Siyer-i Nebi Dersleri-4: Efendimizin Doğumu

Allah (cc)’ın ve meleklerin medhettiği,[1] Rabbimizin hayatı üzerine yemin ettiği,[2] âlemlere rahmet olarak gönderdiği,[3] yüce ahlak sahibi,[4] içimizden birisi, canımızdan daha sevimlisi,[5] bizi pek seven, üzerimize titreyen, şefkat ve merhamet dolu Efendimiz,[6] uyarıcımız, müjdecimiz,[7] en güzel örneğimiz,[8] Allah’a davet eden nur yüzlü kandilimiz,[9] Âdemoğulları’nın önderi Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, Fil Vakası’ndan 50-55 gün kadar sonra Halil olan dedesi İbrahim’in kurduğu şehirde, Mekke-i Mükerreme’de dünyaya geldi.[10]

Pazartesi Günü

Peygamberimiz, pazartesi gecesi sabaha yakın bir saatte yeryüzüne teşrif etti.[11]Arkadaşlarından birisi pazartesi günü oruç tutmanın önemini sorduğunda Allah Resûlü şu cevabı vermiştir: “O gün, benim doğduğum ve vahyin bana inmeye başladığı gündür.”[12]

Allah Resûlü genel kabule göre Rebiyülevvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bununla birlikte Efendimizin doğum tarihini belirlemeye çalışan Mısırlı astronomi âlimi Mahmut Felekî, Peygamberimizin oğlu İbrahim’in vefat ettiği günü meydana gelen güneş tutulmasından hareketle 20 Nisan 571 (9 Rebiyülevvel) tarihini tespit etmiş, Muhammed Hamidullah ise Cahiliyye Arapları arasında uygulanmakta olan Nesî Takvimini dikkate alarak 17 Haziran 569 tarihine ulaşmıştır.[13] 

Kutlu Doğum

Peygamberimizin doğumu sırasında Osman b. Ebi’l-Âs’ın annesi Fâtıma binti Abdullah ve Abdurrahman b. Avf’ın annesi Şifâ Hatun, Hz. Âmine’nin yanında bulunmuş, yeryüzünün bu en kutlu doğumuna nezaret etme şerefine nail olmuşlardır.[14]

Allah Resûlü’nün doğduğu gece olağanüstü pek çok hadisenin gerçekleştiği rivayet edilmektedir. Buna göre İran hükümdarının sarayının on dört burcu yıkılmış, İranlıların taptıkları ve bin yıldan beri yanmakta olan ateşleri sönmüş, Sâve gölü kurumuş, Semâve nehri taşmış, Kâbe’de bulunan putlar yüzüstü yere düşmüş, birçok Yahudi ve Hıristiyan âlimi o gece Ahmed aleyhiselam’ın yıldızının doğduğunu ifade etmiştir. Ancak bu hadiselerin önemli bir kısmı ilk dönem siyer ve hadis kaynaklarımızda yer almamakta olup bu rivayetlere ihtiyatla yaklaşılması gerekmektedir.[15]

Efendimizin Ailesi

Efendimizin babası Abdullah b. Abdülmuttalib, Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları koluna mensup olup ticari bir seyahatin dönüşü sırasında rahatsızlanmış ve oğlunu göremeden, yirmi beş yaşında Medine’de vefat etmiştir.[16]Abdullah’ın babası Mekke’nin bilge lideri Abdülmuttalib b. Haşim, annesi ise Fatıma binti Amr’dır.[17]Peygamberimizin annesi, yine Kureyş kabilesinin önde gelen ailelerinden birisi olan Zühreoğulları’nın lideri Vehb b. Abdümenaf’ın kızı Âmine’dir. Âmine’nin annesi ise Berre binti Abdüluzza’dır.[18]

Allah Resûlü, atası İbrahim aleyhisselam’ın duası,[19] kardeşi İsa aleyhisselam’ın müjdesi[20] ve annesi Âmine’nin rüyasıdır. Hz. Âmine, hamileliği sırasında bir rüya görmüş; rüyasında kendisinden bir nur çıktığını, bu nurun aydınlığıyla Şam ve Busrâ saraylarını seyrettiğini, bir oğlunun olacağı müjdesiyle adını Muhammed ya da Ahmed koymasının tavsiye edildiğini söylemiştir.[21]

Dedesinin Kucağında

Efendimizin dünyaya gelmesi üzerine annesi Âmine, Kureyş lideri Abdülmuttalib’e haber göndererek bir oğlunun olduğunu müjdelemiştir. Kâbe’nin yanında Hicr’de bulunan Abdülmuttalib, oğullarıyla birlikte Muhammed aleyhisselam’ı görmeye gitmiş, Efendimizi kucağına alarak Kâbe’ye götürmüş, çok sevdiği oğlu Abdullah’ın vefatından sonra kendisine bu erkek çocuğunu nasip eden Allah’a şükretmiştir. Âmine, hamileliği esnasında yaşadığı olağanüstü halleri ve oğlunun adının Muhammed olması gerektiğini de Abdülmuttalib’e haber vermiştir.[22]

Efendimizin amcası Hz. Abbas, yıllar sonra bu tatlı hadiseyi Müslümanlara anlatmış; annesi ile birlikte Âmine’nin yanına gittiklerini, Muhammed aleyhisselam’ın ayaklarının döşeğine vurduğunu bugün gibi hatırladığını ve kendisinin Efendimizi öptüğünü söylemiştir.

Abdülmuttalib, sevgili torununun doğumunun yedinci gününde O’nu sünnet ettirmiş, kurbanlar kestirerek Mekke halkına ziyafet vermiş ve torununun adının Muhammed olduğunu ilan etmiştir. Kureyşliler, ataları arasında “Muhammed” isimli bir kimsenin olmadığını hatırlatarak neden bu ismi tercih ettiğini sorduklarında ise onlara şu cevabı vermiştir: “Hem yerdekilerin hem de göktekilerin O’nu övmesini istedim.”[23]

Efendimizin İsimleri

Allah Resûlü şöyle buyurur: “Benim beş ismim vardır. Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben Mâhî’yim; Allah, küfrü benimle yok edecektir. Ben Hâşir’im; insanlar kıyamet günü benim peşimden dirileceklerdir. Ben Âkıb’im; Benden sonra peygamber gelmeyecektir.”[24]

O, herkesin ve tüm peygamberlerin kendisine tabi olduğu Mukaffî’dir. O, rahmet ve tevbe peygamberidir. O, cihadın peygamberi, kıyamet günü enbiyanın önderi ve insanlığın şefaatçisidir.[25]

Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de, Efendimizi dört kez Muhammed ismiyle,[26] bir kez de Ahmed ismiyle zikretmiştir.[27]Ahmed, hem Allah’ı en çok öven, hem de kullar arasında en çok övülen kimse anlamına gelir. Efendimizden önce hiç kimseye Ahmed ismi verilmemiştir.[28]

Bir ömür boyu Rabbini öven, geceleri gözyaşları içinde Rabbini zikreden, gündüz olduğunda Allah’ın dinini yüceltmek için kapı kapı dolaşan, savaş meydanlarında canını ortaya koyan sevgili Peygamberimiz; Seni Allah (cc) Kitabı’nda övmüş, Müslümanlar anne babalarından, çocuklarından daha çok Seni sevmiş, Senin davan için canlarından vazgeçmiştir. Ahmed ve Muhammed isimleri hiç kimseye Senin kadar yakışmamıştır.



[1] Ahzab sûresi,  56.

[2] Hicr sûresi, 72.

[3] Enbiya sûresi, 107.

[4] Kalem sûresi,  4.

[5] Ahzab sûresi,  6.

[6] Tevbe sûresi,  128.

[7] Ahzab sûresi,  45.

[8] Ahzab sûresi,  21.

[9] Ahzab sûresi,  46.

[10] İbn Hişam, Sîre, I, 167; İbn Sa’d,Tabakat, I, 100-101.

[11] İbn Abdilber, el-İstîâb, I, 19; Süheyli, Ravdu’l-Unuf, II, 98.

[12] Müslim, Sıyam 197.

[13] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 784-793; Kasım Şulul, Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, 100-107.

[14]İbn Sa’d, a.g.e., I, 102; İbn Seyyidinnas,Uyunu’l-Eser, I, 40; Süheyli, a.g.e., II, 148.

[15] Beyhaki, Delâil, I, 104-106; Taberi, Tarih, II, 247.

[16] İbn Sa’d,a.g.e.,  I, 99; İbn Esîr, el-Kamil, II, 10.

[17] İbn Sa’d, a.g.e., I,93.

[18] İbn Hişam, a.g.e., I, 156.

[19] Bakara sûresi, 129.

[20] Saff sûresi, 6.

[21] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127-128; İbn Sa’d, a.g.e., I, 102.

[22] İbn Hişam, a.g.e., I, 159; İbn Sa’d, a.g.e., I, 103.

[23] Beyhaki, a.g.e., I, 93; İbn Esîr, Usdü’l-Ğâbe, I, 21.

[24] Buharî, Menâkıb 17; Müslim, Fezâil 124.

[25] Müslim, Fezâil, 126.

[26] Âl-i İmrân sûresi,  144; Ahzâb sûresi, 40; Muhammed sûresi, 2; Fetih sûresi, 29.

[27] Saff sûresi, 6.

[28] Mustafa Fayda, “Ahmed”, DİA, II, 29.

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.