Oruç nedir? Orucun Mahiyeti ve Önemi
Hilal AKBENİZ –
Yaratılanlar arasında üstün bir yeri olan insanın dünyada var oluşunda elbet bir hikmet, bir gaye vardır. Yüce Rabbimiz bu gayeyi Kur’ân-ı Kerim’de bize şöyle bildiriyor. “ Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”[1] Bu âyetten de açıkça anlaşıldığı gibi Allah (cc)’ın bizleri yaratmadaki gayesi O’na kulluk etmektir. Kulluk insanın özünde vardır. Allah Teâlâ kulluğun vazifesi olarak insanı bir takım ibadetlerle sorumlu tutmuştur. İbadetler, Allah (cc)’ın insanoğlunu sair mahlûkata üstün yaratmasının bir şükrü ve kulluğunun gereği olarak Yüce Allah (cc)’a bir görevidir.
Kainatın yaratıcısı dünyayı insana sonsuza ulaşma yolu olarak sunmuştur. İnsanoğlu bu yolda özünde var olan kulluğu hakkıyla yerine getirebildiği vakit sonsuz mutluluğa ulaşır. Çünkü Allah Teâlâ kulluğu karşısında ona sonsuz bir hayatı yani cenneti vaat etmiştir.
İşte bu kulluk görevlerinden bir tanesi de İslâm’ın beş şartından olan oruçtur. Oruç Farsçada “ruze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Önceleri “oruze” şeklinde kullanılmış fakat zamanla oruç olarak değişmiştir. Arapçada ise “savm” kelimesi ile ifade edilir. Savm lügatte, bir işi yapmaktan alıkoymak, konuşmaktan, yürümekten, yemekten, içmekten kaçınmak anlamlarına gelir. İslâm dininde ise, savm yani oruç; fecri sadık adı verilen beyazlığın belirlenmesinden güneşin batışına kadar olan süre içerisinde mükellef bir insanın, ibadet niyetiyle nefsini ve bedenini yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak tutmasıdır.
Orucun başlama vakti olan fecri sadık vaktine imsak, bitiş vakti olan güneşin batışına ise iftar denir. Genel olarak imsak ve iftar şu manalara gelir:
İmsak, Arapçada kendini tutmak, engellemek anlamlarına gelir. Orucun temel unsurudur. İmsak vakti tan yerinin ağarması (fecri sadık) vakti olup bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının da vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlama vaktidir.
İftar ise oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti girmiş olur.
Buna göre Kur’ân’da orucun başlangıç ve bitiş vakti şöyle belirtilir: “…Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın…”[2] Allah (cc)’ın bildirmesiyle ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bize yol göstermesiyle orucun vaktini belirlemekteyiz. İnsanlar bu süre içerisinde maddi ve özellikle manevi olarak oruç tutmak ve Allah (cc)’ın rızasını gözetmelidir.
Orucun insanoğluna ne zaman emredildiğine gelirsek Yüce Allah (cc) bize şöyle bildiriyor: “ Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı.”[3] Bu âyet sadece Müslümanlara değil, Hz. Âdem’den beri var olan bütün insanlığa farz kılındığını ifade etmektedir.
İslâm’dan önceki dinlerin oruçları bazı rivayetler dışında kaç gün olduğu ne zaman ve nasıl tutulduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü diğer ilahi dinlerin kitaplarının tahrife uğradığı bilinmektedir. Bununla birlikte bu dinlerde bulunan oruç ibadetinin de tahrife uğradığı açıktır. Bu sebeple aslı bozulmamış şekilde bilgi vermek mümkün değildir. Ancak Yahudi ve Hıristiyanların bugün değişik şekillerde oruç tuttuğu bilinmektedir.[4]
İslâm dinindeki oruç ibadetini ise Kur’ân-ı Kerim’den ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hayatından açık bir şekilde öğrenebiliriz. Çünkü İslâm dini bilindiği üzere hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir ve Allah (cc)’ın korumasıyla ebediyete kadar aynı şekilde kalacaktır.
Dinimizde oruç hicretten bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu gününde ümmeti Muhammed’e farz kılınmıştır. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Ta ki korunasınız”[5]âyetiyle tüm Müslümanlığa orucun farz kılındığı Allah Teâlâ tarafından bildirilmiştir. “ Sizden kim bu aya erişirse oruç tutsun”[6] âyetiyle de Allah (cc) orucu emretmiştir.
İslâm dininde oruç sadece bedeni aç ve susuz bırakmak değildir. Nefsanî arzulardan vazgeçerek nefsi arındırmak ve terbiye ederek Allah (cc)’a yaklaştırmaktır oruç. Asıl olarak bu yönüyle bakılmalıdır. Aksi takdirde orucun hakkı verilmemiş olur ve tutulan oruç amacını gerçekleştiremez. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Birçok oruçlular vardır ki, tuttuğu oruçtan ona ancak açlığı ve susuzluğu kalmıştır”[7] buyurmuştur. Efendimizin bildirdiği bu duruma düşmemek için sadece bedenle yerine getirmemeli nefsi ile de oruç tutmalıdır. Nitekim başka bir hadiste Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)`in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kim ki, yalan söylemeği ve yalanla amel etmeği bırakmazsa, Cenâb-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini, bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz.”[8]
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) “ Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır”[9] buyurmuştur. Allah Teâlâ ise şöyle buyuruyor “ Ancak oruç müstesna zira oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun mükâfatını ben veririm. Oruçlu yemesini içmesini ve cinsel arzularını benim için bırakmıştır.”[10]
Bunlarla ise oruç ayının rahmet ayı ve Allah (cc)’ın önem verdiği bir ay olarak görebiliriz. Yılda bir kez olması itibariyle Allah (cc) katında bu derece önem verilmiş ve ona ulaşanların da gereken önemi vererek bu mükâfatlarına nail olması arzulanır. Allah Teâlâ’nın Vaat ettiği Mükâfatlara önümüzdeki Ramazan ayında nail olmak duasıyla…
[1] Zariyat, 56
[3] Bakara, 183
[4] Seyfettin Yazıcı, Ramazan ve Oruç
[5] Bakara, 151
[6] Bakara, 185
[7] İbn Mace, 122
[8] Buhari, Kitabu Savm, 902
[9] Buhari savm 7
[10] Buhari, savm 7