B) Sünnetin Kuşatıcı Oluşu:
İslâm dini bütün peygamberlere gönderilen tek semavi ve hak (gerçek) din olması sebebiyle insanlığın hem ilk hem de son dinidir. Allah’ın, ilk insan Adem aleyhisselam‘dan, son Peygamber Hz. Muhammed aleyhisselam’a varıncaya kadar bütün elçilerine gönderdiği mesaj, inanç esasları bakımından hep aynı olmuştur. Bu da tevhid inancıdır. Ancak Peygamberlerin İslâmî hayata dair getirdiği kurallarda farklılıklar vardır. Bu farklılıklar ise insanlığın zaman içinde gelişmesine paralel olarak daha sade yapılardan daha mükemmel düzenlemelere doğru ilerleyişten başka bir şey değildir. Bu tıpkı yere ekilen bir tohumun önce filizlenip küçük bir fidan olarak ortaya çıkması ve zaman içinde gelişip büyüyerek, nihayet ulu bir ağaç olarak her an meyvelerini verebilecek bir duruma gelmesine benzer. İşte Sevgili Peygamberimize (sas) gönderilen bu son İslâm dini de olgunlaşıp mükemmel bir hale gelmiş; dalları her yöne uzanan büyük bir ağaç olmuştur. Öyle ki bu ağaç hayatın her alanında mutluluğa götürecek meyvelerini her an verir.
İslâm dininin tamamlanmış ve kemale erdirilmiş bir din olarak Peygamber Efendimize (sas) gönderilmesi ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için geçerli olması Allah’ın en büyük nimetidir.
“Bugün sizin için dininizi mükemmel hale getirdim. (İnsanlık tarihi boyunca gelişen) nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’dan razı oldum.”[1] Bu din, Hz. Nuh’a, Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve diğer bütün Peygamberlerle birlikte Hz. Muhammed’e* gönderilen aynı dindir.[2]
Teslimiyet dini, hürriyet dini, barış dini ve kurtuluş dini İslâm…
İslâm dininin, son Peygamberi Hz. Muhammed (sas)’e gönderilmiş şekliyle mükemmel oluşu, O’nun Allah’ın himayesinde olarak[3] Kıyamete kadar geçerli tek hak din olmasının yanı sıra, kurallarının kuşatıcılığında da saklıdır. Öyle ki Kur’ân ve sünnette bildirilen emir ve yasaklarla yönlendirmeler, hayat sahnesinde insanın attığı her adımı kontrol eder ve onu her alanda iyiliğin, doğruluğun, adaletin ve takvanın güzelleştirdiği huzur iklimlerine sürükler. Kur’ân-ı Kerim’de, “De ki; Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir.”[4]buyrularak ferdi ve sosyal hayatımızın bütünüyle Allah’ın istediği renge boyanması istenir: “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz O’na ibadet edenleriz (deyin).”[5]
İslâm dininin kuşatıcı özelliği pratik olarak sünnet aynasından hayata yansır. Peygamber Efendimiz (sas) bir hadis-i şerifinde: “Ben sizin için (evlatlarının üzerine sevgi ve şefkatle titreyen) bir baba gibiyim (bu yüzden faydanıza ve zararınıza olan her şeyi) size öğretiyorum…”[6] buyurur. Bu hadisin devamında Efendimiz (sas) tuvalet adabından bahsederek İslâmî düzenlemelerdeki kuşatıcılığın ve genişliğin çarpıtıcı bir boyutunu sergilemiş olur. Evet, bu din böyledir. Bir yandan bakarsanız, sosyal yaşamın girift meselelerine en güzel çözümler getiriyor. Diğer yandan kişisel hayatın en mahrem noktalarına bile ölçüler veriyor. Böylece insanlık güzel ahlakın iyilik, doğruluk, güzellik ve temizlik ufuklarına kanat çırpar, yücelir. İslâm dini sünnet vasıtasıyla bizi en mahrem konularda bile eğitirken Müslüman bundan en ufak kompleks duymamalı, kınayıcının kınamasına aldırmamalıdır. Nitekim müşrikler, sahabeden Hz. Selman (ra) “Peygamberiniz size abdest bozarken nasıl oturacağınıza kadar her şeyi öğretiyor, öyle mi ?!” diyerek alay etmek istediklerinde Hz. Selman (ra) en ufak bir fütur göstermeden “Evet, salat ve selam O’nun üstüne olsun (Allah’ın elçisi) bizi büyük abdest bozarken, su dökünürken kıbleye yönelmekten, sağ elle, üçten az taşla, hayvan tezeği veya kemikle taharetlenmekten menetti.” diye haykırmıştır.[7]
Günümüz alimlerinden Yusuf el-Karadavi, sünnetin kuşatıcılık özelliğine dikkat çekerken, bunu sünnete ait bir metot olarak ele almakta ve şöyle demektedir: “Bu, uzunluk, genişlik ve derinlik olarak insan hayatının hepsini kaplaması ile temayüz eden bir metottur. Uzunlukla insanın doğumundan ölümüne dek hatta cenin döneminden, ölümden sonrasına kadar bütün hayatı kapsayan zaman dilimini kastediyoruz. Genişlik ile de evde, çarşıda, mescitte, yolda, işte, Allah ile olan ilişkide, kişi, aile, Müslüman veya gayr-i müslimlerden (oluşan insanlarla) hatta hayvan ve bitkilerle olan ilişkilerde dahi, kişinin daima sünnetin rehberliğinde yürümesiyle hayatın her sahasını kuşatan genişliği kastediyoruz.
Derinlikten kastımız ise insan hayatının iç yapısındaki derinliktir ki, bu da vücut, akıl ve ruhu kapsar; zahir ve batını (açıkça görüneni ve gizli olanı)içine alır; söz, amel ve niyeti de kuşatır.[8]
Yusuf el-Karadavi’nin ele aldığı şekliyle sünnet, insan hayatını dört bir yandan kuşatarak içine alan üç boyutlu bir cisim gibidir. Bu cismi de, küfür, nifak ve bidatların boğucu havasından bizi koruyan devasa bir oksijen çadırına benzetebiliriz.
Peygamber Efendimiz (sas) insanın var oluş serüveninin karanlıkta kalan başlangıcıyla ilgili bize değerli bilgiler verir. O (sas) şöyle buyurur: “Ruhlar, (başlangıçta) toplu bir ordu gibi yaratıldılar. O zaman tanışıp kaynaşanlar (dünyada da ) tanışıp kaynaştılar. O zaman birbirinden hoşlanmayanlar (dünyada da) ayrılığa düştüler.”[9] Yine O (sas) şöyle buyurur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere; (yani İslâm’ı kabul etmeye meyilli olarak) doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.”[10] Bu Hadis-i Şerifler, insana dünyaya gelmeden önce sahip kılındığı psikolojik iki temel özelliği belirtirken aynı zamanda sünnetin insan hayatının derinliklerine ne derece nüfuz ettiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Sevgili Peygamberimiz (sas), “Yapılan her türlü iş ve ibadetler niyetlere göre değerlendirilir ve karşılık bulur.”[11]mealindeki hadis-i şerifiyle her işte iyi niyetli olmanın ve Allah rızasını gaye edinmenin; ayrıca ibadetlerde ihlas sahibi olarak riyadan uzak durmanın önemini çok veciz bir şekilde ifade etmektedir. Allah’ın Elçisi (sas), “En üstün iman, nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu (seni gördüğünü ) bilmendir.”[12] buyurarak da imanı, atılan her adımda Allah’ı hatırlamanın, Allah’ı hesaba katmanın zirvesine ulaşmak için yapılan bir yolculuk olarak takdim eder.
Peygamber Efendimiz (sas) bir hadisi şerifinde, “İhsan, Allah’a onu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Sen onu görmüyor olsan da O (cc) seni görmektedir.”[13] buyuruyor. Böylece en üstün ve en güzel ibadetin nasıl olması gerektiğini bildirmiş oluyor. Hayatlarını “ihsan” şuuruyla geçirenler, dokunduğu her şeyi altına dönüştüren asaya sahip olmuş olurlar. Böylece onların yaşamları boyunca yaptıkları her şey ibadete dönüşür.[14] Dinimiz, ibadeti belli ritüellerle sınırlanamaz. Bunların yanı sıra Allah’ın rızasına uygun her işi, her iyililiği ibadet kapsamında ele alır. Efendimiz, “Her iyilik sadakadır.”[15] buyurur.
Hz. Peygamberin (sas) rehberliğinde yürüyenlerin her işleri güzelleşir. Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurur “Şüphesiz ki Allah her şeyde iyiliği ve güzelliği farz kılmıştır. Öldüreceğiniz zaman bile öldürmeyi güzel yapın. Bir hayvan kurban edeceğiniz zaman, boğazlamayı güzel yapın. Öyleyse sizden biriniz bıçağını iyice bileyleyip keskinleştirsin. Boğazlayacağı hayvanı da rahatlatsın.”[16] Yine O (sas), şöyle buyurmuştur: “Allah, sizden birinizin yaptığı işi sağlam ve güzel yapmasından memnun olur.”[17]
Sünnet bazen psikolojik yönelişlere ölçü verir: “Sevdiğini ölçülü sev! Belki bir gün düşmanın olabilir. Düşmanlık ettiğine de ölçülü düşmanlık et! Belki bir gün sevdiğin kimse olabilir.”[18]
Bazen sünnet ekonomik yaşamın ilkelerini belirler: “Allah Resûlü, faiz yiyene, yedirene, yazana ve faizli muamelede şahitlik yapana lanet etmiştir.”[19] “Günahkar kimseden başka hiç kimse stokçuluk ve karaborsacılık yapmaz.”[20] ”Ticaret malları, pazar yerlerine indirilinceye kadar (onları yollarda) karşılamayın.”[21] ” Birbirinizin alışverişi üzerine alışveriş yapmayın.”[22] “Bizi aldatan bizden değildir.”[23]
Bir bakarsınız sünnet evlilik kurumunu yerleşik örf ve âdetlerin baskısından kurtarıyor diğer yandan bu kurumu korumak ve yaşatmak için gerekli tedbirleri alıyor. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Dul kadın, kendi emri alınmadan nikahlanamaz. Genç kız da izni olmadan evlendirilemez.”[24] “Allah’a en sevimsiz gelen helal, boşanmadır.”[25]
İslâm’ın emeğe ve emekçiye verdiği önemi anlamak için sünnet’e başvurmak yeterlidir: “İşçiye, hakkını alnının teri kurumadan veriniz.”[26] Resûlullah, işçinin ücreti belli olmadan tutulmasını yasaklamıştır.[27]
Hadislerde İslâmî yönetimin nasıl olması gerektiği ile ilgili hükümler de vardır. En başta temel prensip Allah’ın emir ve yasaklarına uyulmasıdır. Yöneticilere itaat, onların yönetimlerinde Allah’a itaat etmeleriyle kayıtlıdır.” Allah’a isyan olacak hususlarda hiçbir kimseye itaat edilmez. İtaat ancak meşru-Allah’ın emrine uygun – hususlarda olur.”[28]
Hadislerde hukuk ve yargılamayla ilgili ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. Aynı zamanda bu konularda getirilen bazı genel esaslar uygulamada doğacak haksızlıkları önlemeye ve insan haklarına saygıyı yüceltmeye yöneliktir. Mesela Ahmed Cevdet Paşanın hukuk abidesi eserinde “Berat-ı zimmet asıldır.”[29] diye genel bir kurala dönüştürdüğü esas, hadislerde “İnsanlara (her) iddia ettikleri verilseydi bazı insanlar başka insanların mallarının ve kanlarının (çoğunda) hak iddia ederdi. Ancak delil getirmek davacıya, yemin etmek inkar eden (davalıya) düşer.”[30] şeklinde ifadesini bulur. Yine cezai yargılamada şüphenin zanlı lehine kullanılması Efendimizin (as) “Şüphe bulunan konularda hadd cezalarını uygulamayın.”[31] emriyle sabit olmuştur.
Sünnet, birçok konuda aydınlık ve geniş yollar açarken tıp ilmiyle ilgili olarak da “Yüce Allah hem derdi ve hem de devayı indirmiştir. Dolayısıyla her hastalığın bir şifası vardır. Öyleyse tedavi olmaya bakın, (fakat) haramla tedavi olmaya kalkışmayın.”[32] hadisi ufkumuzu genişletir.
Hadislere yüzeysel bir göz atış bile sünnetin kuşatılacağını anlamımızı sağlayacaktır. Bir hadis kitabının sadece bölüm isimlerine baksak, orada sünnetin rehberliğinin bütün bir hayatı içine aldığını görebiliriz. Mesela “Kitabü’l-İman (iman bölümü), Kitabü’t-Tahare (temizlik bölümü), Kitabü’s- Salat (namaz bölümü), Kitabü-l Edeb (ahlak bölümü), Kitabü’l-Buyü (alışveriş bölümü), Kitabü’n-Nikah (evlilik bölümü), Kitabu’l-Et’ime ve Eşribe (yiyecek ve içecekler bölümü), Kitabü’l-Libas (giyim kuşam bölümü), Kitabü’l-İmare (yönetim bölümü), Kitabü’l-Ahkam (hükümler bölümü) …” bunlardan yalnızca bir kısmıdır.
Kur’ân-ı Kerim de Yüce Allah, “Peygamber size her ne emrederse onu yerine getirin; her ne yasaklarsa da ondan uzak durun.”[33] buyurmakla, Efendimizin bütün buyruklarının Müslümanlarca baş tacı edilmesi gerektiğini vurgulamış olmaktadır.
Erol DEMİRYÜREK
[1] Maide sûresi, 3.
* Allah’ın selâmı hepsinin üzerine olsun.
[2] Şûra sûresi, 13; Bakara sûresi, 136; Nisa sûresi, 163; Âl-i İmran sûresi, 19, 85.
[3] Hicr sûresi, 9.
[4] Enam sûresi, 162.
[5] Bakara sûresi, 138.
[6] Ebû Davûd, Taharet: 4 Hadis No:8.
[7] Ebû Davûd, Taharet: 4 Hadis No: 7; Buharî, Vudu:1 ve 11.
[8] Sünneti Anlamada Yöntem (Yusuf el-Kardavi ) Trc: Bünyamin Erul, Rey Yayıncılık, Kayseri 1993 sh 115-116.
[9] Buharî, Enbiya:2; Müslim, Birr: 49.
[10] Buharî, Cenaiz:80;Müslim, Kader 22;bkz.Rum 30.Ayet
[11] Buharî, Bedül-Vahy:1; Müslim, imaret:155.
[12]Suyüti, el-Camiu’s-Sagır, no: 1243; Heysemi,Mecmeu’z-Zevaid I /60 bkz Hadid 4.ayet
[13] Müslim, İman: 240.
[14] Bkz.Enam sûresi,162.
[15] Buharî, Edeb:33; Müslim, Zekat :53.
[16] Müslim, Zebaih:57; Ebu Davud, Edahi 11-12.
[17] Taberani, el –Evsat: 1/275; Beyhaki, Şuabül-İman: 4/334.
[18] Tirmizî, Birr: 60.
[19] Müslim, Müsakat: 106.
[20] Müslim, Müsakat: 130.
[21] Buharî, Buyu:71; Müslim, Buyu: 14.
[22] Buharî, Nikâh: 45, Müslim, Nikâh: 49.
[23] Müslim, İman: 164.
[24] Buharî, Nikâh:41; Müslim, Nikâh: 64-65.
[25] Ebû Davûd, Talak: 3; İbn Mace, Talak: 1.
[26] İbn Mace, Ruhûn: 4.
[27] Nesaî, Eyman: 44.
[28] Buharî, Ahad:1; Müslim, İmare: 39.
[29] Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye (Ahmed Cevdet Paşa) Madde : 8.
[30] Müslim, Akdiye:1.
[31] Suyuti,el-Camiu’s –Sağır, I/14.
[32] Ebu Davûd, Tıb:11.
[33] Haşr sûresi, 7.
Yeni yorum ekle