Ya Olduğun Gibi Görün Ya Göründüğün Gibi Ol

Zaman akıp gidiyor, devirler değişiyor ve insan…

İnsan, değişiyor zamanla birlikte.

Eskiden daha bir başkaymış insanlar; daha hoş görülü, daha alçakgönüllü…

İnsanlar hoşgörüyü de, alçak gönüllülüğü de kendi içlerinde ararlarmış; karşılarındaki insandan beklemeden, başkalarının içinde aramadan…

Etraflarından örnek alırlarmış; güneşten, akarsudan, ovadan, bazen bir böcekten, bazen bir kuştan… Doğaya bir ibret gözüyle bakar, tefekkür ederlermiş. Çoğu güzel davranışları etraflarındaki ibretlik sahnelerden öğrenirlermiş.

Eskiden insanlar, güneşten şefkati, merhameti; nehirden cömertliği; topraktan tevâzuu; geceden sırdaşlığı; bir mermer taşından faniliği öğrenirlermiş. Toprak gibi tevazuuyla, alçak gönüllülükle en yüksek mertebelere ulaşırmış gönüllerde insanlar.

Bir ağaç gibi, bir umman gibi cömert davranırlarmış iyilik hususunda. Ve bir ölü gibi cansız ve tepkisiz kalmayı bilirlermiş kendilerine yapılan bir kötülük karşısında. Her şeyden önemlisi; onlar, oldukları gibi görünür, göründükleri gibi inanırlarmış. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin şu güzel mısralarındaki öğütleri tutarcasına bir hayat sürdürürlermiş cânım Anadolu insanı :

“Güneş gibi ol şefkatte, merhamette. Gece gibi ol ayıpları örtmekte. Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte. Ölü gibi ol öfkede, asabiyette. Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

Çağımızın teknolojisi, yüksek binalar, hızlı yaşam bizlere unutturdu doğanın güzelliklerini… Ne doğada eski canlılık kaldı, ne de bizde doğadan ibret alacak yürek. Adeta, mazi ile ati arasında uçurumlar açtık. Fakat ümitsiz de değiliz. Zira zaman da değişse; tabiat da, çevre de değişse insan insandır her çağda. Bazen çağa esir, bazen de olması gerektiği gibi o, çağa hâkim. Bu tercih de yine kendisine bağlıdır. Ve tercihini uygulayabileceği cevher yine kendi içindedir.

 İnsan, düşünen bir varlıktır. Bir başka deyişle; insan olmanın gereği, düşünmektir. İnsan düşünebiliyorsa, bu özelliğini kaybetmemişse, o zaman bakmalıdır şu kâinata. Tekrar tekrar bakmalıdır ibret nazarıyla…

Güneşe bakalım; Allah’ ın, yarattığı varlıkta nasıl da tecelli etmiş Rahman sıfatı… Güneş… Küçük bir kuşu ısıtan, ona ışık olan da o; senin yoluna ışık olup, geceyi gündüze çeviren, sana ısı olan da o. Ve tüm dünyaya şefkatiyle ısı ve ışık yayan da… İbret alamaz mıyız ondan?! Kalplerimiz katılaşmamış ve yürek gözüyle görebiliyorsak, hissedebiliyorsak bu merhameti… Neden biz de insanlara güneş gibi şefkatle, ışığımızdan sunmayalım?!…

Sonra geceye bir bakalım; ne büyük bir sırdaş!… Bize güvenilerek anlatılan bir sırrı acaba gece gibi saklayabiliyor muyuz? Ya da dostumuzun bir kabahatini, Allah’ ın, “Dünyada kardeşinin kabahatini örtenin, âhirette de ben kabahatini örterim.” müjdesine mahzâr olabilmek için gece gibi örtebiliyor muyuz?!…

Bizler bir toprak gibi tevazu gösterip, insanlara cömertçe davranmayı öğrenemedik belki de! Ama, hiç aslımız olan toprağa şöyle ibret gözüyle bir baktık mı? Bakın şu toprağa; Rabbimiz’in Rezzak ismi ne de güzel yansımış!…

Toprak, ibret almamız gereken ne güzel bir nimet… Ona çapa vurursun, sürersin, dilediğini ekersin ve o sana cömertliğin en güzeliyle karşılık verir. Üstelik tevazunun en mükemmel örneğiyle serilir ayaklarımızın altına. Peki bizler neden aslımız olan toprak gibi kötülüğe karşı iyilikler sunamıyoruz? Bize diken atana, neden gül uzatmıyoruz? Neden bize yapılan kötülük karşısında öfkemizi bastırıp bir ölü gibi sakin kalmayı başaramıyoruz?!

Yoksa ibret gözüyle bakacak bir gönül gözümüz yok mu? Yoksa etrafımızda ibret alacak bir tabiat kalmadı mı? Hayır, hayır… Ümitsizliğe yer yok inancımızda. Bakalım şu kâinata bir!… Bakalım etrafımıza, hâlâ öğrenemediysek hoşgörüyü, alçak gönüllülüğü; bakıp da ders alalım; onlardan öğrenelim bunları!… Ve her şeyden önemlisi “Ya olduğumuz gibi görünelim, ya da göründüğümüz gibi olalım!”… 

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.