Müslümanlar Uhud Gazvesi’nden sonra şehidlerini defnedip aynı gün Medine’ye dönmüşler; Sa‘d b. Ubâde, Hubâb b. Münzir ve Katâde b. Nu‘mân başta olmak üzere ensarın ileri gelenleri, düşmanın Medine’ye âni bir baskın düzenlemesi ihtimaline karşı yaralı olan Hz. Peygamber’in kapısında nöbet tutmaya başlamışlardı. Bilâl-i Habeşî’nin sabah ezanını okuduğu ve Resûlullah’ın namaza çıkmasının beklendiği sırada gelen Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzenî, Kureyş ordusunun Medine’ye baskın düzenlemeyi planladığını haber verdi.
Bu gelişmeler üzerine Hz. Peygamber namazı kıldırdıktan sonra Bilâl-i Habeşî’ye düşmanın takip edileceğini, bu takibe sadece Uhud’da çarpışmış olanların katılabileceğini ilân etmesini söyledi. Müslümanlar yaralarının tedavisini bırakarak silâhlarını alıp toplanmaya başladılar. Câbir b. Abdullah, Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak Uhud Gazvesi’ne kız kardeşlerine bakacak başka kimse bulunmadığı için katılamadığını, şimdi ise katılmak istediğini söyledi. Hz. Peygamber, babası bir gün önce Uhud’da şehid düşen Câbir’in isteğini kabul etti. Münafıkların reisi Abdullah b. Übey de sefere katılmak istedi, ancak Resûlullah ona izin vermedi.
Medine’de yerine İbn Ümmü Mektûm’u vekil bırakan Hz. Peygamber sefere çıkmadan önce mescide girerek iki rek‘at namaz kıldı. Sancağı Hz. Ali’ye verdi. Sâbit b. Dahhâk’i kılavuz tayin etti. Benî Sehm kabilesinden Süfyân b. Hâlid’in oğulları Selît ve Nu‘mân ile Eslem kabilesinden bir sahâbîyi de gözcü olarak ileri gönderdi. Bu sahâbî yorularak geride kalınca Selît ve Nu‘mân yola devam edip Medine-Mekke yolu üzerinde ve Medine’nin 8 mil uzağında bulunan Hamrâülesed’e ulaştılar. Ancak burada konaklayıp Medine’ye baskın düzenlemeyi planlayan Kureyşliler tarafından şehid edildiler. Kureyşliler de müslümanların kendilerini takip ettiğini anlayınca Mekke’ye dönmeye karar verdiler. Ordusu ile Hamrâülesed’e kadar giden Hz. Peygamber şehid sahâbîleri defnettikten sonra burada konakladı. Yaralı oldukları ve binekleri bulunmadığı için geciken bazı sahâbîler de Hamrâülesed’e gelerek orduya katıldılar. Resûl-i Ekrem, Hamrâülesed’de bulundukları beş gün boyunca müslümanların sayısını kalabalık göstermek ve düşmanın kalbine korku salmak için geceleri ateş yaktırdı. Yakılan 500 ateşin alevleri çok uzak mesafelerden görülebiliyordu.
Henüz İslâmiyet’i kabul etmemiş olan Ma‘bed el-Huzâî Hamrâülesed’e gelip Uhud Gazvesi’nde müslümanların uğradığı musibetten dolayı Hz. Peygamber’e üzüntülerini bildirdi. Mensup olduğu Huzâa kabilesi Resûl-i Ekrem’in müttefiki idi ve çevrede olup bitenleri Hz. Peygamber’e bildiriyorlardı. Resûlullah’ın yanından ayrıldıktan sonra Mekke’ye doğru yola çıkan Ma‘bed el-Huzâî, Medine’ye 30 mil uzaktaki Revhâ mevkiinde Kureyş ordusuna yetişti. Kureyşliler bu sırada Medine’ye geri dönmeyi ve sağ kalan müslümanları öldürmeyi tartışıyorlardı. Ma‘bed, geride olup bitenler hakkında kendisinden bilgi almak isteyen Ebû Süfyân’a müslümanların Uhud Gazvesi’nde bulunamayanların da katıldığı büyük bir ordu ile kendilerini takip ettiklerini ve geri dönmelerinin kendileri için tehlikeli olacağını söyledi. Ma‘bed’in bu sözleri üzerine telâşa kapılan Ebû Süfyân ordusuna hareket emri vererek Mekke’ye doğru yola koyuldu. Ma‘bed bu durumu Hz. Peygamber’e bildirdi. Hz. Peygamber de, “Allah’a yemin ederim ki geri dönselerdi dünkü gün gibi yok olup gitmiş olacaklardı” dedi.
Müşrik ordusu yolda yiyecek almak için Medine’ye gitmekte olan küçük bir kervanla karşılaştı. Ebû Süfyân, Abdülkaysoğulları’na ait olan bu kervan vasıtasıyla Resûl-i Ekrem’e Medine’ye geri döneceklerini ve sağ kalan müslümanları öldüreceklerini bildirdi. Hz. Peygamber bu haber kendisine ulaşınca, “Allah bize kâfidir, O ne güzel vekildir” dedi. Müslümanlar Hamrâülesed’de beş gün kaldıktan sonra 17 Şevval 3’te Medine’ye döndüler.