Devrin Ebû Cehillerinin, Ebû Leheblerinin; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e hakaret etmelerinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü hırsız, kuyumcu dükkanını soymaya çalışır. Meyveli ağaç, taşlanır. Dünün Ebû Cehillerinden bugünkülere kadar bütün câhiliyye erbabı tarafından; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı ve şahsiyeti en küçük teferruatına kadar incelenmiş, ancak akıl, izʼan ve insaf dahilinde tenkit edilebilecek hiçbir husus bulunamamıştır.
Böyle olunca kinlerini bastırabilmek için iftira ve hakaretten başka çare bulamamaktadırlar. Hak ile bâtılın mücâdelesi kıyamete kadar bir şekilde devam edecektir.
Çünkü tarih; tekrar tekrar sahnelenen bir tiyatro oyunu gibidir. Rol alanlar değişse de, senaryo değişmez. Binlerce yıl önce Hazret-i İbrahim’e, Hazret-i Musa’ya iman etmeyen, onları yalanlayan zalim ve küstah Nemrut ve Firavunların âkıbeti ile, Fahr-i Kâinat Efendimiz’e aynı eziyet ve hakaretlerle muamelede bulunan Ebû Cehillerin, Ebû Leheblerin âkıbeti aynı olmuştur. Yarın da, Hakk’a düşmanlık edenlerin âkıbeti aynı olacaktır.
Fakat bizim sormamız gereken sual şudur:
Bu iftiralar karşısında biz ümmet-i Muhammed’e düşen nedir? Onlar, bu hakaretlerle, Efendimiz’in hakîkatini perdelemek istiyorlar. Çıkardıkları gürültüyle Kur’ân kelâmı işitilmesin istiyorlar. Yaptıkları görüntü kirliliğiyle, O Sirâc-ı Münîr’in nûrundan gözleri alıkoymak istiyorlar.
O hâlde, bizim yapmamız gereken; Fahr-i Kâinat Efendimiz’in örnek şahsiyetini ve müstesnâ ahlâkını; hâlimizle, kālimizle ve yaşayışımızla temsil ederek insanlığa güzelce arz etmektir…
Kaynak: Yeni Akit
Yeni yorum ekle