bu olay İslam’ın istişareye verdiği önemi ve Allah katında müminlerin ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.
Çok değil birkaç ay önce tarifsiz bir nefretin içinde olan Evs ve Hazrec kabileleri hiç tanımadıkları Mekkeli Müslümanlarla kardeş olmuş, aradaki tüm düşmanlıklar unutulmuş, hepsi birden omuz omuza vererek Mescidi Nebevi'yi inşa etmişlerdi. Şimdi ise toplanmış namaza nasıl davet edileceğini konuşuyorlardı. Onlar, yanibir araya gelmesi düşünülmeyen amansız düşmanlar İslam’ın sayesinde tek bir vücud olmuşlardı. Artık onlar için Evsli ya da Hazrecli olmak, Mekke'de ya da Medine'de doğmak önemli değildi. Önemli olan Allah yolunda, yürekleri Allah ve Rasûlü için çarpan müminler olmaktı.
Kalpler aynı dava için çarpar, sevinçler ve kederler bir olur, herkes aynı şeyi dert edinirse bunun adı kardeşlik olur. Derdi, davası bir olanların geceleri de aynı rüyalarla süslenir. Mekkeli Ömer'le Medineli Abdullah aynı gece aynı rüyayı görürse o şehir Medine, o asır asr-ı saadet olur. Ne yazık ki günümüz Müslümanları bırakın ayrı rüyaları görmeyi, bir masanın etrafında toplanmayı bile beceremiyorlar.
Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe radıyallahu anh Ensârın Hazrec kolundandı. Efendimizle birlikte başta Bedir ve Uhud olmak üzere nice seferlere katıldı, şehadet yolunda en ön saflarda savaştı, gözünü budaktan sakınmadı. Nihayet hicretin otuz ikinci yılında Hz. Osman’ın hilafeti döneminde altmış dört yaşında iken Medine’de vefat etti. Ezan ondan kalan bir hatıra, adı ezanın sahibi (sahibu’l-ezân) oldu.[14]
İslamın İlk Müezzini
Ve Bilâl…İlk ezanı okumak, İslam'ın ilk müezzini olmak Hz. Bilâl-i Habeşî'ye nasip oldu.[15] O, bir zamanlar Mekke vadilerinde efendisinin sürülerini güden basit, kimsesiz bir köleydi. Müslüman olduğunda zalim efendileri tarafından en ağır işkencelere, dayanılmaz zulümlere maruz kaldı. Ateş gibi yanan çöl kumlarının üzerine yatırılıp göğsüne kocaman kayalar konulduğunda bile imanını haykırmaktan vazgeçmedi. ‘Allahuehad’ (Allah birdir) nidaları zalimlerin suratında bir tokat gibi patladı. Âlemlerin Rabbi, en zor zamanlarda Mekke sokaklarını “Allah birdir” diye inleten kulunaMedine'de ‘Allahuekber’ ( Allah en büyüktür) diyerek ezan okumayı nasip etti.
Her ezan İslam’ı, her müezzin Bilâl’i hatırlatır. Simsiyah bir kölenin okuduğu ezan İslam'ın kardeşlik dini olduğunu, siyahla beyazın eşitliğini tüm asırlara, ırkçılara, köle tüccarlarına, Âdem aleyhisselâmın çocuklarını birbirine düşman eden zalimlere haykırır. Bilâl,Mescid-i Nebevî'de Muhammed Mustafa aleyhisselâmın müezzini olur, Kâbe'nin damında ve Kudüs'te onun sesi yankılanır. Yeryüzünün dört bir yanında acı çeken müminler zaferin, güzel günlerin yakın olduğunu Bilâl'in destanından öğrenir.
Hz. Bilâl'in sesi Muhammed aleyhisselâmın varlığını müjdeler. Zira o, Peygamberi hiçbir zaman yalnız bırakmaz.Onu gören gözler aynı anda özlemle Sevgili Rasûlü arar; onu duyan kulaklar hasretle Habîbullah’ın sesini hatırlar.Medine’deBilâl’in ezanı duyuluyorsa Muhammed aleyhisselâmMedine'dedir. EğerBilâl değil de bir başkasıysa ezanı okuyan o zaman Rasûlullah elinde kılıcı cihada çıkmıştır.
Allah’ın salih ve sevgili kulu Efendimiz, Rabbine kavuştuğunda Bilâl bir daha ezan okumadı.[16] Peygamberin müezzini, sustu, mâtemler tuttu. Teselliyi cihad meydanlarında aradı. Bir gece rüyasında Rasûlullah’ıgördü. Efendimiz ona, "Nedir, bu hasretlik ya Bilâl?"diye sordu?Bilâl uyanır uyanmaz Suriye'den yola çıktı. Uzun bir yolculuktan sonra Medine'ye vardığında henüz sabah olmamıştı.Efendimizinmezarına kapanıp ağlamaya başladı. Hasan ve Hüseyin’i gördü sonra. Rasûlullah'ın reyhanları ezan okumasını istedilerBilâl’den. Peygamberin yavruları ister de itiraz edilir mi hiç? Bilâl yıllar sonra ilk kez ezan okumaya başladı. Sanki Sûra üfürülmüş, ölü bedenler can bulmuş ve mescide koşuyorlardı. Herkesin gözünde yaş, dilinde Muhammed aleyhisselâm'ınmübarek adı vardı. Yoksa hasret bitmiş Allah Rasûlü geri mi gelmişti? Zira Bilâl'in sesi Muhammed aleyhisselâmı müjdeliyordu. O sabah, Rasûlullah'ın vefatından sonra en çok gözyaşı dökülen sabah olmuştu.[17]
Namaz Uykudan Hayırlıdır
Hz.Bilâl ezan okuduktan sonra Efendimizin kapısı önünde durur, "selam senin üzerine olsun ey Allah’ınRasûlü, haydi namaza, haydinamaza, haydi felaha ya Rasûlallah"[18], diyerek Efendimizi namaza çağırır, Peygamberimizin çıktığını görünce de kâmete başlardı. Bir sabah ezan okuduktan sonra yine Efendimizin kapısına gelmiş ve cemaatin toplandığını haber vermek istemişti. Fakat Rasûl-i Ekrem henüz uyanmamıştı. Bunun üzerine Bilâl, “es-Salâtuhayrun mine’n-nevm” (namaz uykudan daha hayırlıdır) deyinceAllah Rasûlü bu sözleri çok beğendi ve sabah ezanına ilave edilmesini emretti.[19]Tesvib denilen bu uygulama Hz. Bilâl'den Müslümanlara kalan ölümsüz bir armağan oldu.
EfendimizaleyhisselâmınHz. Bilâl’den başka müezzinleri de vardı. Hz. Abdullah b. ÜmmüMektûm,Hz. Bilâl ile birlikte Efendimizindâimî müezzinlerindendi.[20]Kubâ Mescidinde Hz. Sa‘d b. Âiz el-Karaz[21] müezzinlik yapıyordu. Mekke'nin fethinden sonra Mescid-i Harâm’da ise Hz. Ebû Mahzûre müezzinlik yaptı.[22] Müezzinler bir araya geldiğinde Hz. Bilâl müezzin olurdu. Çünkü O, baş müezzindi.[23]
Ezan İslam'ın Sembolüdür
Ezan ilk günden itibaren İslam'ın sembolü oldu. Ezan sözleri insanları yalnızca namaza davet etmekle kalmadı, ayrıca İslam davetini, Allah'ın son mesajının temel ilkelerini tüm insanlara ulaştırdı. Allah ve Rasûlüne savaş açanlar, İslam'dan ve Müslümanlardan rahatsız olanlar ezan sesinden şikâyet etmeye, ezan sözleriyle alay etmeye başladılar. Hakkın çağrısına tahammül edemediler.
“Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranışları onların düşünemeyen bir toplum olmasından dolayıdır”[24]
Bir yerde ezan okunuyorsa orada Müslümanlar var, İslam var demektir. Tarih boyunca Müslümanlar bir sefere çıktıklarında ve sabah vakti düşman yurduna ulaştıklarında önce ezan vaktini beklerler. Şayet ezan okunuyorsa orada Müslümanlar vardır ve oraya saldırmaz, o beldeyi kendi toprakları bilirler. Bugün ise ezan okunan yerlere, minarelere bombalar yağıyor, bizzat Müslümanlar camilere, Müslümanların canlarına, ırz ve namuslarına saldırıyor.
Ezan Efendimizin Sevgi Dolu Sesidir
Ezan Allah'ı hatırlatır. Şu zulüm dolu dünyada, hüzün ve fitne yuvasında âlemlerin Rabbine sığınmaya, onu hatırlayıp kötülüklerden uzak durmaya, iyilerden olmaya, zalime karşıdurup mazlumu korumaya, yetimin başını okşamaya, din kardeşinin yardımına koşmaya çağırır.
Ezan,‘bu dünyanın bir sonu var, Mahşer var, Hesap var, Cennet Cehennem var’ diye haykırır. Ezan günde beş vakit insanları Cennete çağıran, Cehennemden korumak isteyen bir sevgi ve rahmet yağmurudur.
Ve Ezan, Muhammed aleyhiselâmı, O'nun eşşiz davetini, barış ve kardeşlik mesajını anlatır. Her okunan ezan Muhammed aleyhisselâm'ın muhabbet dolu sesidir. Her ezan bir aşkın, bitip tükenmez bir sevdanın, sonsuza dek sürecek bir bağlılığın ifadesidir. O sevdaya kapılmayanlar, Rasûl-i Ekrem'in davetine uymayanlar dünyada ve ahirette kurtuluşa erecek değildir.“Kim Rasûle itaat ettiyse gerçekte Allaha itaat etmiştir”[25] ve Allah'ı sevmenin tek yolu sevgili Peygamberimize tabi olmaktır. Müminler ne olursa olsun O'ndan, O'nu sevmekten, O'nun yolunda mücadele etmekten vazgeçmezler. O'nun yolunda çekilen her zahmet büyük bir mutluluk, O'nun yolunda can vermek şereflerin en büyüğüdür.
Hani bir zamanlar tüm ilimlerde zirve olan bir âlim yaşarmış. Bu âlim bir gün talebeleriyle seyahate çıkmış. Mola verildiğinde talebelerinden birisi onun her konuda âlim ve deryalar gibi derin bir bilgin olduğunu söylemiş. Sonra hocasını Muhammed aleyhisselâm ile mukayese edip onun da peygamber olması gerektiğini söylemiş. Âlim,bir hikmetten dolayı ses çıkarmamış. Gece olunca uykunun koynuna girip derin hülyalara dalmışlar. Sabaha yakın âlim uykusundan uyanmış ve talebesinden bir bardak su istemiş. Talebeye uykusu tatlı, yatağın dışı çok soğuk gelmiş. Kalkıp hocasına su getirmek yerine sırtını dönüp uyumayı tercih etmiş. Tam o an yakınlardaki köyün minaresinden ezan sesi yükselmeye başlamış. ‘Ben şehadet ederim ki Muhammed Allah’ınRasûlüdür’ sözlerini duyan âlim talebesine,"Ya evlat! Sen yanındaki hocan için kalkıp bir bardak su veremiyorsun ama şu müezzin hiç görmediği Muhammedaleyhisselâmın adını, davasını her sabah haykırıp duruyor",diyerek talebesine gereken dersi vermiş.
Yeryüzünün her noktasında her an ezan okunuyor. Efendimize soyu kesildi, ebter kaldı; adı, sanı unutulur, gider, diyenlerin kemikleri dahi toza dönüştü. Ona düşmanlık edenler yok oldu, silinip gitti de O'nun şanı, mübarek adı âbâd oldu, minarelerden okundu ve okunmaya devam edecek.
Bir Ezanla Başlar Bir Salâ ile Biter Hayatımız
Ezan, birlik beraberliğin, kardeşliğin sesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun ezanı işiten Müslümanlar birlikte, omuz omuza namazlarını kılıp kardeşliklerinin şuuruna varırlar.
İslam yeryüzünün umudu, zulüm ve baskıların karşısındaki tek güç, emperyalistlere karşı mazlumların yegâne sığınağıdır. Ezanlar okundukça mazlumların ümidi var olacak, zalime karşı Hakkın mücadelesi devam edecektir.
Ezan müminin hayatında vazgeçilmez bir yere sahiptir. Bir Müslüman dünyaya geldiğinde sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet okunur, Rabbinin huzuruna ezan sesiyle varır, ezan sesiyle dünyanın meşgalesinden kurtulup huzura kavuşur, ferahlık duyar. Dünya imtihanına bir ezanla başlar ve bir salâ ile veda eder. Rabbimiz bizleri ezan sesinden mahrum etmesin, bu yüce davete icabet eden, namazla felaha erip cennetlere ulaşan kullarından eylesin,âmin.
[4]Buhârî, “Küsûf”, 3, 8; Müslim, “Küsûf”, 4; İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 212; Beyhâkî, Sünen-i Kübrâ, VIII, 336.
[5]Buhârî, “Ezan”, 1; İbn Hişâm, es-Sîre, II, 154; İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 212-213; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I, 39.