İslam tarihine dair sistematik bir dönemlendirme

Toplumların ve medeniyetlerin bunalım dönemleri yaşamaları nedeniyle tarihçiler ile sosyal teorisyenler çözüm arayışlarına girmiştir. Bu açıdan İslâm medeniyetinin dünya medeniyetine olan katkısı ve İslâm’ın getirdiği dünya tasavvuru çeşitli entelektüeller tarafından araştırma konusu olmuş, hatta çözümün bir parçası olarak vurgulanmıştır. İşte bunlardan birisi de 1921 Amerika doğumlu medeniyet tarihçisi Marshall G. S. Hodgson’dur.

Lisans ve doktora eğitimini tamamladığı Chicago Üniversitesi’nde 1951 yılında öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayan Hodgson’ın ilk çalışmaları Nizarî İsmailîleri üzerine temayüz etse de, İslâm tarihi ve medeniyetinin Chicago akademisinde müstakil bir disiplin boyutunda incelenmesinde etkili olacaktır. Sosyal Düşünce Enstitüsü kurumunun da başkanlık görevini yürüten Hodgson, 1968 yılında, çok erken yaşta, kariyerinin en velud döneminde hayata gözlerini yummuştur. Yaşamından çok eserleriyle dikkat çektiği için, hayatı hakkındaki bilgilerimiz oldukça kısadır.


Çalışmalarında Avrupamerkezciliğin (eurocentrism) aksine İslâm medeniyetini merkez aldı


Hodgson’un, “The Order Of Assassins: Struggle Of The Early Nizari İsma’ilis Against The İslamic World” isimli doktora çalışması Nizarî Şiası üzerine yapılan ilk araştırma olarak bilinmektedir. Fakat onu oryantalizm ve medeniyet tarihi açısından önemli kılan “İslâm’ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih” ismiyle Metin Karabaşoğlu’nun öncülüğünü yaptığı bir komisyon tarafından Türkçe’ye çevrilen “The Venture Of İslam” isimli çalışmasıdır. “Quakerism” olarak bilinen, salt kardeşlik ve hoşgörüyü merkeze alan dinî görüşün müntesibi olan Hodgson’un, düşüncelerinde ve çalışmalarında bu görüşün izlerini bulmak mümkündür. Onu diğer müsteşrik ve medeniyet tarihçilerinden ayıran en önemli vasfı, çalışmalarında Avrupamerkezciliğin (eurocentrism) aksine İslâm medeniyetini merkez almış olmasıdır. Diğer yandan Hodgson’ın, İslâm tarihinin Orta Doğu konseptinde değil de, dünya tarihi bağlamında ele alınması kanaatini taşıdığı bilinmektedir.

Mütefekkir veya bilge olarak tanımlanan dehaların en önemli özelliğinin, olay ve olguları kuşatan teknik kavramlar üretmeleri olduğu bilinmektedir. Hodgson da “Mihver Çağ” (Axial Age) adıyla bilinen bir kavramı filozofKarl Jaspers’den ödünç alarak büyük medeniyetlerin oluşum serüvenini izah etmede kullanmıştır. Hodgson’a göre Mihver Çağ M. Ö. 800-200 yılları arasına tekabül etmektedir ve büyük medeniyetler ile dünyayı ilgilendiren büyük olayların (Bölgesel kültürlerin etkileşimi, yazılı geleneğin oluşumu, mali mübadelenin başlangıcı, yaratıcılık türü eserlerin ortaya çıkması, İbrani peygamberlerin görüşlerini dile getirmeleri, Orta Doğu’nun kendine has geleneklerinin başlaması v.s.) tekevvünü bu süreç içerisinde gerçekleşmiştir. Hodgson’un çeşitli makalelerini ihtiva eden bir diğer önemli eseri de “Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek” adıyla Türkçe’ye çevrilen “Rethinking World History” isimli çalışmasıdır.


İslam tarihi ve medeniyetinin ana başlıkları


1968 yılında son halini alan İslâm’ın Serüveni’nin kristalize özelliği, orijinal bir dönemlendirme mahiyetinde olmasıdır. Yazıldığı dönem ve İslâm medeniyetine karşı oryantalist bakış açısı dikkate alındığında, eserin muhtevasının ve iddiasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Marshall G. S. Hodgson’nun İslâm tarihi ve medeniyetinin ana başlıkları olarak belirlediği dönemlendirmesi şu şekildedir:


Son Sasaniler ve İlk Halifelik Dönemi (485- 692) : İslâm’ın İran-Samî toplumuna girişi olarak tanımlanan bu dönemde, Sasani medeniyetinin çöküşü ve Hz. Muhammed’in ashâbının Nil Nehri’nden Amuderya ötesine hâkim olması cereyan etmiştir.

Yüksek Halifelik Dönemi (692-945) : Emevî ve Abbasî halifeleri dönemindeki klasik medeniyet olarak nitelenen bu dönemde, bilim dili haline gelen Arapça hâkimiyetini sağladı ve İslâm dininin klasik formülasyonu belirlenmiş oldu. Ayrıca Müslümanlar ve gayr-i Müslim tebaanın müşterek hareketiyle İslâm öncesi bir çok gelenek canlandırılmaya başlandı.

Erken Orta İslâmî Dönem (945-1258) : Bu dönem, İran-Samî topraklarının ötesine yayılan uluslar arası bir medeniyetin teşekkülü olarak belirlenmiştir. İslâm toplumunun büyük yayılışı gerçekleşmiş ve Arapça ile Farsça içtimai alanının yanı sıra kurumsal hâkimiyetini de sağlamıştır.

Geç Orta İslâmî Dönem (1258- 1503) : Moğol nüfuz ve tahribatının etkili olduğu dönemi kapsamaktadır. Kriz ve yeniden canlanışı temsil eder. İslâmîleşmiş büyük şehirlerin putperest hareket tarafından tahrip edilmesine rağmen, İslâmî normların kendini kabul ettirmesi ve yayılması devam edecektir. Moğol meydan okuyuşu, geniş ölçüde bir Fars kültürünün hâkim olmasına neden olmuştur.

Barut İmparatorluklar Dönemi (1503-1789) : İslâm’ın maddi gücünün dorukta olduğu döneme tekabül eder. Biri esasen Avrupalı, biri eski İslâmî toprakların üzerinde bulunan ve biri de Hindî olan üç yöresel imparatorluk vasıtasıyla Moğol çağının kültürel ve siyasi ivmesi gelişimini sürdürmüştür.

Modern Teknik Çağ (1789’dan Günümüze) : İslâm mirasının modern teknikalistik dünyada parçalanışının gerçeğidir. Modern Batı tarafından dizayn edilen yeni dünya düzeni ekseninde İslâm medeniyeti tarihsel konumunu yitirdi. Geniş ve süreğen İslâm toplumunun yerini, Batı’ya refah getirmiş olaylardan zarar görmüş halklar aldı.


İslam tarihinin Müslüman bakış açısına göre tasnif edilip dönemlendirilmesi


Müslümanların bugün karşılaştığı sorunların temelinde yatan avrupamerkezciliğe itiraz bağlamında ve İslâm medeniyetinin dünyaya katkısını realiteye uygun bir şekilde tekrar etme açısından Marshall G. S. Hodgson’un bu çalışması bir referans niteliğindedir. Bunun yanı sıra İslam tarihinin Müslüman bakış açısına göre tasnif edilip dönemlendirilmesine katkı sağlayacak kodları ihtiva etmektedir. Nitekim Prof. Dr. Mustafa Demirci’nin “İslâm’ın Dört Çağı & Bir Dönemlendirme Denemesi” isimli kitabında Marshall G. S. Hodgson başta olmak üzere, S. D. Goitein ve A. Miquel gibi medeniyet tarihçilerinin dönemlendirme örneklerinden hareketle, sistematik bir dönemlendirme çalışması yapılmıştır.

İslâm medeniyetinin Batı karşısındaki siyasî, kültürel ve fikrî iddiasının temelini oluşturan dinamikler, bizzat Batılı aydınlar tarafından dile getirilmiştir. M. G. S. Hodgson örneği üzerinden bunu net bir şekilde görmek mümkündür. Burada bize düşen bu örneklerin çoğaltılmasına katkı sağlamak ve bunlardan hareketle, medeniyetimizden bize intikal eden mirasa sahip çıkmaktır. Özellikle akademik camianın bu hususta daha hassas olması gerekmektedir. İslam’ın Serüveni’nin 1993 yılı gibi oldukça geç bir dönemde Türkçe çevirisi yayınlanmıştır ve üzerine ciddi bir çalışma yapılamamıştır. Bu yazının amacı da M. G. S. Hodgson ve eseri üzerine dikkat çekerek, yeni çalışmaların ve tartışmaların neşv-ü nema bulmasına yöneliktir.

 

Kaynak: Dünya Bizim

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.