Ukbe b. Ebî Muayt - Ebû Cehil'in Tetikçisi
İslam’ın Safa Tepesi'nden herkese ilan edilmesiyle tebliğ farklı bir renge büründü. Açıktan davetin başlamasıyla Mekke cahiliye toplumunun bütününü ilgilendiren ve tarihin akışını değiştiren Nebevî değişim ve dönüşüm hareketi farklı bir boyut kazandı.İslam’ın yayılmasından rahatsız olanlar Hz. Peygamber’i rahatsız etmeye başlamış ve o Kutlu Elçi’ye çeşitli şekillerde hakaretler ve müdahalelerde bulunmuşlardı.
Rasûlullah’ın (s.a.s) davetine, Kureyş'in diğer kolları gibi Benî Ümeyye de şiddetli tepki gösterdi. Adını Ümeyye b. Abdüşems’ten alan Benî Ümeyye kabilesi cahiliye döneminde Mekke idaresinde önemli bir yere sahipti. Şehrin ve Kâbe’nin idaresiyle ilgili olarak kabileler arasında dağıtılan görevlerin en önemlilerinden olan başkumandanlık vazifesi, bu kabile tarafından yürütülüyordu. Haşimiler ile Emeviler arasında bir rekabet mevcuttu.Ümeyye ailesi ileri gelenleri, Hz. Peygamber’in İslâm’a açık davetinin ilk günlerinden itibaren halkın Müslüman olmasını engellemeye çalıştılar. Bu hususta diğer müşrik liderlerle birlikte hareket ettiler; hatta şehirdeki nüfuzları sebebiyle bu hareketin elebaşları oldular.[1]
Ukbe bin Ebi Muayt
Rasûlullah(s.a.s), risaletle görevlendirildiği günden, görevini tamamladığı güne kadar İslam düşmanlarından birçok sıkıntı görmüştür.Bu saldırılar bazen sadece Rasûlullah’a (s.a.s) bazen de Müslümanlara yöneliyordu. Hz. Peygamber(s.a.s); yapılan eziyet, zulüm ve hıyanetlere sabrederek kendisine bunları yapanları kazanmaya çalışmıştır. Medine’de de Rasûlullah, nefsi için cezalandırma yoluna gitmemiş, her zaman ilk planda af yolunu tutmuş ve bağışlamayı tercih etmiştir. Ancak bu zulmedenler içinde öyle birisi vardır ki hakkında ölüm emri verilmiştir. Rahmet Peygamberi’nin hakkında ölüm emri verdiği azgın, nasıl birisidir ve ne yapmıştır da bu cezaya çarptırılmıştır?
Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber’in(s.a.s) en şiddetli düşmanlarından birisi olup tam künyesi: “Ukbe b. Ebî Muayt b. Ebî Amr b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menâf b. Kusayy el-Kuraşî el-Ümevî’dir. Ümeyyeoğullarının önde gelenlerindendi, Mekke’nin zenginleri ve ileri gelenleri arasında yer alıyordu.
İslam düşmanı olan Ukbe’nin çocukları İslam’la şereflenerek Müslüman olmuştur. Eşi Ümmü Osmân Ervâ bint Küreyz, Rasûl-i Ekrem’in halası Ümmü Hakîm Beyzâ bint Abdülmuttalib’in kızıdır. Cahiliye döneminde Affân b. Ebu’l-Âs ile evlendi. Ondan Osman ile Âmine adlı bir kızı oldu. Affân’ın ölümünden sonra Ukbe b. Ebî Muayt ile evlendi. Ondan da Velîd, Umâre, Hâlid, Ümmü Külsûm, Ümmü Hakîm ve Hind adlarında altı çocuğu dünyaya geldi. Çocuklarının hemen hepsi İslâmiyet’i kabul etti. Ervâ’nın Mekke’de Hz. Ebû Bekir, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Ammâr b. Yâsir’in anneleriyle birlikte İslâmiyet’in ilk yıllarında Müslüman olduğu rivayet edilmektedir.[2]
Ukbe’nin kızı Ümmü Külsûm, Mekke’de hicretten önce Rasûl-i Ekrem’e biat ettikten sonra ailesinin muhalefetine rağmen 7. yılda (628), Mekkelilerle yapılan Hudeybiye Antlaşması’nın ardından, bir gece Medine’ye doğru yaya olarak yola çıktı. Bu cesareti sebebiyle ailesi yanında bulunmadan hicret eden tek Kureyşli kadın ve Rasûlullah’tan (s.a.s) sonra ilk hicret eden hanım diye tanındı. Hicretinin ardından kardeşleri Velîd ile Umâre onu Mekke’ye götürmek üzere Medine’ye geldilerse de Hz. Peygamber Ümmü Külsûm’ü onlara vermedi. Kardeşleri kendisini Hudeybiye Antlaşması’nda yer alan, Medine’ye sığınan Mekkelilerin iade edileceği maddesine göre istemekteydi. Rasûl-i Ekrem ise onlara kadınların antlaşma kapsamına girmediğini söyledi ve Ümmü Külsûm hakkında o sırada nazil olan Mümtehine Sûresi’nin 10 ve 11. ayetleri dolayısıyla samimiyetle hicret ettiği tespit edilen mümin bir kadının kendilerine verilemeyeceğini bildirdi.[3]
Ukbe b. Ebî Muayt’ın Hz. Peygamber ve İslam ile Olan ilişkisi
Ukbe b. Ebî Muayt ilk başlarda Hz. Peygamber’e karşı daha ılımlı davranıyordu. Rasûlullah’la (s.a.s) oturur ve onu dinlerdi. Hatta Ukbe kelime-i şehadeti bile söylemişti. O, uzun bir yolculuktan döndüğünde Mekke’de yemek yedirmeyi âdet edinirdi. Yine böyle bir davet sırasında Kureyş’in eşrafı ile beraber Hz. Peygamber’i(s.a.s) yemeğe davet eder.Hz. Peygamber (s.a.s) ona yemeğe ancak kelime-i şehadeti söylemesi durumunda katılacağını söyler. Ukbe de kendisine Rasûlullah (s.a.s) tarafından sunulan şartı yerine getirir ve kelime-i şehadeti söyler. Ancak Ukbe, kelime-i şehadeti söylemesine rağmen İslam’da karar kılmamıştır.
Übeyy b. Halef, yakın dostu Ukbe b. Ebî Muayt’ın Rasûlullah’la (s.a.s) oturup konuştuğunu ve kelime-i şehadeti söylediğini işittiğinde Ukbe’nin yanına gelerek ona, sâbiî mi oldun? “dedi.[4] O da Hz. Peygamberin yemek davetine katılmamasının kendisini utandıracağını, şerefine leke getireceğini düşündüğünden kelime-i şehadeti söylediğini belirtince Übeyy ona, “Eğer gidip Muhammed’i açıkça inkâr etmez ve yüzüne karşı hakarette bulunmazsan seninle asla konuşmayacağım.” dedi. Ukbe, samimi dostunu kaybetmemek ve atalarının dininden dönmediğini ispat etmek için Rasûlullah’a (s.a.s) bu çirkin hareketi yapmaktan çekinmedi.[5] Onun bu hareketi üzerine Cenab-ı Hak Ukbe ve Übeyy hakkında şu ayeti kerimeyi indirmiştir.[6]
“Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü Kur’an bana gelmişken beni ondan saptırdı’. Şeytan insanı yüzüstü bırakıp rezil eder.”[7] Ukbe’nin imanına engel olan bu dost örneği, bizim de kimleri dost edindiğimizi düşünmemize sebep olmalı. Arkadaş ve dostlarımız bize neleri telkin ve talim ediyorlar şöyle bir gözden geçirmeliyiz ki buradaki yakın dostluk, ahirette amansız düşmanlığa dönüşmesin. Böyle dost, düşman başına diyerek pişmanlık duymayalım.
Amansız Düşman
Ukbe, Mekke döneminde Hz. Peygamber (s.a.s) başta olmak üzere Müslümanlara en çok zulmeden ve onlara en fazla düşmanlık eden Kureyş reislerindendi. Kötülükte en şiddetli davrananı (eşka’l-kavm) diye anılıyordu. O, Ebû Leheb gibi Rasûlullah’ın (s.a.s) şerli komşularından birisi olup rahatsız edici şeyleri Hz. Peygamber’in(s.a.s) yol güzergâhına dökerek Rasûlullah’a eziyet ederdi.[8] Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.), ona: “Ey Eban'ın babası! Senden gördüğümüz eziyetleri azaltmayacak mısın?”diye sorduğu zaman, Ukbe:“Hayır! Sen, üzerinde durduğun şeyi bırakıncaya kadar, azaltmayacağım!” dedi. Peygamberimiz (s.a.s.): “Vallahi, sen ya bu davranışlarından vazgeçersin, ya da başına ansızın bir belâ gelip çatar!” buyurdu.[9]
Ukbe b. Ebî Muayt, artık aktif olarak İslâm aleyhinde çalışıyordu. Bu konuda kendisine biçilen hiçbir role de hayır demiyordu. Kureyşliler tarafından Nadr b. Hâris ile birlikte Rasûlullah (s.a.s) hakkında bilgi edinmek için Yahudi âlimleriyle görüşmek üzere Yesrib’e (Medine) gönderildi. Yahudi âlimleri onlara üç soru sormalarını, eğer bunlara cevap verirse kendisine inanıp uymalarını tavsiye ettiler. Rasûlullah (s.a.s) , Mekke’ye dönen ve bir grup müşrikle beraber yanına gelen Ukbe ve Nadr’ın bu üç sorusunun cevabını bir gün sonra vereceğini bildirdi. Fakat “inşallah” demeyi unuttu. Beklediği vahiy gelmeyince müşrikler aleyhinde konuşmaya başladı ve Rasûlullah (s.a.s) büyük bir sıkıntıya düştü. On beş gün sonra, “Allah izin verirse demedikçe hiçbir şey için şu işi yarın yapacağım, deme!” mealindeki ayetlerin (18/23-24) yer aldığı Kehf Sûresi nâzil oldu.[10]
Ebu Cehil’in Tetikçisi
Müşrikler Mekke'de, Rasûlullah'ın (s.a.s) davetine farklı farklı yöntemlerle karşı koyuyorlardı. Çeşitli tartışma ortamları açarak, yalan ve iftira yoluyla Rasûlullah'ı (s.a.s) ve Müslümanları yıpratmayı böylece İslâm'ı kabul etmemiş olan kimselerin kafalarında soru işaretleri oluşturarak, onları İslam hakkında tereddüde düşürmeyi istiyorlardı. Bunun yanında Hz. Peygamber'i(s.a.s) öldürerek kendilerince sorunu kökten çözmeye de çalışıyorlardı. Ukbe b. Ebî Muayt, bu kötü fiili iki kere uygulamaya çalışmıştır.
Bir gün Peygamberimiz(s.a.s), Beytullah’ın yanında namaz kılıyordu. Etrafında da Ebû Cehil ve arkadaşları oturuyorlardı. Bu sırada Ebû Cehil : “Hanginiz falanların deve işkembesini getirip secde ettiği zaman Muhammed’in sırtına koyar?” dedi. Oradakilerin en şerlisi Ukbe b. Ebî Muayt, deve işkembesini getirip Peygamberimiz secdeye vardığı sırada sırtına koydu.[11]
Ukbe’nin bu hareketi üzerine oradakiler gülmeye başladılar ve gülmekten birbirlerinin üzerine yıkıldılar. Rasûlullah, mübarek başını deve işkembesinin ağırlığından dolayı secdeden kaldıramıyordu. Nihayet Fatıma (r.anh) geldi ve sırtındaki deve işkembesini yere attı. Hz. Peygamber: “Allah’ım Ebû Cehil’i, Utbe b. Rabia’yı, Şeybe b. Rabîa’yı, Velid b. Utbe’yi, Ümeyye b. Halef’i, Ukbe b. Ebî Muayt’ı sana havale ediyorum!” buyurdu.[12]
Peygamberliğin onuncu yılında Ebû Tâlib’in ölümü üzerine müşrikler Rasûl-i Ekrem’e yapmakta oldukları eziyetleri arttırdılar. O sırada Benî Hâşim’in büyüğü sayılan Ebû Leheb, kız kardeşlerinin ısrarıyla Rasûlullah’ın himayesini üzerine almak zorunda kaldı. Ancak Ukbe b. Ebî Muayt ile Ebû Cehil onu tahrik ederek kararından vazgeçirdiler.
Eziyetlerin En Ağırı
Sahâbeden Abdullah b. Amr b. As (ra)’dan müşriklerin Hz. Peygamber’e (s.a.s) yaptıkları eziyetlerin en ağırlarını anlatması istendiğinde, şu olayı anlatmıştır. Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber (s.a.s), namaz kılarken elbisesini boynuna sararak onu boğmaya çalıştı. Ukbe’nin bu saldırısından Rasûlullah’ı (s.a.s) Hz. Ebû Bekir (r.a) kurtardı. Sonra da: “Rabbim Allah, diyor diye bir adamı öldürecek misiniz?” mealindeki Mü’min Suresi’nin 28. ayet-i kerimesini sonuna kadar okudu.[13]
Boykot Yılları
Hz. Peygamber (s.a.s) ve Müslümanların Mekke’de geçirdiği en zor dönem hiç kuşkusuz üç yıl süren boykot dönemidir. Ukbe b. Ebî Muayt, bu dönemde Müslümanlara yardım ulaşmaması için tüccarları korkutarak onların, Benî Hâşim ile alış veriş yapmalarını engellerdi.
Ukbe, Hicret öncesi Hz. Peygamber’i ortadan kaldırmak için yapılan suikast planına bizzat katılarak iştirak etti. Ancak o gece Rasûlullah’ı (s.a.s) öldüremedikleri için çok hiddetlendi ve Hz. Peygamber’i ellerinden kaçırmış olmanın vermiş olduğu öfke ile şu sözleri söyledi:
“Ey Kasvâ adındaki devenin binicisi!
Hicret edip bizden uzaklaştın.
Beni, pek yakında karşında atlı olarak göreceksin!
Mızrağımı size saplayıp duracağım. Sonra onu (kanınızla) sulayacağım!
Kılıç da sizin hiçbir örtülü yerinizi bırakmayacak!”
Onun bu sözlerini Rasûlullah işitince: “Allah’ım onu burnunun üzerine düşür.”buyurarak ona ikinci kez beddua etti.[14]
Bedir Savaşı
Ukbe, müşrikler arasında savaş çığırtkanlığı yapanların başında geliyordu. Müslümanların kervana saldıracağı haberi Mekke’ye ulaşınca Kureyş aceleyle savaşmak için hazırlandı. Ümeyye b. Halef savaşa katılmak istemiyordu. Kâbe’de, kavminin ortasında otururken Ukbe b. Ebî Muayt onu aşağılamak için içerisinde ateş ve öd ağacı bulunan bir buhurdanlığı götürüp önüne koydu ve ona şöyle dedi: “Ey Ali’nin babası! Sen artık kadınlardan sayılırsın! Buhur yak!” dedi. Ümeyye korkaklıkla itham edilmiş ve kadına benzetilmiş olmaktan dolayı savaşa katılmak zorunda kaldı.[15]Ukbe, Ebû Cehil ve Nadr b. Hâris ile birlikte Bedir’e katılmakta gönülsüz davranan Hakîm b. Hizâm’ı da ikna etmişti.
Bedir Savaşı’ndaki çatışmalar sırasında Ukbe b. Ebî Muayt’ı ensardan Abdullah b. Seleme(r.a) esir aldı. Esirlere karşı iyi davranılmasını emreden Hz. Peygamber(s.a.s) onlardan sadece ikisini, Ukbe b. Ebî Muayt ile Nadr b. Hâris’i kendisine ve ashabına yaptıkları işkenceler yüzünden ölüme mahkûm etti. Esirlere yapılan muamelenin kendisine de uygulanmasını isteyen ve diğer esirler öldürülmediği halde kendisinin niçin öldürülmek istendiğini soran Ukbe’ye Rasûlullah (s.a.s), “Küfrün ve Allah’a, Rasûlü’ne düşmanlık ve iftiraların dolayısıyla.”demiştir.[16]
Ukbe bunun üzerine “Çocuklarıma kim bakacak?” dedi. Rasûlullah (s.a.s) da cevaben ona: “Sen hele cehenneme girmeye bak, onları Allah’a bırak!”buyurdu.[17]Ukbe b. Ebî Muayt, Irkuzzubye’de yahut Safrâ mevkiinde Âsım b. Sâbit veya Hz. Ali tarafından öldürüldü.
Af edilmesi gereken yerde cezalandırmak, cezalandırmak gereken yerde affetmek zulümdür. Bazı hallerde ceza da toplumlar için rahmet olur. Adam öldürmek, işkence etmek ve zayıfları yok etmek için her türlü fenalığı işleyenleri affetmek bu suçlardan mağdur olanlara karşı yapılmış en büyük zulümdür. Ukbe, İslâm’ın en aptal düşmanı olup merhametsizce Rasûlullah’ı (s.a.s) taciz etmiş ve birkaç kez suikast teşebbüsü nedeniyle öldürülmüştür.[18]