“De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”
(Âl-i İmrân 31)
Kalbin eylemidir sevmek. Öyle sadece dil ile sarf edilen, afilli sözlerle süslenen ifadelerden ibaret değildir. Kalbin yanması, uğrunda neler yapabileceğini ifade bile edememesidir. Hareketlerine bir ölçü gelmesi, itaat etmeye baş eğmesidir sevmek. Kaybederim korkusuyla kendini sürekli tetikte tutmasıdır. Hele bir de sevilen alemlerin Rabbi ise… Kalbin sahip olduğu korkuyu nasıl anlatabilir, kelimelere nasıl dökebiliriz? Buna ne kalemimizin gücü yeter ne de kelimeler böylesine büyük bir muhabbeti anlatmaya cüret edip haddini aşar.
Her sevginin bir hukuku olduğu gibi Allah’ı sevmenin de bir hukuku vardır ve bunu Yüce Allah anlatır bize. “Eğer seviyorsanız, rasûlüme uyun!” uyarısı ispatın nasıl olacağının ifadesidir. “cehennemden korkuyorsanız..” diye başlamıyor cümle, muhabbetle başlıyor. Seviyorsanız ve sevilmek istiyorsanız diye bir aşk beyannamesi seriyor önümüze. Yüreğimizin en derin köşesine dokunarak Allah rasûlüne itaati emrediyor bize.
Bazen öyle cümleler çıkar ki karşımıza sessizce ve huzurla eyvallah demek düşer bize. Bu ayet en tepe noktasında işte bu cümlelerin. Şüphe yok Allah’ı seviyoruz ve uğraşıyor, çabalıyoruz ki Allah da bizi sevsin. Farkındayız çünkü o sevmezse nefesimiz kesilir, yığınla insan arasında kimsesiz kalır, kaybolup gideriz anlamsızlık içinde. Bunun için şeriata uymak zorundayız. Allah’ı seviyoruz, bizi sevmesini istiyoruz ve Allah da biliyor ki rasûlü her ne dediyse başımız gözümüz üstüne kabul ediyoruz..
Yeni yorum ekle