el-Bidâye ve’n-Nihaye Müellifi
İBN KESÎR
Ebû'l-Fidâ' İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr (ö. 774/1373)
Tarihçi, Müfessir, Muhaddis ve Şafiî Fakihi
Hayatı: Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din ibn Ömer ibn Kesîr ibn Davud ibn Kesîr ed-Dımaşkî el-Kureyşî, Şam yakınlarındaki Busrâ'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde Hicrî 701 (Milâdî 1301) yılında dünyaya geldi. Babasını üç yaşlarında iken kaybetti. Yedi yaşlarında iken ailesiyle birlikte Şam’a göç ettiler.
Ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş olan İbn Kesîr, Hicrî 774 (Miladî 1373) senesi Şaban ayının 26. perşembe günü 74 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir.[1] Vasiyeti gereği Dımaşk'ta Bâbü’n-Nasr dışındaki Sûfiye Mezarlığı'na hocası İbn Teymiyye'nin yanına defnedildi.[2]
Tahsili: İlk tahsiline aile yuvasında başladı. Özellikle abisi Kemâleddin Abdülvehhab'ın büyük katkısı oldu. Kur'ân-ı Kerîm'i ezberledi. İbn Kesîr, daha sonra İshak ibn Amidî, Muhammed ibn Zinâd ve İbn Teymiyye gibi devrinin ünlü bilginlerinden kelam, tefsir ve hadis öğrenmişti. Genç yaşta eserler telif etmeye başlayan İbn Kesîr, “Tehzîb el-Kemal” adlı eserin müellifi el-Mizzî'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek bu büyük bilgine damat olmuştur.[3] Bu hocaları arasında daha çok Burhâneddin el-Fezârî, kayınpederi Yûsuf el-Mizzî, Zehebî ve İbn Teymiyye'den etkilendi.[4]
İlmi Kişiliği ve Görevleri: İbn Kesîr öğrenimini tamamladıktan sonra hatip, müderris, kıraat âlimi, müftü ve mahkeme heyeti üyesi olarak çeşitli görevlerde bulundu. Dımaşk'ta Şafiîlere tahsis edilmiş olan Necîbiyye Medresesi'nde ders vermeye başladı ve ölümüne kadar bu görevini sürdürdü.[5]
Zehebî'nin 16 Zilkade 748'de (17 Şubat 1348) ölümü üzerine Dımaşk'taki Sâlihiyye Medresesi'ne müderris tayin edildi. Bu medresede verdiği ilk derse ulemâ, kadılar ve kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Takıyyüddin es-Sübki’nin vefatından sonra kısa bir süre Dımaşk'ta Dârü'l-Hadîsi'l-Eşrefiyye'nin reisliğini yaptı. Dârü'l-Kur'ân ve Dârü'l-Hadîsi't-Tenkıziyye'de ders verdi. Emeviyye Camii'nde Fatiha suresinin tefsirini yaptığı derse Melikü'l-Ümerâ ve Nâibü's-Saltana Seyfeddin Mengliboğa, kadılar ve ileri gelen devlet adamları da katıldı.[6]
İbn Kesir Şam Medreselerinde uzun yıllar müderrislik yaptı. Birçoğu büyük âlim olan onlarca öğrenci yetiştirdi. Öğrencileri arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin ibn Hiccî, Hafız Ebû'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır.[7]
İbn Kesir ilmî çalışmalarının yanında ulema ve halk ile yakın olma, idareyle de iyi ilişkiler kurma yolunu bir denge politikası olarak belirlemiştir. İdareye karşı başkaldırıları tasvip etmemiş, ilk üç halife’ye karşı yapılan küfür ve ayrımcı davranışların cezalandırılmasında kadı olarak yer almıştır. Ulûhiyyet iddiasında bulunan Osman ed-Dekâki'nin yargılandığı Dârü’s-Saâde'deki Dârü’l-Adl’de de üye olarak görev yaptı.[8]
İslam toPraklarının savunulmasında halkın cihada katılması konusunda idareye yardımcı olmuştur. Kıbrıs Frankları’nın İslâm ülkelerine karşı başlattıkları saldırıyı sürdürmeleri üzerine gerekli askerî tedbirleri alan Dımaşk Valisi Emîr Mencek 770'te (1368-69) halkın cihada katılması gerektiği konusunda ondan fetva istedi. Bunun üzerine İbn Kesîr, “el-İctihâd fi Talebi'I-Cihâd” adıyla bir eser yazdı.[9]
Kişiliği ve Karakter Yapısı Hakkında Söylenenler: Kendisine ilmî dirayetinin nişanesi olarak “el-Hâfızu'l-Muhaddis” ünvanı “el-Fakîhu'l-Müftî” lakabı verilmiştir. Zehebî, Tezkiretu'I-Huffâz'ın sonunda çağdaşı olan muhaddisler arasında onu zikretmiş ve hadis ilminin çeşitli alanlarında verdiği eserlerden dolayı kendisinden övgüyle söz etmiştir. Ayrıca ona “el-Fakihu’l-Müftî” lakabını vermiştir (Tezkiretü'l-Huffâz, IV, 1508).
ESERLERİ
A) Tefsir:
1. Tefsîrü'l-Kurâni’l-Âzim
2. Fezâilü'l-Kur'ân
1. Câmi'u'l-Mesânîd ve's-Süneni'l-Hâdî li-Akvâmi's-Senen
2. İhtisâru Ulûmi'l-Hadîs
3. Müsnedü'l-Fârûk Emîri'l-Mü'minîn Ebi Hafs Ömer b. Hattâb ve Akvâlühû alâ Ebvâbi'l-İlm
4. TuhFetü't-Tâlib bî-Ma'rifeti Ehâdîsi Muhtasarı İbni'l-Hâcib.
5. Tahrîcü Ehâdîsi Edilleti't-Tenbîh.
6. Ahkâmü's-Suğrâ (sağir) fi'l-Hadîs.
7. el-Ahkâmü'l-Kebîr.
8. Muhtasarü'l-Medhal ilâ Kitâbi's-Sünen li'l-Beyhaki.
9. el-Mukaddimât.
10. Şerhu Sahîhi'l-Buhârî.
1. el-İctihâd fî Talebi'l-Cihâd
2. İrşâdü'l-Fakîh ilâ Ma'rifeti Edilleti't-Tenbîh.
3. Ahkâmü't-Tenbîh.
4. Kitâbü's-Semâ': Musikinin hükmüne dairdir.[10]
1. el-Bidâye ve'n-Nihâye: İbn Kesir esas itibarıyla hadisçi ve tarihçidir. En önemli eseri XIV cilt halinde tertip ettiği el-Bidâye ve’n-Nihâye adlı büyük İslâm tarihidir. Yıllara göre tertip edilen eserin en önemli kısmı Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahseden son kısımdır. Eser siyasî tarih bakımından zayıftır. Biyografi bakımından zengindir.
İbn Kesîr'in büyük tarihçiler arasında yer almasını sağlayan eser, başlangıçtan 767 (1365-66) yılına kadar geçen olayları kronolojik sırayla anlatan on dört ciltlik umumî bir İslâm tarihidir. Tamamı basılan ve bazı bölümleri çeşitli başlıklar altında ayrıca neşredilen eser Türkçeye de çevrilmiştir.
İbn Kesir mukaddimede eseriyle ilgili şunu ifade ediyor: “İmdi bu kitapta, Allah'ın yardımı ve başarısı ile mahlûkatın yaratılışının başlangıcından; arşın, kürsü'nün, semâvatın, yerlerin, bunlar içinde mevcud olan şeylerin, bunların arasındaki meleklerle, cin ve şeytanların yaratılışından, Âdem Peygamber’in yaratılış keyfiyetinden, peygamberlerin kıssalarından, peygamberliğin Efendimiz Muhammed’e (s.a.s) ulaşmasına kadarki İsrailoğulları zamanında ve cahiliye günlerinde cereyan eden hadiselerden bahsedeceğim. Hz. Peygamber’in siretini de, susamış gönüllere su serpecek ve hasta gönüllerdeki marazı giderecek şekilde anlatmaya çalışacağım.”[11]
2. el-Fusûl fî Sîreti'r-Resûl: İlk defa el-Fusûl fî İhtisâri Sîreti'r-Resûl adıyla neşredilen eser (Kahire 1357), daha sonra Muhammed Îdü'l-Hatrâvî ile Muhyiddin Mestû ve Seyyid b. Abbas el-Cüleymî (Kahire 1410/1990; Beyrut 1413/ 1993) tarafından yayımlanmıştır.
3. Sîretü Ebî Bekr es-Sıddîk.
4. Sîretü Ömer b. el-Hattab.
5. Sîretü Mengliboğa
6. Tabakâtü Fukahâi'ş-Şâfi’iyyin.
7. et-Tekmîl fî Ma’rifeti's-Sikat ve'z-Zu’afâ ve'l-Mecâhîl.
Tarihçiliği:
Tefsirinde de geniş ölçüde tarihî bilgilere yer veren müellifimiz, tarih sahasındaki üstatlığını “el-Bidâye ve'n-Nihâye” adlı eserinde göstermiştir. Sağlam kaynaklardan istifade ile gerek Hz. Peygamber, gerekse daha sonraki dönemleri gözlerimizin önüne sermektedir. Hz. Muhammed’in hayatının bütün safhalarını İbn Kesîr'in “el-Bidâye ve'n-Nihâye”, adlı eserinden öğrenmek mümkündür.
Tarihini, tefsirinden sonra yazdığı için zaman zaman, “Bu konuda tefsirimizde şöyle söyledik.” demek suretiyle tefsirine atıflarda bulunur. Bazı tavsiye ve öğütlerde de bulunur. Tarihin fazilet ve reziletlerini teşhir ederek, gelecek nesillerin ahlâkını düzeltmeye hizmet etmesi gerektiğine kail olanlara da iştirak etmiş görünmektedir.
İslâm dünyasında ve özellikle ülkemizde tefsiri ile tanınan İbn Kesîr'in tarih kaynakları, metodu ve tarihçiliği üzerinde şimdiye kadar ciddi bir araştırmanın henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır.”[12]
Tarihçilikteki Üslûbu:
İbn Kesîr eserinde ilmî bir üslûb kullanmıştır. O, bazen istifade ettiği müellifin bazen eserin bazen de her ikisinin ismini birlikte vererek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. İbn Kesîr, bazen alıntıladığı rivâyetleri karşılaştırmış ve hangisinin daha doğru olduğunu söylemiş bazen olayları tartışarak anlatmış bazen de eleştiride bulunmuştur. Bütün bunlar onun ilmî üslûbundaki ileri seviyeyi ortaya koymaktadır.[13]
Metodu: İbn Kesîr tarihinde, diğer eserlere oranla daha ince bir eleştiri düşüncesi egemendir. Eski tarihçilerin incelemeksizin kabul ettikleri birçok israilî rivayetler bu eserde çok güzel ayıklanmıştır. İslâm'ın ilk dönemine ait olayları tasvir ederken Kur'an ayetlerini ve hadisleri kılavuz kabul etmiş, Hicret'ten sonra da olayları yıllara göre toplamıştır.[14]
Türkçeye çevrilen “El-Bidaye ve’n-Nihaye”nin 1. cildinin mukaddimesinde Prof. Dr. Ziya Kazıcı[15] da metodu hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Rivayet metoduna bağlı olmakla birlikte dirayet ve tenkid hususunu da ihmal etmeyen İbn Kesîr, kronolojik bir eser meydana getirmekle İslâm tarihinin her yılını kendi zaman ve şartları içinde değerlendirip okuyucuya takdim etmiştir. Böylece o, bu engin tarihin geçirmiş olduğu tekâmül ve gelişme çağlarını gözler önüne sermiştir.
İslâm kültür dünyasında Zehebî, Îbnu’l-Verdî, Safedî ve İbn Şakir gibi tarihçilerin bulunduğu bir dönemde yetişen İbn Kesîr, rivayetçi özelliğini korumakla birlikte zaman zaman “Bu, garip bir hadistir”, “Bu, zayıf bir rivayettir”, “Bu, tamamen uydurmadır” gibi ifadelerle görüşünü ortaya koyduğu gibi bazen de “Ben derim ki” şeklindeki ifadelerle tamamen kendi mütalaasını beyan eder. Böylece o, bazı rivayetleri tenkit süzgecinden geçirir.”[16]
Tesirleri: Daha sonraki tarihçilerden İbn Hıccî, İbn Kâdî Şuhbe, İbn Hacer el-Askalânî, el Aynî el-Bîdâye'den en çok faydalananlardır.[17]
Yeni yorum ekle