Bayram… Mutluluk Ve İbadet

Bayramlar, gecesi ve sabahı ilâhî rahmetin her tarafı doldurduğu sevinç ve mutluluk günleridir. Bir ay boyunca şeytanın vesveselerinden, nefsin normal zamanlarda helal olan isteklerinden Rabbini memnun etmek için uzak kalabilen Müslümanlar, kötülüklere galip gelebilmenin ve iradeye hâkim olabilmenin mutluluğunu dostlarıyla paylaşarak bayram yaparlar. Ramazan dışında yiyecek bulamadığı için aç yaşayan garipler, Allah Teâlâ’nın (cc) rızasına ulaşabilmek için aynı açlığa katlanırlar. Çaresizliğin acılarını, kul olmanın mutluluğuna çevirirler ve bayramı diğer kardeşleriyle beraber kutlarlar. 

Bayram günleri İslam dininin şiarlarındandır ve içinde birçok hikmeti barındırır.  Bir gün önce oruç bozmak haramken, o gün oruç tutmak haramdır. Bu yasağı koyan ve kaldıran âlemlerin Rabbi’dir. Ramazanın son günü kimin emriyle oruç tutuluyorsa şevvalin ilk günü de O’nun emriyle bayram yapılır.

Dinî bayramlarda ümmetin tamamı, aynı sevinç ve huzuru yaşamalıdır. Günümüz bayramlarında durum, bazıları için farklılık arz etse de olması gereken budur. Ramazan bayramından önce verilmesi gereken ve bayrama adını veren fıtır sadakası, fakir kardeşi düşünmeyi, derdine çare olmayı sağlar. Karşılıklı yapılan ziyaretler, hep beraber sevinebilmeye vesile olur. Toplumun bir kısmının sevinç içinde olduğu, bir kısmının ise sıkıntı ve kederde olduğu hal, İslam’ın asla kabul edemeyeceği bir durumdur. Bayram, toplumla birlikte yaşandığı ölçüde bayramdır. Bayramların huzur ve sevinç günleri şeklinde kutlanmasına, herkesin katkıda bulunması gerekmektedir.

İnsanlar, sevinçli ve kaderli hallerinde kulluk şuurundan ve istikametten ayrılabilir. Yapmadığı davranışları yapar, haramları işler hale gelebilir. Bu günler, sevincin ümmetçe paylaşıldığı anlar olmakla beraber, asla kulluk çizgisinden uzaklaşılmaması gereken günlerdir. Bayramdaki sevincin, gaflete dönüşecek kadar taşkınlığa varmaması lazımdır. İçkinin, fuhşun meşru addedildiği; nefsin her istediğinin yapılabileceği günler değildir bayramlar. Bunun yanında, İslam insan fıtratını asla inkâr etmez. İnsanın neşelenmeye ve eğlenmeye ihtiyacı vardır ve beşerî ihtiyaçları helal dairesi içinde karşılamanın yollarını göstermek, İslam’ın temel özelliğidir. Eğlence, meşru dairede olmalı ve günah unsuru taşımamalıdır.

Bir bayram günü Hz. Âişe (ra), Hz. Peygamber (sas) ile birlikteyken yanlarında def çalarak Buâs Harbi’ne ait ezgiler söyleyen kızlar bulunmaktaydı. Hz. Ebû Bekir (ra): “Resûlullah’ın evinde şeytan düdüğü! Hem de bayram gününde!” diyerek müdahale etmek isteyince Resûlullah (sas) ona: “Her milletin bayramı vardır, bu da bizim bayramımız.”   şeklinde cevap vermiştir. Yine bayram günleri mescidde mızrak-kalkan oyunu oynayanları seyretmek isteyen Hz.Âişe (ra)’ye Efendimizin, yardımcı olduğu ve oyunu birlikte seyrettikleri bilinmektedir.

Bayram kelimesinin Arapçadaki karşılığı, “âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamlarıyla karşılanan “îyd” kelimesidir. Kâşgarlı Mahmud’un tespitine göre kelimenin aslı Farsça bezrem/bezrâm olup “sevinç ve eğlence günü” demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuz Türklerine aittir.

Medine’ye hicret ettikten sonra, Medinelilerin İran’dan alınma Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutladıklarını gören Hz. Peygamber (sas), “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan Bayramlarıyla değiştirmiştir”   buyurarak İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır. Bayram algısı ve kutlaması, toplumların ahlâk ve din anlayışları ile paralellik arz eder. Medine toplumunun putperest izlerden temizlenmesine Ramazan ve Kurban Bayramları yardım etmiştir. Tutulan oruçlarla Rahmet-i Rahman’a kavuşmayı ümit edenler, Kurban Bayramı’nda da Allah’a karşı gösterilen büyük sadakatin hatırasını yâd ederler. Böylece başarıyla verilmiş bir imtihanın neşesini, içlerinde hissederek “çok ve anlamsız” olanlardan sıyrılıp “Bir ve Hakk” olana yönelirler.

Asrı Saadette Bayram

Abdullah b. Abbas (ra), kendisine sorulan bir soru üzerine Allah Resûlü (sas)’nün bayramları gözlediğini belirtmiştir. Resûlullah (sas) bayram gecesinde kalkıp ibadet etmeyi tavsiye etmiş; bu gecelerde uyanık bulunmanın, kalbin uyanıklığına vesile olduğunu bildirmiştir: “Sevabını Allah’tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.”

Resûlullah, sabahleyin gusül abdesti alır ve güzel elbiselerini giyerdi. Abdullah b. Abbas (ra) Efendimizin (sas),  bayram günleri kırmızı bir kaftan giydiğini aktarmaktadır.   Sahabe efendilerimizin de bayram günü, sabah namazını bayramlık elbiseleri ile kıldıkları anlatılmaktadır.  Peygamber Efendimiz (sas), Ramazan Bayramı’na tatlı yiyerek başlardı. Bayram sabahında hurma ya da benzeri bir tatlı ile bir aylık oruçlarını açmadan evinden ayrılmazdı.

“Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır.”  hadisine dayanarak Ramazan ve Kurban Bayramları, bayram namazlarının kılınmasıyla başlar. Müslüman’ın her şeyi gibi bayramı da kulluk temeli üzerinedir. Sevincinde de hüznünde de namaz hep vardır. Bayram namazına, -gücü yetenler için- yürüyerek gitmek sünnettir. Resûlullah (sas) namazgâha giderken ve dönerken başka başka yollar seçerdi.  Namaza giderken “Allahu ekber” diye tekbir getirirdi.

Hz. Peygamber (sas)’in bayram namazını mescidde değil dışarıda, musallâda kıldığı bilinmektedir. Hz. Peygamber (sas), bayramların hep beraber büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu eder ve hiç bir istisna yapmadan kadınların da bayram namazına katılmalarını emrederdi. Hatta elbisesi olmayan hanımların, komşularından emanet elbise alarak gelmelerini tavsiye etmiştir. Namaza mani özrü bulunan hanımların bile namazgâha çıkmalarını; hayra ve Müslümanların dualarına iştirak etmelerini  emretmiştir. Onlar da tekbirler sırasında cemaate katılmışlardır.

Efendimiz (sas), namazı önce kılar sonra hutbesini îrad ederdi. Kadınların, duyamadıkları zaman yanlarına gelir; onlara hatırlatmalarda bulunur; öğüt verir ve sadaka vermelerini emrederdi. Abdullah b. Mes’ud (ra)’dan gelen bir rivayette böyle bir bayram sabahı anlatılır. Nebî’nin öğüdü üzerine hanım sahabiler de sadakaları toplamak üzere dolaşan Bilâl (ra)’e yüzük, halka ve diğer kıymetli eşyalarını verirlerdi.
Bayramların en güzel tarafı, mü’minlerin tokalaşarak, kucaklaşarak birbirleriyle bayramlaşmasıdır. Sahabe Efendilerimizin birbirleriyle karşılaştıklarında, “ تَقَبَّلَ اللهُ مِنَّا وَ مِنْكُمْ” (Allah bizden de sizden de kabul etsin.) derlerdi.

Günümüzde Bayram

Ülkemizde bayramlar, bazıları tarafından kaç gün tatil olacağıyla değerlendirilmektedir. Hâli vakti yerinde olanlar, tatil yörelerine akın ediyorlar, bayramları oralarda tek başlarına geçirmeye çalışıyorlar. Belki başka zamanlarda fırsat bulamayabilirler ancak bayramlar, tatil yörelerinde kafa dinlemek, eş dosttan uzaklaşmak ve anne babayı, yakınları terk etmek için değil; onlarla beraber olmak, hâl ve hatırlarını sormak, ellerini öpüp dualarını almak içindir. Bayram, din kardeşleriyle birlikte sevinme, onlarla bütünleşme fırsatıdır.

Bugünler, klişe mesajlar atarak geçiştirilecek günler değildir. Son dönemlerde samimiyetin olmadığı cep telefonu veya internet mesajları atmak revaç buldu. Bazen bu tür durumlar kaçınılmaz olabilir. Ancak kopyala-yapıştır yöntemiyle yapılan bayram tebriklerinden mümkün olduğunca uzak durmak, mümkünse ziyarete gidebilmek, eğer mümkün değilse telefon açıp bayramlaşmak gerekir.

Sevdiklerimizle bayramın hatırına hediyeleşmek; özellikle de çocuklarımıza hediye vermek ve onları sevindirmek; bayramı çocuklar için güzel ve anlamlı kılan, zihinlerinin derinliklerine olumlu etki bırakan önemli davranışlardandır. Çocuklar için bayram, kendilerine alınan yeni elbise ve ayakkabılardır. Onlar bayramı hediyelerle tanır, sever ve sahiplenir.

Ekonomik şartlar sebebiyle bayram ziyaretine gidebilmek, hediye alabilmek aileler için sıkıntılara sebep olabilmektedir. Eli boş gitmemek için ziyaretten vazgeçilebilmektedir. Herkes verebiliyorsa kendi imkânı ölçüsünde hediyeler vermelidir. Aksi halde bayramdan kaçma, toplumdan uzaklaşma başlar. Bu ise, bayram’ın teşriindeki hikmet ve gayeye ters düşer.

Müslüman, toplumundaki fakir ve ihtiyaç sahiplerini gözetmekle mükellef insandır. Herkesin neşeleneceği günlerde kardeşini hüzünlü bırakmak, kendisine yakışmayan kimsedir. Fıtır sadakası (fitre), Allah Teâlâ (cc)’nın kişiye ve velayeti altındaki kimselere lütfettiği, hayat ve vücud nimetine karşı şükran olmak üzere dindeki yerini almış bir ibadettir. Fıtır sadakasını, hak sahibine bayramdan önce verme şartı konulmuştur. Bu şekilde fakirlerin onurları korunarak -isteme mecburiyetinde bırakılmadan- yardım eli uzatılmış olur.

Bayramlar, Rabbimizin bizlere hediyesi olan günlerdir. Bu ilahî hediyeyle bereketlenmeyi ve bu günlerin şükrünü eda edebilmeyi Mevlamız nasip etsin!

Bayramınız mübarek olsun…

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.