Yeni yorum ekle

Bir Mürebbi Olarak Oruç

Ramazan ÖTKÜN

Allah, insanı mükemmel ve mükerrem bir varlık olarak yaratmıştır. Bu hÂlini devam ettirebilmesi için, kendi içlerinden uyarıcı ve müjdeleyici peygamberler göndermiştir. Bununla da yetinmeyip doğruyu, gerçeği apaçık bildiren ilahi kitaplar indirmiş ve bu seçkin kullarını tebliğ vazifesiyle görevlendirmiştir. İnsanların doğru yolu bilmesi ve sapıklığa düşmemesi için gönderilen bu rehberler, Allah’ın kendilerine öğretmiş olduğu ilahî emir ve yasakları, bizzat uygulamışlar ve insanlara uygulatmaya çalışmışlardır. Bunlar kişinin Rabbini ve kendisini bilmesine yönelik belirlenmiş olan ilahî kurallardır.

Allah Teâlâ (cc) tarafından bildirilen bu ilahî metot ve kuralların başında ibadetler gelmektedir. Oruç ibadeti de temel ibadetlerden biri olarak, tarih boyunca gelmiş bütün semavî dinlerin esaslarında yerini almıştır. Kuran’daki şu ifadeye göre orucu olmayan hiçbir semavi din yoktur:

“Ey İman edenler! Oruç sizden önce, gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi sizlere de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz”[1]

Bu da bize gösteriyor ki, zaman ve mekân değişse de, değişmeyen insan doğasının terbiyesi için oruç bir ihtiyaçtır.

Oruç; bir kimsenin güzel ahlâk sahibi olması, güzel huylarla kendisini süslemesi, ruhunu güzelleştirmesi, manevî huzuru elde etmesi, şehevî duygularına gem vurması, gidişatını yoluna sokması açısından vazgeçilmez bir yardımcıdır. Bunun yanında oruç, kişinin beğenmediği, hoşlanmadığı hal, hareket ve tavırlardan sıyrılması, bunlardan kurtulması, eksik gördüğü taraflarını telafi edebilmesi için yol gösteren bir mürebbidir.

Oruç İnsana Kendini Tutmayı Öğretir

Halk arasında yaygın olarak kullanılan oruç tutmak tabiri çok manidardır. Aslında tutulan oruç değil, tutulan kişinin istekleridir, nefsanî arzularıdır. Yani orucun bizi tutmasıdır, bizi korumasıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.s) mübarek ağızlarından dökülen “Oruç, kalkandır.”[2] ifadesi kısa ama derin bir anlama sahiptir. Oruç görünüşte belli saat dilimleri arasında yeme-içme ve her türlü nefsanî arzulardan uzaklaşma olarak görülür. Ama gerçekte öyle değildir. Onun bir kalkan vazifesi vardır. Kişiyi her türlü kötülüklerden muhafaza eder.

Oruç, insana doymayan nefsine hükmetmeyi öğretir. Sonu gelmeyen arzu ve isteklerin önüne set çekmeyi öğretir. Gözü doymayan, vadiler dolusu altına sahip olmak isteyen insana, rızkının sadece midesinden geçen olduğunu öğretir.

Bir kimsenin başına gelenlerin çoğu kendini tutamamasından, kontrol edememesinden, sabır gösterememesinden gelir. Olaylar karşısında insanın kendisini tutabilmesi, frenleyebilmesi irade eğitimiyle alâkalıdır. İşte oruç, insana iradesini kullanmayı öğretir. Açlığa karşı sabretmeyi öğretir. Allah’ın (c.c) kendisine sunmuş olduğu bütün helallerden el çekmeyi öğretir. Haramlardan ve yasaklardan kendisini muhafaza etmeyi öğretir. Oruç sadece mideye değil, bütün organlara ve zihne tutturulmuş olur ve hem bedene, hem zihne, hem de ruha hükmetmiş olur. Bun­dan do­la­yı Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) Efendimiz, ki­şi­yi kö­tü­lük iş­le­mek­ten alı­koy­sun, ken­di­si­ni tut­sun di­ye şöyle buyurmuşlardır:

“Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum!” desin (ve ona bulaşmasın).”[3]

Oruç İnsana Takvayı, Kâmil Olmayı Öğretir

Takva, kişinin kendini her türlü günahtan koruma gayreti içerisinde olmasıdır. İlahi rızayı elde etmek için, bütün davranışlarını kontrol altına alarak, yaratıcının istediği zirveye ulaşma arzusudur. Oruç, insana bu zirveye ulaşmada rehberlik eder, yol gösterir. İnsanî meziyetlerin kazanılmasına yardımcı olur ve Allah katındaki en üstün kimselerin takva sahiplerinin olduğunu[4] öğretir.

İbadetlerde asıl olan ihlâs ve samimiyettir. İhlâs ve samimiyetin gerçekleşebilmesi de Allah’ı (c.c) daima hatırda tutmakla, her daim gözetildiğinin farkında olmakla olur. İhsan kavramını hayatımıza katmakla olur. Böyle bir düşünce insanın hareket ve davranışlarını kontrol altına alır. Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:

“İhsan, Allah’a onu görüyor gibi kulluk etmendir, her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni görmektedir.”[5]

Oruç, güzel hasletleri öğretmesinin yanında, manevi hastalık olan yalan, dedikodu, iftira gibi kötü hasletlerden kurtulma reçetesi sunar. Oruç kendisine, maksadına uygun olarak yaklaşmamızı ister. 

Ebû Hureyre’den (r.a) gelen bir rivayette Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa oruçlu kimsenin yeme ve içmesini bırakmasına Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.”[6] 

“Nice oruç tutan vardır ki, (haramdan sakınmadıkları için) orucundan kendisine kalan, sadece açlık ve susuzluktur.”[7]

Hoş olmayan her türlü amel, yanlış ve çirkin sözlerin bu gruba dâhil olduğunu düşünürsek böyle davranılması durumunda kendisine orucun hiçbir fayda sağlamayacağı gün gibi aşikârdır. Allah rızası olmayan bir açlığın, kişiye bir kazanç sağlaması düşünülemez.

Oruç, birçok günahın kaynağı olan şehveti kırar ve şehevî duygularla mücadele etmeyi öğretir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bunu şöyle dile getirir:

“Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse, hemen evlensin. Çünkü bu gözü daha çok korur, iffeti daha çok muhafaza eder. Kimin de gücü yetmezse, oruç tutsun. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.”[8]

Oruç İnsana Merhameti, İnfak Etmeyi Öğretir

Oruç, insanın içerisinde var olan merhamet, şefkat, acıma ve yardımlaşma gibi güzel duygularını günyüzüne çıkararak onları işlevsel hale getirir. Bu güzel hasletler, özellikle yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine karşı doruk noktasına ulaşır. Oruç tutarak aç kalmanın, güzel nimetlerden ayrı kalmanın ne demek olduğunu anlayan varlık sahibi, garibanların yaşantılarını, açlıkla olan mücadelelerini daha iyi kavrar ve onları sevindirmek için acele eder. Bu açıdan da bakıldığı zaman orucun güzel ahlâkı insanlara öğreten bir mürebbi olduğu aşikârdır.

Bütün bu güzelliklerin ortaya çıkmasına vesile bir rehber vardır. Bu rehber, şüphe yok ki Allah’ın(c.c): “Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sahipsin.”[9] hitabına mazhar olan, insanlara güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen[10], söyledikleriyle yaşantısı arasında zıtlık olmayan Hz. Peygamber(s.a.s)’dir. Onun bütün güzel davranışları ve yaşantısı sahabe tarafından örnek alınmış ve dikkatle izlenmiştir. Ramazan ayında göstermiş olduğu cömertliğin büyüklüğü bize şöyle ulaşır.

Abdullah b. Abbas’tan (r.a) gelen bir rivayet şöyledir: “Rasûlullah insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında Cebrail ile buluştuğunda daha da cömert olurdu. Çünkü ramazanın her gecesinde Cebrail ile buluşur, karşılıklı olarak onunla o zamana kadar inen Kur’ân’ı müzakere ederlerdi. İşte bundan dolayı Rasûlullah hayır etme hususunda sürekli esen rüzgârdan daha cömert idi.”[11]

Oruç, İnsana Sağlıklı Yaşamı Öğretir

Oruç insanın çokça yanılmış olduğu, kıymetini bilmediği iki şeyden biri olan sağlığın[12] önemini hatırlatır. Günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan ilmî çalışmalar göstermiştir ki oruç, vücudu dinlendirmekte ve birçok hastalıktan korumaktadır.  Yıl boyu çalışan vücut Ramazan ikliminde bakıma alınmakta ve tamiri yapılmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bunu yıllar önce görmüş ve insanlara şu tavsiyede bulunmuştur.

“Oruç tu­tun sıh­hat bu­lun.”[13]

Oruç, insanların sağlığını maddi yönden tedavi ettiği gibi, manevi yönden de ruh sağlığını tedavi eden ilaçların padişahıdır. Bütün maddi ve manevi hastalıklar onunla iyileşir. Yeter ki şifa bulmak isteyen hasta tedavi olmaya talip olsun.

Oruç, Mükâfatı Elde Etmeyi Öğretir

Mükâfat elde etme isteği insanı motive eder. Kuran-ı Kerim’de birçok ayeti kerimede, Allah (cc) tarafından yapılan vaatler, karşılıklar, mükâfatlar söz konusudur. Oruç kullara, bu ödüllere kavuşabilmenin yolunu öğretir. Çünkü Allah (c.c) oruç ibadetine ayrıcalıklar tanımıştır. Onun ecrini ayrı tutmuştur. Ona has cennet kapısı tahsis etmiştir. Onunla günahları bağışlayacağını vaat etmiştir.  Peygamber (s.a.s) Efendimizin dilinden dökülen şu cümleler bunların delilidir.

“Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç Benim içindir ve onun ecrini Ben vereceğim.”[14]  

 “Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”[15]   

Bütün bu anlattıklarımız çerçevesinde diyebiliriz ki, Efendimizin (s.a.s) ifadesiyle evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan bu rahmet ve mağfiret iklimi, hayatımıza ayrı bir güzellik, tatlı bir disiplin ve nizam getirmektedir. İnsanın her zaman elde edemeyeceği maddi ve manevi mükâfatlar kazandırmaktadır. Maddî, zihnî ve ruhî olarak bizi, biz yapmakta ve her yönümüzle bizi insan-ı kâmil olmak için eğitmektedir.

 



[1] Bakara, 2/183.

[2] Müslim, Sıyâm 163.

[3] Buhârî, Savm 2; Müslim, Sıyâm 163.

[4] Hucurat, 49/13.

[5] Buhârî, İman 37.

[6] Buhârî, Savm 8, Edeb 51; Ebu Davud, Savm 25, h. no:2326.

[7] İbn Mâce, Sıyam 21.

[8] Buhârî, Nikâh 2; Müslim, Nikâh 1; Tirmizi, Nikâh 1.

[9] Kalem, 68/4.

[10] Muvatta, Hüsnü’l-Hulûk 8.

[11] Buhârî, Bed’u’l-Vahy 5, Savm 7.

[12] Buhârî, Rikâk 1; Riyazü’s-Salihin H-97.

[13] Keşfü’l-Hafa, C.2, s. 33.

[14] Müslim, Sıyâm 164; Nesâî, Sıyâm 42.

[15] Buhârî, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203.

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.