Eyyüb Aleyhisselam

Sabır Peygamberi 

Sabır peygamberi Eyyûb (a.s)’un soyu ve yaşadığı dönem hakkında çeşitli rivayetler vardır. Hz. İbrahim (a.s) ateşe atıldığında ona iman eden ve onunla beraber hicrete çıkan mü’min bir kişinin oğlu olduğu, Ölü Deniz’in güneydoğu bölgesinde yaşadığı[1] ve Hz. İbrahim soyundan geldiği rivayet edilir. [2]  Başka bir rivayette ise; Arap asıllı olup Davud ve Süleyman (a.s) zamanı peygamberlerinden olduğu rivayet edilmiştir. Ayrıca Yusuf (a.s)’dan sonra yaşadığı da söylenir.[3] Mevdudi ise M.Ö. 9. yüzyılda yaşadığını ifade etmiştir.[4] 

Hz. Eyyûb’un Özellikleri

İbranice Kitab-ı Mukaddes'te adı İyyôb (iyyôv) şeklinde geçer. Bu kelimenin menşei ve anlamı tartışmalıdır. “Düşman olmak, düşmanca davranmak” manasındaki “ayav” fiilinden geldiği ileri sürüldüğü gibi (Ancien Testament, s. 1453), “sabırla hastalığa katlanmak” veya “ey ilahi baba, neredesin” anlamlarına geldiği de kaydedilmektedir (E.Jd., X, lll) Kelime eski Güney Arabistan ve Semûd dilinde 'yb, eski Babilanya dilinde Ayyabum, Tel Amarna tabletlerinde Aya b (A-ia -ab) şeklindedir. Arapça olmayan Eyyûb kelimesi, “Evb” köküne yakınlığından dolayı Arapçada “Tevbe etmek” anlamındadır. [5]  Evvab ise “çok çok tevbe eden, zikir ve ibadet ile Allah’a yönelen” manasına gelmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de Eyyûb (a.s)’un, sabırlı ve güzel kul oluşu, Allah’a yönelik samimi duruşu öne çıkan özellikleridir. “Gerçekten Biz onu sıkıntılara karşı sabırlı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Doğrusu, daima Allah’a yönelen bir kimseydi.”[6] Eyyûb takva sahibi, yoksullara karşı merhametli, dulları ve yetimleri kollayan, misafire ikram eden, yolcunun yardımına koşan ve Allah’ın verdiği nimetlere şükreden iyi bir insandır. Bu özelliklerin her biri insanlık için örnek alınması gereken bir vasıf olduğu gibi İslam davetçisinde mutlaka bulunması gereken niteliklerdir.

Eyyûb’la ilgili olarak tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında çeşitli rivayetler yer almaktadır. Onun uzun boylu, gür saçlı ve heybetli bir kişi olduğunu nakleden bu kaynaklar Şam bölgesinde yaşadığını, çok geniş bir araziye sahip bulunduğunu, bu arazisinde 500 çift öküzü, 500 kölesi, 500 dişi eşeği, çok sayıda deve, sığır ve atı olduğunu kaydederler.[7]

Tevhid Mücadelesi ve Peygamberliği

Eyyûb (a.s) kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiştir. O döneminin insanlarını Allah’a çağırmış, O’na kulluk etmelerini ve hiç bir şeyi ortak koşmamalarını emretmiştir. Peygamberlik görevini en iyi şekilde yerine getirdiği için mükâfatlandırılmıştır: “Eyyûb’u da doğru yola iletmiştik. İşte iyilik eden ve işini güzel yapanları Biz böyle mükâfatlandırırız.”[8] Eyyûb’un şeriatı; “Yüce Allah’ın birliğine iman ve insanların arasını düzeltmek.”[9] olarak belirtilmiştir.

Eyyûb (a.s)’u Anmak

Yeryüzünde ibret dolu nice hayat hikayeleri yaşanmıştır. Allah katında kıymet ifade eden hayatlar, onlardan örnek almamız için önümüze konulmuştur. Hz. Eyyûb (a.s) da örnek hayat yaşayan bir peygamberdir. Rabbimiz onu hatırlamamızı istiyor ve şöyle buyuruyor: “Hatırlayın Eyyûb’u. O bizim vahyettiğimiz elçilerimizdendi.”

Onun çok güzel bir hayatı vardı. O bolluk, bereket ve zenginlik içinde yaşıyordu. Evlatlarıyla huzur içinde Rabbine kullukta bulunuyor, misafirlerine ikram ediyordu. O öksüzü, yetimi, dulları, yolda kalmışları koruyup gözetiyordu. Sağlık ve sıhhat içinde mutlu bir yaşantı sürüyordu. Allah’ın güzel kulu Eyyûb (a.s), bu güzel ve tatlı günlerinin arkasından zorluk, yokluk ve yoksullukla karşı karşıya kaldı. Onun zorlu sınavı servetinden mahrum olmasıyla başladı. Çok geçmeden ciğerparelerini tek tek kaybetti. Bir baba için malın kaybı dayanılabilecek bir şeydir ancak evlatlarının kaybı dayanılacak gibi değildir.

Eyyûb (a.s) ise böylesi çetin bir sınavda Rabbine karşı duruşunu hiç bozmadı. Sıkıntılar katlanarak geliyordu. Sonunda belalar, hastalıklar canına da bulaştı. Malını, evlatlarını ve sağlığını kaybeden Eyyûb (a.s), tek kelimeyle sabır denilen  direnci gösteriyordu. Bütün bunlara sabretmenin bir kul için ne kadar zor olduğunu ancak çekenler bilir. Eyyûb (a.s)’u eşi hariç bütün sevdikleri bir bir terk etmişti. “Allah sabredenlerle beraberdir.”[10] hakikatini bilen Eyyûb (a.s), bütün insanlığa sabrı ile örnek oluyordu. Sabır çok zor olmakla birlikte sabreden Allah’ın himayesine girmiş demektir.

Nuh(a.s)’un sabrı toplumsal bir sabırdı. Davette başına gelenlere sabırdı. O yüzyıllar boyunca sürmüştü. Ama Eyyûb (a.s) sabrı tamamen kişisel bir sabırdı. Fizikî olarak Eyyûb (a.s)’un canı yanıyordu. Hastalığı onu çok rahatsız ediyordu. Bir insan malını kaybetse bile evladı ile teselli olur. Evladını kaybetse hiç olmazsa sağlığı ile hayatta direnebilir. Sağlığını da kaybedince bir insan hayata ne ile tutunabilir! İşte Eyyûb (a.s) bizlere bunun örnekliğini göstermektedir. O, Allah’a olan imanı ile hayata tutunmuş ve Rabbine asla isyan etmemiş, hamdinden vazgeçmemiştir. Her türlü zorluk karşısında samimiyet ile kulluğa devam ederek belalara karşı göğüs germek, isyan etmemek, kulluğu ne pahasına olursa olsun sadece Allah’a yapmak konusunda sabır göstermiştir.

Sa’d ibn Ebi Vakkas (r.a) Peygamber Efendimiz’e(s.a.s): “En ağır bela kimin başına gelir?” diye sordu. O da şöyle buyurdu: “En ağır belalar peygamberlerin, sonra sırası ile onlara en yakın olanların başına gelir. İnsan dindarlığına göre belalara uğrar. Dini sağlamsa, başına gelen bela ağır olur; dini zayıfsa, başına gelen bela hafif olur. Kul, yeryüzünden günahsız olarak gidinceye kadar başına bela gelmeye devam eder.”[11]

Sabır Hakk’ın hoşnutluğunu istemekte ısrar, sıkıntılara, yokluklara karşı Hakk üzere bir hayata devam etmek, sonunu düşünerek mevcuda tahammül etmek, daha beterinden korkarak hâli hamd ile geçirmek, O’nun rızası aşkına “lütfunda hoş, kahrında hoş” düsturuyla hayata tutunmaktır. Bunun canlı örneği Eyyûb (a.s)’dur. O kıyamete kadar bütün insanlığa örnektir; her şeye rağmen kulluğa devam edebilmenin örneğidir. Onun sınavında saatler, günler, haftalar hesaba girmemiş; aylar sayılmamış. Onun çektiği sıkıntılı yıllar bir ömre bedel olmuştur. Ama sonuna kadar katlanmıştır. Ve en son noktasında ellerini Rabbine açarak: “Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi. (Bunun sonunda hastalandım)” diye seslenmişti.[12] “Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın. Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik.”[13]

Eyyûb’un Ayağını Yere Vurması

Şafi’ Allah, kullarına şifa verir. Ama ilk hareketin kuldan gelmesi ve kulun sebeplere sarılması önemlidir. Mucizede bile kulun bir gayretinin olması boş değildir. İnsanın kendi üzerine düşenleri yapmadan boş hayallerle yalvarması, kula yakışan bir tavır asla olamaz. Rahmetin de zahmetin de sebebi, kulun davranış ve gayretidir. Kulun duaya ellerini açarken sözlerinin yanına amellerini de katması ve bunlarla sabrı, rızayı, O’na güvenmeyi, çalışmayı ve gayreti harmanlaması gerekir. Böylece duadaki samimiyet ortaya çıkar ve Rabbimiz de böylesi dualara icabet eder. “(Hastalığını da bir nimet bilen, sabredip asla şikâyet etmeyerek bize hâlini arz eden kulumuza) Ayağını (yere) vur! İşte yıkanacak ve içilecek (şifa bulmana vesile olacak) soğuk bir su (dedik)”[14] Tam da bittim dediği anda “Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.”[15] Bu, Allah’a samimi kullukta bulunmak isteyenler için ibret alınacak gerçek bir kıssadır.

Eyyûb Ruhsatı

Eyyûb  (a.s) daima Allah’a yönelen bir kuldu. Hanımıyla alakalı bir mevzu sebebiyle ona yüz sopa vurmaya yemin etmişti. O sağlığına kavuşunca bu yeminini yerine getirmek istedi. Âlemlerin Rabbi Cenab-ı Allah, ona şöyle bir yol gösterdi:  “Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla (hanımına) vur ve andını bozma.’ Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O ne güzel bir kuldu! Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip- dönen biriydi.” (Sa’d 38/44)

Eyyûb Ruhsatı diye bilinen konu, kötülüğü terk edip, iyiliğe meyil söz konusu olduğunda uygulanabilecek bir ruhsattır. Yoksa farzlardan kaçmak için uygulanabilecek bir durum asla değildir. Buna dikkat etmek gerekir. Ayrıca bu yüz değnek vurmanın sebepleri konusunda tam bir ittifak yoktur. En iyimser bakış açısıyla hastalığı esnasında söylediği bir yeminden kaynaklanan bir durum olabilir.

Eyyûb (a.s)’un Hastalığının Süresi

Eyyûb (a.s)’un hastalık süresi konusunda Vehb b. Münebbih onun üç yıl olduğunu ifade ederken, Enes bin Malik 18 yıl olduğunu aktarır. 7 yıl olduğu rivayeti de vardır. Bu konuda da tam bir mutabakat olmadığına göre “En iyisini Allah bilir.” demek gerekir. Ama şu bir hakikat ki, senelerce sıkıntı, acı ve ızdırap çekmiştir. Yine onun bir çarşamba günü bu hastalığa yakalandığı ve bir Salı günü kurtulduğu rivayet edilmiştir. (İbn-i Mace, Tib 22)

Şeytan’ın İnsanlar Üzerinde Herhangi Bir Etkisi Olur mu?

Mutlak manada şeytanın insan üzerinde hiçbir etkisi yoktur. O ancak vesvese verir. Zayıf iradeli insanlarda etkili olabilir. O yüzden ibadetlerle insanın iradesini güçlendirmesi gerekir. Şeytan ayrıca insanın sıkıntı ve ızdıraba düştüğü anlarda daha çok gayret eder. Yalnız bir açıdan hile ve desiselerini sunmaz. O her yönden saldırıya geçerek insanı şüphe ve tereddüte düşürmek ister. Eyyûb (a.s)’u Allah’a isyan ettirebilmek için her yolu denemiş ama Eyyûb (a.s) Hakk’a olan inancı ve güçlü iradesiyle bunun üstesinden gelmiştir. Şeytan Hakk’ın karşısında her zaman hezimete uğramaya mahkûmdur.

Eyyûb (a.s), hastalığında şeytanı işaret ederek Rabbine: “Şeytan bana dert ve acı vermektedir.” diye serzenişte bulunmuştu. (Sa’d 38/41)Burada hastalıktan ve sebebinden bahsedilmemesi, irşatta meraka sevk etme ve dikkat çekme usulünü öğretmek için olabilir. Olay anlatılırken can alıcı noktayı vurgulamak, tebliğde önemli bir taktiktir. Eyyûb’un sabrını ifade etmek için bu şekilde anlatılmaktadır.

Eyyûb (a.s)’a Ne Kadar Mal Verildi?

Eyyûb (a.s)’a verilen mal ve çocukların, eskisinin iki katı olduğu rivayet edilir. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde: “Eyyûb (a.s) bir gün soyunmuş yıkanırken, üzerine altın çekirgeler düşmeye başladı.  Eyyûb (a.s) onları toplayıp elbisesinin içine doldurmaya başlayınca, Cenab-ı Mevla, ‘Ya Eyyûb! Ben seni bu gördüklerine dönüp bakmayacak kadar zengin kılmadım mı?’ diye seslendi. Eyyûb ise: Evet, izzetine yemin ederim ki, beni çok zengin kıldın. Fakat ben Senin lütfettiğin berekete doyamam, dedi.”[16] Tüm bunlar, malın mülkün kötü olmadığını, onları Allah yolunda harcayarak cehennemden kurtulmamıza ve cenneti kazanmamıza vesile kılmak gerektiğini düşündürmektedir.

Eyyûb (a.s) Ne Kadar Yaşadı?

Eyyûb (a.s) bu sıkıntılarından kurtulduktan sonra rivayetlere göre 70 yıl daha yaşadı. Onun 93 yıl yaşadığı da rivayet edilir.[17] Nimet içinde yaşadığı yetmiş yıldan sonra 18 yıl, hastalıktan kurtulduktan sonra da yetmiş yıl daha yaşadığı rivayet edilmiştir.[18]  Eyyûb (a.s)’un kabrinin Suriye’de Beseniye Kasabası’nda olduğu söylenir.[19]  Allah ona rahmet eylesin.

 



[1] İbn-i Kuteybe, Maarif, s.20.

[2] İbn-i Kesir, I, 329.

[3] Sa’lebi, s117-121, Taberi Tarihi, 1.165-167; Rivayetler için bkz: İbnü’l-Esir, 1,128-135; İbn Kesir, Kısasü’l-Enbiya, 1,311.

[4] Tefhimü’l –Kur’an, III, 325.

[5] Ömer Faruk Harman, “Eyyûb” maddesi, DİA, XII, 16.

[6] Sa’d 38/44.

[7] Sa’lebî, s. 116.

[8] En’am 6/84.

[9] Ahmed bin Hanbel Zühd s. 54,

[10] Bakara 2/153.

[11] Tirmizi, Zühd 56;İbn Mac, Fiten 23; Darimi, Rikak 67.

[12] Sa’d 38/41.

[13] Enbiya 21/83.

[14] Sa’d 38/42.

[15] Sa’d 38/43; Enbiya 21/84.

[16] Buhari, Gusül 20, Enbiya 20.

[17] Hâkim, Müstedrek, c.2,s.582.

[18] İbn Asakir- Tarih c, 3,s 201.

[19] Bedruddin Ayni, Umdetü’l-Kari, c.15, s. 315.

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.