Mimar Sinan, Selimiye’nin bahçesine 200 bin gül getirtmişti

Bu toprağa basabilirsin; çünkü onun altında da hayat var. Burası Türk yurdudur.

Kalbimiz henüz apartman boşluklarına düşmeden, ruhumuzun üzerine henüz betonlar dökülmeden önce; nerede bir yaramız varsa orada güller açar inancını taşıyorken, şehrimiz annemizin yüzüne benziyorken; doğanın yeşili doların yeşiline tercih edilmiyorken, gökyüzüne dair bakışlarımız sekteye uğramıyorken; şehirlerimizi müteahhitler ve inşaat ustaları değil, Sinan’lar ve Sedefkar Mehmet Ağa’lar inşa ediyorken... Bugün bütün bunlar olmamasına rağmen zihnimde bir rüyanın hayali hâlâ yaşıyor: Kalbimde Sinan’dan kalma kuşlar ötüyor. Sinan esasında bizi inşa etmişti; bizi, yani çorak toprakları bile bayındır haline getiren Oğuz’un evlatlarını.^

Sinan, Edirne’de Selimiye Camii’ni inşa ettikten sonra İstanbul’dan iki yüz bin gül getirildiği rivayet edilir. Selimiye’nin avlusuna dikilmek için; Edirne’deki güller yetmiyor. Selimiye, Edirne’ye sığmayıp İstanbul’a ve Anadolu’ya taşıyor. Medeniyet, belki de cihana sığmayan taraflarımızı güllerle bir cami avlusuna sığdırmaktır. Selimiye inşa edilirken bir şehir nasıl kurulur, bu soruyu İkinci Selim’le Sinan arasındaki bir mektupta geçtiği kabul edilen şu cümlelerle cevaplayalım: “Caminin bitirilmesine şu kadar vakit kaldı. Bakıyorum, cami Edirne içinde yalnız kalıyor. Caminin Edirne siluetiyle bütünleşmesi için şehrin falan yerinde oradaki evlerden daha yüksek şu kadar konak inşa edilmesi gerekiyor. (Turgut Cansever, Kubbeyi Yere Koymamak)” Yani bu cümlelerden de anlaşıldığı gibi, Sinan sadece bir cami inşa etmiyordu, Osmanoğullarının aslında nasıl cihan devleti olduğunun ipuçlarını veriyordu bize.

Şehir hakikatte bir peygamber ocağında soluklanmanın, bir velinin eşiğine varıp yüzler sürmenin hülyasını yaşatmalı; şehir taşlardan bir gül medeniyeti inşa etmenin yol göstericisi, sadece sokak ve caddelerinde değil cennet bahçelerinde de gezindiğimizi hissettiğimiz bir mekândır. Sinan’ın şehirleri, güller üzerinde yükselen bir zihniyetin yansıması. Şehir, annemizin yüzüne benzediği ve bizi Allah’a yaklaştırdığı ya da şaire şu mısraı söylettirdiği sürece vatanımızın bir parçası olacaktır:

"Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül”

Kaynak: Dünya Bizim

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.