Peygamberimizin İlk Cuma Namazı, İlk Hutbesi ve Anlamı

Peygamberimizin (s) Kuba'daki İlk İşi: Mescid Yaptırmak

Peygamber Efendimiz (s) Medine’ye hicret buyurduklarında, şehre çok yakın mesafedeki Kuba köyünde dört gün kalarak burada bir mescid inşa ettirdi. “Kuba Mescidi” olarak bilinen bu ibadethanede Efendimiz namaz kıldı. Yüce Rabbimiz, Kur'ân-ı Kerîm'de bu mescidin "takvâ üzerine bina edildiğini" beyan buyurdu:

“Ta ilk gününde takva temeli üzerine kurulan (Kuba'daki) mescid, namaz kılmana daha lâyıktır. Orada temiz olmayı sevenler vardır. Allah da temiz olanları sever.” (Tevbe 9/108)

Peygamber Efendimizin (s), birkaç günlüğüne uğradığı küçük bir yerleşim biriminde hemen bir mescid yaptırması, “takva temeli üzerine” kurulacak olan Müslüman toplumun “namaz ve mescid merkezli bir toplum” olması gerektiğinin ilk işareti olarak okunabilir. Bundan böyle mescid/cami, İslâm toplumunun kalbi haline gelecek; günde beş kez Allah’ın huzurunda divan durmak için mescidde omuz omuza bir araya gelen Müslümanlar, Allah’a ve O’nun kullarına karşı sorumluluklarını hatırlayıp yerine getirmeye çalışacaklar; kardeşlik bilinçlerini tazeleyecekler, birlik ve dayanışma duyarlıklarını sürekli diri ve zinde tutacaklardır.

 

İlk Cuma Namazı ve İlk Hutbe

Kuba’ya gelişinden dört gün sonra 12 Rebiülevvel 622 Cuma günü Peygamberimiz (s), devesine bindi; muhteşem bir kalabalıkla Medine'ye doğru yürüdü. Yolda Sâlim b. Avfoğulları’na âit Rânûnâ vadisinde öğle vakti girdi. Rasûlullah (s) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı. Cuma namazını Kuba Camiinde kıldırıp çıkmak yerine yola koyulup çok yakın mevkideki Rânûnâ vadisine varınca orada kılması da anlamlıdır. “İlk Cuma namazı ve ilk hutbe” ile anılan bu mevkide bugün Cuma Mescidi yer alır ki, bu mescid, bu tarihi olayı ve Cuma namazının önemini hatırlatan bir nişane olarak simgeleşir.

Bundan böyle her Cuma namazında bir araya gelen Müslümanlar, Efendimizin aşağıdaki hutbesini örnek alarak, haftada bir kendilerini yenileme, hesaba çekme ve toparlama fırsatı bulurlar.

Peygamberimiz (s) bu ilk hutbesinde Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Kendiniz için, önden âhiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Biliniz ki, her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona aracısız olarak: ‘Sana Rasûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için (ahiret azığı olarak) ne gönderdin?’ buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka bir şey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayrı işlesin! Onu bulamayan da güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!

“Allah'a hamdolsun! O'na hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şahadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun ortağı yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyet’e girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belağatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü Allah'ın kelamı, her şeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan her şeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle birbirinizi seviniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazap eder. Selam sizlere!”

Rasûlullah (s) birinci hutbeyi böyle bitirdikten sonra ikinci hutbede de şunları söyledi:

“Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, bağışlanma ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, ortağı ve benzeri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve rasûlü olduğuna şahadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Rasûlü’ne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Rasûlü’ne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete teşvik etmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.

“Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' (Kâf/29) buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında taşkın hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.” (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi., 3/31-35)

 

İlk Mescid, İlk Cuma, İlk Hutbe ve “Namaz Merkezli” Hayat Tarzı

Kuba’da ilk işi mescid inşa etmek olan Peygamber Efendimizin (s), Medine’yi şereflendirdiği ilk günde yine ilk iş olarak Mescid-i Nebi’nin yerini belirleyip inşa sürecini başlatması, o arada Ranuna vadisinde Cuma Namazı kıldırıp Cuma Hutbesi okuması, daha sonraları Ramazan ve Kurban Bayramlarında Medine ve çevresindeki bütün Müslümanları Musalla’da toplayıp onlara coşkulu Bayram Namazları kıldırması ve ümmetine cemaatle namaz kılmayı ısrarla ve şiddetle tavsiye buyurması, İslâm toplumunun “namaz/mescid merkezli” olarak şekillendiğinin ve kıyamete kadar da “namaz/mescid merkezli bir hayat tarzı”na sahip olması gerektiğinin en önemli göstergeleridir. Mescidde her gün beş vakit namazda, haftada bir de daha geniş kalabalıklar halinde Cuma namazında bir araya gelen Müslümanlar, senede bir ise Bayram namazı için genç-yaşlı, kadın-erkek ve hatta namaz kılma konusunda özürlü olan hanımlar dâhil bütün unsurlarıyla Musalla’da toplanarak İslâmi birlik ve heyecanlarını diri tutarlar. Namazlarda okunan Kur’ân âyetleri, namaz öncesi veya sonrasında yapılan dersler, Cuma ve Bayram namazlarında okunan hutbelerde verilen mesajlar bu duyarlığı pekiştirir. 

Peygamber Efendimizin (s) yukarıdaki ilk Cuma namazı hutbesi; müminlere ısrarla Ahiret ve Hesap Günü’nü hatırlatıp Kurân-ı Kerim’i hayat rehberi edinip ilkelerini ayakta tutmalarını öğütleyen, onlara vazgeçilmez görev ve sorumluluklar yükleyen içeriği ile, geçmişte olduğu gibi günümüzün ve geleceğin İslâm toplumlarına da Cuma ve Bayram namazlarına vermeleri gereken önem ve değere ilaveten Cuma ve Bayram hutbelerinde verilmesi gereken mesajların neler olması gerektiğini de belirler. Böylece, “namaz merkezli” olarak şekillenen İslâm toplumu; günlük, haftalık ve yıllık mesajlarını Vakit namazlarında, Cuma namazlarında ve Bayram namazlarında okunan derinlikli hutbelerinden alacak ve kendisini Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde sürekli yenileyerek zinde ve diri tutacaktır. 

Yazar: 

Yorumlar

Başarılı

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.